arabasını sürmeye başlarken jisung da barın içine yeniden girdi. direksiyondaki elleriyle hafif bir ritim tutarken derin bir nefes aldı.
han jisung denen çocuktan, baya hoşlanmıştı.
—
you wanna have more and more.
han jisung's pov
"hadi kalk da bahçeye çıkalım," felix'in görünüşüne zıt bir şekildeki kalın sesi kulaklarıma ulaşırken başımı sıraya daha çok gömdüm. "han jisung! beni dinliyor musun sen?"
en yakın arkadaşım başımda söylenmeye devam ederken uyumaya çalışıyordum. tabii bu ne mümkün! kolumu hafifçe dürtmeye başlarken ağlarcasına ofladım. "hiç mi acımıyorsun şu arkadaşına, sadece dört saatlik uykuyla sabahki dersine geldi diye..."
kendimi acındırma çabam işe yaramış olacak ki kolumu bıraktı ve yanıma geri oturdu. ben de kafamı sonunda sıradan kaldırıp gerindim. dün bar geç saatlere kadar açıktı, özel vip kısmı yüzünden. bu yüzden her zamankinden daha yoğundu.
"ee, dün ne oldu bakalım?" diyerek bana her zamanki sorusunu sordu, lix. "hiçbir şey diyeceksen hiç başlama, ben barda kavga olay falan çıktıysa diye soruyorum."
gözlerimi devirdim ve saçlarımı karıştırdım. anca haber değeri olan şeyleri söylememi merak ederdi zaten. aklıma gelen dün geceden anlar, yüzümde tebessüme sebep olmuş olacak ki felix hemen elini bana doğrultup sırıttı.
"bir şeyler olmuş demek ki!" ardından telefonunun çalmasıyla gözleri kocaman açıldı ve hızla dikkatini ona çevirdi. "changbin arıyor, ilk önce sevgilimle ilgilenmem lazım." dedikten sonra ayağa kalktı ve gülümseyerek telefonunu eline aldı.
changbin ile sevgili olmaları taa üniversitenin başındaydı. o zamandan beri aralarında üçüncü teker olarak geziyordum maalesef.
"lee minho..." diye mırıldanarak ben de telefonuma baktım. rehberimde kayıtlı olan bay lee ismi hala inanılmaz geliyordu.
medyanın en çok konuştuğu insanlardan biri olmasına rağmen bana abartılı gelmemişti. görünüşü güzel ve şıktı. beni savunduğu zaman havalıydı.
sanki sinirlenen bir kedinin karşısındakini tırmalaması gibiydi.
aramamı bekleyeceğini söylemişti. şimdi mi aramalıydım? hayır, sabah daha erkendi ve toplantısına yetişeceğini söylemişti. sonuçta o meşgul biriydi.
yine de benden hoşlanmış gibi duruyordu, ilgisini çektiğimi fark etmiştim. eğer fark etmeseydim garip olurdu. yoksa bay lee gibi biri neden benim hakkımda soru sorsun ki?
derin bir iç geçirdim, belki de çok düşünüyordum. sonuçta ikimiz resmen farklı dünyaların insanlarıydık. mesafeyi korumak mantıklı olurdu.
telefonumun çalmasıyla ani bir refleksle tepki verdim.
wooyoung arıyor...
"han jisung!" diye yüksek ve heyecanlı sesiyle adımı söyleyen, çalıştığım bardaki barmen ve yakın arkadaşım wooyoung'a göz devirdim.
"seni duyabiliyorum, bağırmana gerek yok, wooyoung." dememle ofladı. "kanka bir bozma şu heyecanımı ya," dedikten sonra güldü. "neyse, sabah ne olduğunu duydun mu?"
kaşlarımı çattım. "zaten şu an sabah, nasıl duymuş olabilirim?" mantıklı konuşmam onun hevesini daha da söndürürken hemen lafı çevirdim. "ne olmuş?"
"dün sana bağıran adam var ya, yardımcı müdür hani?" dedikten sonra onaylamamı bekledi. bay lee ile konuştuğumda olan olaydan mı bahsediyordu? muhtemelen öyle olmalıydı. "evet?" diyerek devam etmesi için gerekli cevabı verdim.
"işte o adam, bu sabah kovuldu."
—
minho's pov"sıkıcı. sıradaki gelsin," reklam projesini sunan adama karşı konuştum. bir kere projenin içeriği saçmaydı, böyle bir şeyle kim vakit kaybetmek isterdi? anlatış şekli tekdüzeyken sözleri abartılıydı.
"a-ama bay lee—" kekeleyerek slaytın önüne geçmesiyle ofladım. toplantıdaki diğer kişiler de bana dönerken tane tane, salağa anlatırcasına konuştum. "dedim ki, sıradaki gelsin. boş vaktim olduğunu mu sanıyorsun?"
"sıra ben de, en iyisi ben geçeyim!" diyen uzlaşmacı ses tonu, sadece şirketimizin yardımcı yöneticisi kim seungmin'e ait olabilirdi. gülümseyen arkadaşım, ortamı yatıştırmak amacıyla sunumu açıklarken gözlerim telefonumu buldu.
aramayacak mıydı? halbuki ona bekleyeceğimi söylemiştim. toplantıda olmam fark etmezdi, istediğim gibi onunla konuşmak için bunu erteleyebilirdim. ama neden han jisung beni aramıyordu ki?
yaklaşık yarım saat sonra toplantı bitti ve herkes dağılmaya başladı. telefonumda ise hiç çağrı yoktu. bu dudaklarımı üzgünce büzmeme neden oldu.
"lee minho mızmızlanıyor mu? bu günleri de mi görecektim..." seungmin'in şaşkın sesiyle yüzümü yine ifadesiz haline çevirdim. benimle dalga geçeceğine emin olduğumdan çok da takmadım.
"yoksa sırf onun için yönetici kovdurttuğun çocuk mu?" şaşkınca gözlerimi ona çevirdim. "bana öyle bakma, tabi ki asistanın olarak bunları da bileceğim."
karşımdaki dönen sandalyelerden birine oturduğunda derin bir nefes verdim. "tam olarak onun için kovdurttum denemez aslında, zaten bardan para kaçırıyormuş. işleri hızlandırmış oldum sadece."
"hmm, öyledir aynen." geçiştirici tavrı beni gıcık ederken o sormaya devam etti. "görünüşünü mü beğendin, onunla yatmak mı istiyorsun?" diye özel sorulara girerken gözlerimi kısarak ona baktım.
"seni ilgilendirmez." kahkaha atmasına ne sebep oldu anlamasam da gülmeye başladı. "minho, seni küçüklüğünden beri tanıyorum. beni kandırabileceğini mi sandın?" çocukluk arkadaşım olduğunu bir kez daha hatırlatırken inkar edercesine başımı salladım.
"öyle birine benzemiyor. tam benim tipim fakat zorla benimle yatmasını isteyemem." dememle düşünürcesine gözleri daldı. kuruyan dudaklarımı ıslattım. vücut yapısı, yüzü hatta nazik davranışları bile tam istediğim gibiydi.
ama onun benim gibi düşündüğünü sanmıyordum. hatta dün benden biraz ürktüğünü bile düşünmüştüm.
"o zaman neden onunla bir anlaşma yapmıyorsun?" diyen kurnaz sesiyle seungmin'e döndüm.
"ciddi misin?" sorduğum soruya kaygısızca başını salladı. "evet, sonuçta anlaşma iki kişinin isteklerine göre olur. böylece herkes istediğini alır." diyerek toplantı odasını gösterdi. "hatta bizim işimiz bu, değil mi?" yüzümde hafif bir gülümseme oluşurken düşündüm.
bu kulağa çok da kötü bir fikir gibi gelmiyordu.
—
evet asil olaylara birkac bolum icinde geçiyoruz asklarim hazir olun✊🏻
sizce hanji anlasma yaparlarsa eger ne ister??
ŞİMDİ OKUDUĞUN
boss bitch •minsung
Fanfiction"parlatıcılar gibi parlayan da benim. sürtük ve patron olan da." top! jisung bottom! minho -minsung.