Var gücümle koşuyordum. Rüzgar yüzüme delicesine çarpıyor kulaklarımı çınlatıyordu. Prensin ayak seslerini hala duyabiliyordum. Tanrım ne inatçı. Karşıma baktığımda çatıların bittiğini, yolun sonuna geldiğimizi fark ettim. Prens için toplanmış kalabalık yol boyunca devam ediyordu. Göz ucuyla arkama baktım. Prensle aramızda beş metre kadar bir mesafe vardı. Annem beni şanslı bir gününde doğurmuş olmalıydı çünkü bu şansım olmasa boku yemiştim. Kafamda kısaca bir plan yaptım, çatıdan atlayıp kalabalığa karışabilirdim. Yolun sonuna geldiğimde kendimi aşağı bıraktım. Kovalanmıyor olsam kesinlikle bundan zevk alırdım. Dükkanlardan birinin tentesine düştüm ve tutunup yere indim. Tüm dikkatler üstüme çekilmişti. Hızlıca yürümeye başladım. Cebimdeki deri çantayı kontrol ettim. Düşmemişti. Çıkarıp hızlıca ceketimin içine soktum. Cebimde durması riskliydi.
Kalabalığı yarıp ara sokaklardan birine dalacaktım ki arkamdan gelen bir el beni aşağı doğru çekip yere düşmeme sebep oldu. Dizimi çarpmıştım. Üstümde bir ağırlık hissettim. Kulaklarımda prensin sesi çınladı. "Yüzünü göster hırsız" beni kendine çevirdi. Yüzü şaşkın bir ifadeye bürünmüştü. Etrafımızda bir kaç ayak sesi duyuldu. Prens şaşkınlıkla fısıldadı. "Kız mı?" Sırıtarak prense baktım, bir yandan elim kurtulmak için bir şeyler arıyordu. "Kadın demeni tercih ederim." Gülümsedim ve o sırada elime ilişen taşı kaldırıp yüzüne indirdim. Prens acıyla yanıma yuvarlandı. Acıyan dizimle zorlanarak ayağa kalktım. Kafamı kaldırdığımdaysa etrafımı çevirmiş bir düzine muhafızla göz göze geldim. "Sıçtık.!"
Gözlerim tekrar kaçabilmek için etrafı kolaçan ediyordu. Muhafızlar kılıçlarını bana doğrultmuştu. Baş muhafız olduğunu düşündüğüm iri yarı bir adam kükrercesine konuştu. "Ellerini görebileceğim bir yere koy!" Dediğini yapıp ellerimi havaya kaldırdım ve iki muhafızın omuzlarımdan tutup diz çöktürmesine izin verdim . Hırsızlığın cezası kanunen bir parmağının kesilmesiydi. Bir hırsız olarak tüm parmakların sağlamsa mükemmel bir hırsızsın demektir. Hatta hırsız olduğun bile söylenemez. Anlaşılan bu saatten sonra 9 parmakla yoluma devam edecektim tabii şanslıysam çünkü yaptığım göz önüne alınınca hayatta kalmam mucize olurdu. Prense koşan muhafızlardan birinin yardımı ile kanayan kaşını tutup ayağa kalkarak bana doğru yürümeye başladı. Dibime kadar girdiğinde kalbimin sesi dışarıdan duyulacak kadar yüksekti. Eliyle çenemden sert bir şekilde tutup kendine çekti ve yüzümü incelemeye başladı. "Cesaretini tebrik etmek lazım doğrusu" güldü. "Prensten çalmak, hem de bu kadar muhafızın içinde " Ondan tiksindiğimi saklama gereği duymadan bakıyordum hatta yüzüne bile tükürebilirdim. "Düşündüğümden daha hızlıymışsın." Pis pis sırıtıyordum çünkü yaptığımdan pişman değildim. Hatta hoşuma bile gidiyordu. Prens, az önce söylediğimi sevmiş gibi konuştu "Kovalamaca seven tek kişi sen değilsin." Baş muhafız yaklaştı ve elimi tuttu "Hangi parmağını keselim majesteleri. İsterseniz bu pisliğin direkt başını keselim." Prens geri çekilip muhafıza döndü. "Bırakın!" Muhafızlar far görmüş tavşan gibi prense bakıyordu ama emri uygulayıp kollarımı bıraktılar. Prens sert bir şekilde konuşmaya devam etti. " Benle geliyorsun ve sakın kaçmaya çalışma çünkü bu fırsat eline bir kez geçer. Şanslısın, ilgimi çektin." Sırıtıp arkasını dönerek yürümeye başladı. Yürürken pelerini arkasında uçuyor kalabalığı yararak geçtiği yerde iz bırakıyordu. İstemeyerek de olsa arkasından yürüdüm ve geldiği arabaya bindim.
Yanındaki muhafıza bizi tek bırakmasını emretti ve karşıma oturdu. Kapı üstümüze kapanır kapanmaz konuşmaya başladı. " Önce bana ait olanı alayım." Eğilip ceketimin içinden deri çantayı aldı.
"Şimdi sana hırsız dememi mi tercih edersin yoksa bir ismin var mı?" Gözlerimi devirdim.
" Gece, ismim Gece " sırıttı.
"Güzel isimmiş."
"Teşekkür ederim. Beni neden öldürtmedin."
Sanki bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi yanıt verdi.
" İki sebebi var. Birincisi halkın önünde seni öldürmem beni çok da iyi göstermez. İkincisi işime yarayabilirsin."
" İnan bana işini yaptırmak için kullanabileceğin biri değilim."
Ellerini bir araya getirip konuştu.
" Onu gayet farkındayım ama aynı zamanda sana vadettiğim saraya giriş bileti. O yüzden teklifimi değerlendir derim."
Sırıttım ve doğruldum.
"Sizinle anlaşmak bir onurdur majesteleri"
Son kısmı dalga geçerek söylemiştim ama stratejik açıdan bu durum işime yarayabilirdi. Saraya bir prens sayesinde girmek yerimi garantilememi sağlardı.
"Size nasıl yardım edebilirim?"
" Abimin tahta geçmesini engellemeni istiyorum. Ve inan bana bu herkesin iyiliği için."
"Neden ben?" Çok basit bir soruymuş gibi yanıt verdi. "
"Benden çaldın ve ceza alman lazım, abim güzel ceza olur. Ayrıca yeteneklisin ve tam abimin tipisin prenses."
Hayatımda ilk defa geleceği kestiremedim. Prensin ne planladığını, ne yapmam gerektiğini, ve benim planımın ne olacağını...
İkinci bölüm bu şekildeydi. Umarım beğenmişsinizdir. Yorum yapıp oy verirseniz çok sevinirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP PRENSES- Yeraltı krallığı
Fantasy"Seni bulmaya çalışanlar olacak Krallığın sana ihtiyacı var Onun sana ihtiyacı var Aynalardan saklan, aynalardan saklan! Şeytanın üçgenini bul Sırrı çözmen gerek Kendini sakla Gerçek düşündüğün gibi değil"