kelebekler öldüklerinde tekrar tırtıla dönüşmezler

23 7 16
                                    

Asla açmasına izin vermediği çekmecenin en altında siyah deri kaplı yıpranmış defteri eline alıp üzerindeki tozu ellerinin içiyle sildi ve nedensizce yüreğinin ritmi bozuldu. Az daha elleride titrecekti. Belki... Belki de onun anı defteriydi? Bu ihtimal gözlerinin dolmasına ve derisinin üzerinin tuzlu damlalarla ıslanmasına neden olmuşdu. Burnunu kollarına silip 7 ay kendine gelmesini bekleyip anca bakmaya cesaret ettiği defterin kapağını açtı yavaşça. İlk sayfada onun güzel ve sola eğik yazısını görünce gözleri dahada dolmuş, kalbinin titrekliğinin sebebi doğru çıkıp düzensiz hızlı ritminin devam etmesini istercesine nefesini düzeltmeden okumaya başlamışdı.

-"Eymen'im, şuan bunu okuyorsan sanırım ölmüşümdür... Neyse ruhu güzelim ileri ki sayfalarda anlarsın, seni seviyorum, seni hep sevdim. 'Beni bırak, bana senden yâr olmaz' derken kalbimin bir köşesi hep 'varlığını benden eksik etme' diyordu, seni hep seviyordu. Eşim, bunu sana 3 yıllık evliliğimizde kaç kere söyledim bilmiyorum ama... Sen benim bu dünyadaki tek iyikimsin." İlk cümlesinde okuduğu andan itibaren ıslanmış yanaklarının güzergahı; sıcak dudaklarına yol alırken zıtlık içerisinde ki buz kesmiş bedenini umursamayordu genç adam. Sadece... Sadece bir sonraki, ondan ve ondan da sonraki sayfayı okumak istiyordu.

-"İçimdeki yangını görebilmen için yangın var! diye bağırmam, anlayabilmem için is mi kokmam gerek? Gözlerimdeki alevlerden anlayamaz mısın Eymen'im? Ah... Yine unuttum, ben usta bir sihirbazım, çok iyi saklarım..."

Elleri delicesine titrerken onun parmaklarının nakışladığı kelimelere en ufak bir zarar gelmemesi için soluksuz bıraktığı ciğerlerine kesik bir nefesi hak gördü ve bu kısa aranın ardından yeni sayfayı tuzlu damlalar eşliğinde çevirdi.

-"Çok haklısın, bende isterdim eskisi gibi olmayı, üzgünüm ama kelebekler öldüklerinde tekrar tırtıla dönüşmezler.

İyi kadınlar kötü adamların kuruyacısı dayaklarıyla bayılıp ; iyi adamlar kötü kadınların kahrından ölüyor. Ben doğru adamı bulmuştum. Sendin, lakin ben doğru kişi değildim." Islık şekinde "hayır" nidası döküldü genç adamın; eşinin ıslak şişmiş bedeni gözlerinin önüne geldikçe. Hayır... "Ben..." diyebildi sadece. Gerisini getirmeye ne kalbi ne çıldırmış zihni nede aylardır susmuş, onun adı dökülmeyi bıraktığından beri işlevini yitirmiş dili yetmedi. Ne düşünebilirdi ki aklı, ne söyleyebilirdi ki dili. Islak bedenini su dolmuş ciğerleriyle şişmiş bedenini gördüğünde onu kurtaramamasının nedeni onun hayatına mâl olmuş bir hataya karşı... Ne diyebilirdi.

Kendine tekrardan lanetler okurken diğer sayfayı artık kurumuş pınarlarının verdiği ağırlık eşliğinde gezindirdi gözlerini.

-"Günlerden ne bilmiyorum, dışarısı açıkta kalan yanaklarımı keser gibi olduğundan ya aralık yada ocakdır.

Odadan çıktığımda kapının önünde yatıyordun. Tam kapının önünde, eğer aklım yine şuurumla el ele tutuşup giderse diye gökyüzüne... Ben dışarıya çıkarsam seni ezip, uyandırayım diye... Saatlerden ne bilmiyorum, günlerden bugün ne, aylardan tam olarak ne, ama seni çok seviyorum. Sana aşığım ruhu güzelim. Seni seviyorum Eymen'im.

Güçlü görünmek beni çok yoruyor, ki birazdan yine hangi silueti kapının arkasında belirdiğini görüp yanıma oturup konuşacak, ben hangi tepkiyi vereceğim ve sen yine kaçıncı hayal kırıklığını kim olduğunu unutan eşine bir kez bile yüz asmayacaksın... Bekleyeceğim, başımın şiddetli ağırması artarak devam ediyor, fazla sürmez. Doktorların tedavi bulamadığı geçmişimi unutup anlam veremedikleri silüetlerimi bir ağrı kesiciyle kesmeye çalışıyolar, hah ne trejekomik. Neyse... Bu günlüğümü ben yaşayana kadar asla sana göstermeyeceğim çünkü bilirim, gördüğünde bana daha çok bağlanır, bir ümit benden kaçıp gidebilme ihtimalinide yok etmiş olurum. Bu yüzden asla göstermeyeceğim, hem.. Hem sen ağlarsın ki, güzel ruhun acıyla kıvrılırken birde o muhteşem yüzünde gözyaşlarını görmeye dayanamam. Ah, ilk sorunsuz 1 yılımızda keşke daha çok tutsaymışım elini, koklasaymış tenini, söyleseymişim ne kadar yakışıklı olduğunu... Şuan bunları okuyorsan demek ki yanında yokum, şunu söylemek isterim ki; anılarımı her kaybettiğimde gözlerimi senden kaçırmak o kadar zorluyordu ki beni... Çenenin iki yanında gülümsediğinde beliren çukurlara bakmamak beni o kadar zorluyordu ki... Sen benim ilk... Sen benim tek zaafımdın sevgilim. İyiki bu dağ başında yaşıyoruz, şehirdeki kızların senin su misali duru sûretine bakıp bakıp yudumladıklarını görsem büyük bir ihtimal delirtirti bu beni,şuan da deliyim zaten... Ama benimsin, bana aitsin... Bu iyi bi şey değil, keşke olmasaydın, keşke tek acı çeken, yok olan ben olsaydım lakin beni bir gün bile kırmadın, her ne kadar git desemde... Kalbim gitmeni hiç ama hiç istemedi. Teşekkür ederim bir tanem, teşekkür ederim... Beni sevdiğin için.

Seni seviyorum ellerimi kesmemem için tüm kırıcı eşyaları esnek plastiklerle değiştiren sevdiğim. Seni seviyorum gözlerimdeki kirli geçmişin arınışına şahit olup unutulmuşluktan sıyrıldığımı fark ettiğin anda bana kollarını boynuma bahşeden güzel ruhlum. Seni seviyorum ısrarla kaldığın, tüm hakaret ve acılara rağmen beni bırakamadığın için. Seni seviyorum şuurumu kaybetmişken ormana çıkıp kendime zarar vermemek için, seni tanımadığım zamanlarda kocam olmana rağmen "aynı odada kalamayız" dediğimde "hayır biz seninle evliyiz" deyip beni hatırlamaya mecbur bırkamyıp kapımın önünde uzandığın için güzel ruhlu sevdiğim. Seni s- "

Sonlara doğru anlaşılması zor karalanmış cümleler son kelimesini yarım bırakılmışlıkla anlaşılıyordu şuurunun tatlı bulutlara uçup gittiğini.

7 ay... 7 ay ne onun eşyalarını koklayabildi ne de anılar albüne bakabildi, sadece uyuşuk beyniyle yaptığı kavgalar sonucu her gün kendine beddualar etti.

Gölün üzerinde siyah feraceli bir kuğ süzülüyordu o kara günde. Zarif siyah kuğ yüzme bilmiyordu, kuğ yüzme bilmez mi? Bilmiyordu işte, aynı onun gibi... Bir insan dünyada yaşayıp buraya ait olmaz mı? Olmuyormuş işte.

Ve o gün... Belki o gün o odunları kesmeye gitmemeliydi, belki bir gün üşürdü tenleri, ama şimdi ölene dek çekmek zorundaydı ellerinin buz kesişini. Genç kız öğretmemişti ki onsuz ellerinin nasıl üşümemesi gerektiğini, bilmiyordu genç adam... Bilmedi ve bilmeyecek. Ömür boyu elleri üşümeye mecburdu, o cansız ıslak cesedini bu kahrolası elleriyle tuttuğu zaman... İşte o zaman yok olmalıydı bu eller.

Bozuk plakları sevdiceğini toprağa koyduğu gün aynı yerde takılı kaldı. Şarkıları artık anlamsızdı...

Allheenna

 Yok Oluş HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin