Vestibuler dersinden kalma şerefine yeni bir au yazmaya başladım, lütfen dmden benimle birlikte oclerim yada başka şeyler hakkında bağırmaya gelin.
--------------------------------------------
"Show the world that love is still alive you must be brave
Or you children of today are children of the grave, yeah."
Frank şarkıyı bitirdi, nefes nefese kalmıştı, alnındaki teri elinin tersiyle sildi. Yerde duran su şişesine doğru eğilirken yanında duran grubun basçısı, Jesse'nin omzuna şakasına yumruk attı.
"Bu akşam iyiydik sanki be?" Dedi Jesse, simsiyah saçlarını eliyle geriye attırdı.
"Bilemiyorum... belki solistimiz azcık daha az sigara içseydi tonu yakalayabilirdik." Jesse Frank'in botlarına ayağındaki demir uçlu botlarla vurdu.
"Ov. Pekala bunu sen istedin." Cebinden sigara paketini çıkardı. "Sigara molası, millet."
Grubun bateristi, Matt, acı içinde inledi, sanki her sigara molası onun hayatından 10 sene çalıyor gibiydi.
"Matt, gruptan atıldın." Frank dışarı çıkarken dalga geçti.
"Aman tanrım. Kendini öldürmeyi mi planlıyor bu çocuk?" Diye mırıldandı Matt, yerden aldığı Redbull'u içerken.
"En azından alkolik değil." Dedi grubun gitaristi David.
David uzun kirli sarı saçlı, yeşil gözlü ve cana yakın bir insandı. Matt işe tam tersi, mavi kısa saçlı, oldukça ters bir insandı, nasıl oluyorsa birlikte çok iyi geçiniyorlardı.
"Frank'in nelerden geçtiğini hepimiz biliyoruz, çocuklar. Onun bağımlılıklarıyla uğraşmamız bizim haddimize değil." Diye devam etti Matt, üzülmüş gibiydi.
"Neyse, çıkışta bişeyler yapmak isteyen var mı, beyler?"
"Ben gelirim." Dedi Frank, kapıdan girerken.
"O zaman bu son şarkımız olsun?"
"Yolla bakalım Ramirez."
--------------------------------------------
Frank, sırtında siyah sırt çantasıyla kapıda hazır bekliyordu, üstünde siyah kabanı vardı."Geldim, geldim." Jesse stüdyoyu son terk edendi, nedense buradan bir türlü ayrılamıyordu.
"Götüm dondu seni beklerken."
"Aman be, kıymetli kıçına soğuk değmesin." Jesse dil çıkardı.
Jesse sırtında kalın bir ceket, onun üstünde de bass gitar çantasını takmıştı. Kafasında bir ushanka vardı.
Tam bir evsize benziyordu. Bas gitarlı bir evsiz.
"Baksana, buralarda yeni bi yer açılmış, gitmek ister miydin?"
"Alkol varsa olur?"
"Bir kafe, salak herif. "
"Eh, pekala, yürü bakalım, amigo."
"Hoş geldiniz, ne alırdınız?"
Kasadaki uzun siyah saçlı kadın rus aksanıyla sordu, yüzünde yorgun bir gülümseme vardı.
"Bir americano, lütfen."
"Bu bugun sattığım 70. Americano falan. " kadın kendi kendine güldü. "Amerikanlar Americano fazla seviyor heralde?"