ilk bolum o yuzden bolca yorum hadi bakalim
i can fix all these lies.
renkli neon ışıklar, barın vip kısmını iyice aydınlatırken masanın üstündeki alkollü içecekler, sürekli yenileniyordu. sarhoş olanların sayısı artmaya devam ederken lee minho onlara eklenmemek için elinden geleni yapıyordu. arkadaşı changbin'in gözüne batmış olacak ki bir anda kendisinin yanında bitti.
"hadi ama minho! buraya eğlenmeye geldik," diyerek masadaki içeceklerden rastgele birini sallayarak minho'ya uzattı. gözlerini deviren mor saçlı, changbin'in elini itti. "sırf bu sikik gösteriş meraklıları beni görmek istediği için geldim, kafayı bulmak için değil."
changbin buna karşılık dudağını büktü ve geri çekildi. lee minho buna memnun oldu, ısrardan nefret ederdi ve eğer devam etseydi yumruğu onun suratına indireceğini biliyordu.
sıkılmış bir şekilde rolex saatine baktı, saat çoktan 3 olmuştu. sabahki toplantısı için hazırlansa iyi olacaktı.
ayağa kalktı ve hafifçe etrafına göz gezdirdi. çoğu kişinin merakı onu gördüğünde dinmiş olmalıydı. lee minho'nun ismi bile onların kalbini hızlandırmak için yeterliydi. pahalı paltosunu aldı ve vip kısımdan çıkmak üzere yeltendi.
barın kapısından hızla çıkarken birçok gözün onun üstünde olduğunu biliyordu. mor saçları, badem gözleri ve biçimli vücuduyla ilgi çekmemesi mümkün değildi zaten. dışarıya adım attığı an rüzgar suratına vurdu. soğuktu ve bu minho soğuktan nefret ederdi.
son model siyah arabasına binmek üzereyken arkasından birinin seslendiğini duydu.
"bay lee! bekleyin, bay lee!" telaşlı bir ses ona doğru yaklaşırken kaşlarını çattı ve arkasını döndü.
kahverengi dağınık saçları, alnının tam üzerine dağılmış aynı renkteki gözlerini perdeliyordu. buğday teni giydiği bar çalışanı kıyafetiyle garip bir şekilde uyumlu duruyordu. yanakları belkide minho'nun avucunu tamamen doldurabilirdi. kendisine şaşkınca bakan bu çalışan çocuğa tek kaşını kaldırdı.
onu fazla incelediğini yeterince belli etmiş olmalıydı.
"telefonunuz," diyerek eliyle uzattı siyah kaplıklı telefonu. "telefonunuzu unutuyordunuz." çocuk, gözlerini irice açmış ona bakıyordu. nefes nefese kalmışçasına soluklanıyordu.
minho kendisine uzatılan telefonunu aldı ve çocuğun gözlerinin içine iyice baktı. dışarısının aydınlık olduğu söylenemezdi. hatta loş bir ortamdı. fakat bu çocuğun gözleri sanki içinde yıldızlar varmışçasına parıldıyordu.
"sen..." diyerek gitmek için hazırlanan çocuğun kolunu tuttu. kahverengi saçlı olan ona dönerken şaşkınca sordu. "efendim?"
üstündeki kıyafetten bile hissettiği kol kasları minho'yu şaşırttı. böyle bir şeyi beklemiyordu. dışarıdan sincap kadar tatlı gözüken bu çocuğa nadir gülümsemelerinden birini gösterdi.
"senin adın ne?" minho bu bara sıklıkla gelmezdi, gelse de çalışanlarla pek bir diyaloğu olmazdı. yani uzun süredir burada çalışıyor olsa da bu çocuğu tanıyamazdı.
"ben han jisung. memnun oldum, efendim." minho'nun muhtemelen kendisinden büyük olduğunu biliyor olsa gerek ki, saygılı bir konuşma dili kullanıyordu. kolunu minho'dan nazik bir şekilde geri çekerek selam vermek amacıyla hafifçe eğildi.
han jisung. güzel bir isim olduğunu düşündü. bu isim ona uyuyordu.
"üniversite öğrencisi misin?" arabayı ya da telefonu umursamadan sorularını yöneltmeye devam etti, minho. jisung'un biraz gerilmeye başladığını fark etse de bunu eğlenceli buldu.
"evet, seul üniversitesi'nde radyo ve televizyon bölümünü okuyorum." ardından kısa bir gülüşle söyledi. "ikinci sınıfım."
21 yaşında olmasına rağmen minho onun daha genç olduğunu düşünmüştü. "bay lee, şimdi işe dönmem gerekiyor. lütfen evinize dikkatli gidin." dedikten sonra nezaketle bir daha gülümsedi.
"dur," dedikten sonra kendisi bile şaşırdı. paltosunun cebinden bir kart çıkarttı. "bu benim şirketimin kartı, bugünkü iyiliğinin karşılığını vermek isterim." diyerek sade ama kaliteli kart parçasını ona uzattı.
han jisung bir anlığına duraksadı, yine de tavrından ödün vermek istemedi. "buna hiç gerek yok, ben sadece işimi yapıyordum—" lafı minho tarafından kesildi.
"gerek olup olmadığına ben karar veririm." ardından hafifçe tebessüm etti. "yani kartı alsan iyi olur, han jisung." ardından bakışları yine ona döndü. "ya da sana kişisel telefon numaramı vermemi mi tercih edersin?"
jisung şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi. lee minho ona kendi telefon numarasını mı vermek istiyordu? ülkenin en iyi eğlence şirketlerinden biri olan 'lee şirketi'nin sahibi?
"işte, lütfen numaranı buraya gir." diyerek telefonunu uzattı ona. jisung tam olarak telefonu eline almıştı ki, ardından biri ona bağırdı. "han jisung! müşteriyi hala rahatsız mı ediyorsun? sadece bir telefon verecektin!"
şişman bir adam onlara doğru ilerleyip kulak tırmalayıcı sesiyle yaklaştı. minho'nun yüzü bir anda ifadesiz bir hale büründü.
"sen de kimsin," diyerek yabancı adama doğru konuştu. "benim konuştuğum kişiye bağırmaya cüret edebileceğini mi sandın?" sakin bir tonla konuşsa da tehditvari havası belli oluyordu.
jisung hemen özür dilemeye yeltendi ki minho'nun sesi onu durdurana kadar, "ben onu burada tutuyorum. bir itirazın mı var?"
yabancı adam bir anda terler dökmeye başlarken minho alaycı bir şekilde devam etti. "eğer varsa bile, lanet çeneni kapalı tutmanı öneririm." ardından bir şey olmamış gibi han jisung'a döndü.
"telefon numaranı alıyordum, devam edebilir misin?" saatine bir kez daha baktı. "toplantım için hazırlanmaya başlamam gerekiyor." diyerek eski güleç moduna geri döndü.
jisung, onun bu ani değişimine alışmakta zorluk çekerken aynı anda telefon numarasını giriyordu. kaydetmesi ona o bakışlar yüzünden saatler sürmüş gibi gelmişti. gergin bir şekilde telefonu geri uzattı. minho onu bir kere çaldırdıktan sonra kapattı ve ona döndü.
"aramanı bekleyeceğim." dedikten sonra minho, telefonunu da alarak arabasının kapısını açtı. bakışları soğuk bir şekilde jisung'a bağıran adama dönerken adamın korkuyla içeri girdiğini fark etti.
"tekrardan iyi geceler, dikkatli sürün lütfen bay lee." diyerek el salladı jisung. tam olarak nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu ama bay lee ona gayet nazik davranmıştı.
"sana da iyi geceler, han jisung." diyerek gözleri kısılacak şekilde gülümsedi mor saçlı. gecesini güzelleştiren ve onu eğlendiren bu çocuğu kırmak istemiyordu.
arabasını sürmeye başlarken jisung da barın içine yeniden girdi. direksiyondaki elleriyle hafif bir ritim tutarken derin bir nefes aldı.
han jisung denen çocuktan, baya hoşlanmıştı.
—
eveet ilk bolumumuz alkislar <8
ve arkadaslar minho bottom diye aman aman citkirildim olacak diye bisi yok 😼
ŞİMDİ OKUDUĞUN
boss bitch •minsung
Fanfiction"parlatıcılar gibi parlayan da benim. sürtük ve patron olan da." top! jisung bottom! minho -minsung.