ÖNSÖZ

2.4K 55 5
                                    

Bu satırlar, aylardır her satırını okuduğunuz, benimle birlikte her satırında ben yazarken ne hissettiysem, aynısını hissettiğiniz kitabın önsözüne ait. Belki de bir yazarın kitabına dair en sevdiği kısım. Yüzlerce sayfa karakterlerine ses olduktan sonra nihayet, "Sıra bana geldi," diyebildiği an. On dokuz yaşındayım ve on yıldır yazıyorum. Ömrümün yarısı yazarak geçti ve ömrümün geri kalanı da yazarak geçecek. Herkesin güç aldığı bir şeyler vardır hayatta, ben yazdığım karakterlerden güç alıyorum. Herkesin yaparken içinin gittiği bir şeyler vardır, ne mutlu ki yazarken içim gidiyor benim. Hayatım boyunca hiçbir şeyi yarım yamalak yapmayı seven insan olmadım. Bir şeyi ya yapmam ya da tam yaparım. Yazmayı ilk başladığımda dokuz yaşımdaydım. Gökyüzünden yeryüzüne düşüp, bir insan bedenine girmiş bir yıldızın hikayesini anlatmıştım. Elli defter sayfası yazmıştım ve o zamanlar bu benim için, kocaman bir roman yazmak gibiydi. Şimdi yüzlerce sayfayı buldu yazdıklarım, ben büyüdükçe cümlelerimde büyüdü, belki ben büyümeye devam ettikçe cümlelerim daha çok büyüyecek. Hayatım boyunca yayınladığım, yayınlamadığım yirmiye yakın roman yazdım kendi çapımda. Yazmaktan kendimi alamadığım bir dönem bile oldu. Annem, bu kadar yazmak zarar verir der gibi defterimi kalemimi alıyordu önümden. Bir gün hatırlıyorum, on bir, on iki yaşlarımdaydım, yazmak için herkesin uyumasını bekledim. Gece uyandım, el fenerini, defterimi, kalemimi alıp giysi dolabımın içine girdim. Orada yazarken uyuyaklamısım. Bunu anlatırken hep aşırıya kaçmışım gibi hissediyorum. Ama hayatın baan öğrettiği tek şey aşırıya kaçmak oldu. Yazıyorsan çok yaz, seviyorsan çok sev, mutluysan çok mutlu ol ama üzülüyorsan da çok üzül. Ne yaşarsam yaşayayım aşırıya kaçarak yaşadım ben. Kötü seylere çok mutlu oldum. Bunu değiştirmek ister miydim diye soruyorum bazen kendime ama istemiyorum. Hayata bir kere geliyorken bütün duyguları dolu dolu yaşamazsak, dolu dolu sevmezsek, bizim bu dünyaya gelmemizin ne anlamı kalır? Ölüm fobisi olan bir arkadaşım vardı, sürekli ölümden korktuğunu anlatırdı ama başladı ölümden bahsedince korktuğunu söyleyip sustururdu. İronik bir şekilde yaptığı tek şey okuldan eve gitmek, evden okula gitmekti. Ne bir hayali vardı, ne bir umudu. "Ben hayal kurmam," derdi. Yüzüne hiç söyleyemedim ama içimde çok kaldı. Hepinize soruyorum: Ölümden korktuğunuz bu hayatta, neden hayatınızı yaşıyorsunuz? Hepimizin hayatı birer kitap ve kimse      sıkıcı kitapları okumaz. Hayattaki tek amacımız, kendinizi okutturacak bir kitap gibi yaşamak olsun. Görmek istediğiniz yerler varsa, tüm çabanızın amacı bu olsun, birine âşıksanız dolu dolu yaşayın aşkınızı. Kimse susarak sevemez bir insanı, dudakları kıpırdamasa da içinden konuşur. İnsanın bu dünyada tadabileceği en güzel duygu sevilmek belki de, sizi sevmeyen insanlara hayatınızda gram yer vermeyin. Benim hayatımdaki tek amacım, sevdiğim insanlarla hayalimdeki hayatı yaşamak, görmek istediğim her yere gitmek, görmek. Bebekler genelde gözleri kapalı doğar ve kendisini o ameliyathanenin önünde bekleyen insanların karşısına ilk kez, gözleri kapalı çıkarlar. Babam hep anlatıyor, beni beklerken bir sürü bebek çıkmış ameliyathaneden. Ben çıktığımdaysa gözlerim açıkmış. Ne kadar şaşırdığını anlatır hep; bir bebeğin gözleri açık çıktığını ilk kez gördüğünü, o zaman bile hiçbir şeyi kaçırmayayım diye gözlerimi açtığımı... Yıllar geçti, hiçbir şey değişmedi. Hala herşeyi görmek istiyorum. Hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorum. Bir dünya yaratılmış, biz içine konulmuşuz ve ben bu dünyayı tanımak istiyorum. İyi, kötü, zor, kolay, bir sürü şey yaşadım. Bir sürü insan hayatıma girdi ve çıktı. Aklımda yer etmiş çok cümle duydum; kimileri üzücüdüydü, kimileri iç çekmek kadar güzeldi. En zor anımda,"Su akar yolunu bulur," dedi biri bana, su aktı, yolunu buldu. Bazen de birileri öyle cümleler kurdu ki o suyun önüne set çektiler sanki. Her şey yolun sonunda düzelse de hep içimde bir eksiklik hissettim ama, sonra bir gün siz geldiğiniz ve bana "Keşke sana dünyayı kendi eksenin etrafında döndürmeyi öğretebilsem." dediniz, öğretmenize gerek kalmadı. Size dünyanızı kendi ekseniniz etrafında döndürmeyi öğretmek isteyen insanları tutun hayatınızda, dünyanızda eksen bırakmayanları değil. Hepimiz hatalar yapıyoruz, hepimiz bazen en sevdiklemizi bile üzüyoruz. Size vereceğim tek tavsiye eğer mutluluğu bir kez yakaladıysanız  kaybetmemeniz. Çünkü inanın bana, hepimiz çok iyi biliyoruz, mutluluk bu dünyada kazanılması en zor şey. Ailenizi sevdiğiniz insanları, sizin için hayatta ufacık da olsa bir şeyler yapmış kimseyi ve en çok da kendinizi üzmeyin. Ve asla ama asla hiçbir şey için olmaz demeyin, olur çünkü. Yapamam demeyin, emin olun yaparsınız. Hep bir cümleye dayalı yaşadım hayatımı, "Her şey anını bekler." Yıllar önce isteyip olmuyor diye bıraktığım her şey hayatımda şimdi. Çünkü her şey an'ını bekliyordu. Hepimiz hayatınızda, o çok istediğiniz şeylerin olmayışını görüyorsunuz ve buna üzülüyorsunuz. Tek diyebileceğim şey, zamana bırakın ve emin olun ki güzel şeyler, gelmek için an'ını bekler. Dolu dolu yaşayın, dolu dolu sevin, gerekirse dolu dolu üzülün; çünkü sonra dolu dolu mutlu olacaksınız. Hiçbir şeyi içinizde tutmayın, kurmak istediğiniz bir teşekkür cümlesini bile. Ben de şimdi dolu dolu teşekkür etmek istiyorum hepinize. Aileme, anneme, babama, ablama, kardeşime, siz sevgili okurlarıma, her bitti dediğimde beni bırakmayan herkese çok teşekkür ederim. Ben kitaptaki karakterlerime Mahşerin Dört Atlısı derken, kendini yarattığım dünyanın içine ait hisseden ve bana, "Biz de Mahşerin Binlerce Atlısı'yız!" diyen, benimle olan tüm okurlarıma teşekkür ederim. Adım atıp da yapmaya korktuğunuz ne varsa yapın, hayatınızı yaşamaya çekinmeyin çünkü bu hikayenin başrolü sizsiniz...

KARANTİNA BİRİNCİ PERDE                "Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin