bu bir şiir ama tüm virgüller ellerinde saklı

213 19 21
                                    

ellerin dokunsam ağlamaya başlayacağım ve bundan beni şu zamana kadar mahrum bıraktığın için sana öfkeyle dolacağım iki pençeydi
avuçlarını hayal ettim ve hiç dokunamayacağım eklemlerinle oynadım çokça
onları belimde saçlarımda ve yanaklarımda hayal ettim
her seferinde kaydılar tenimden
böylece boğazıma dokunmadan boğmuş oldun beni

gezdiğin yerlerin önünden geçtiğimde biliyordum ki martıların bağırışları henüz yüzeye çıkamamış balıklara olan kızgınlıklarındandır
ellerinin sürttüğü duvarlara dokunmak istedim
ve tüm bu evlerin isimlerinin sende ne çağrıştırdığını düşünmeden edemedim
819 yazıyordu gri bir arabanın plakasında
sekiz yüz on dokuz kadar seslendim sana
büyük adımlar attım ve simidimi tıkıştırıp durdum ağzıma
bana bakıp duran adama bir el hareketi çektim caminin hemen yanında
allah da biliyordu ya ben aslında şifasını kaybetmiş bir kuldum
ve sen ellerini benden çekip başka omuzlara koymaya devam ettiğin sürece rüzgar reçetemi uçurmaya devam edecekti
eczaneler reçetesiz ilaç satmazdı ki

camiye girdim abdestsiz topuklarımla
yüzsüz gibi allahın halısına ayak bastım ve sevgili tanrım da farkındaydı dualarımın kayaların altına saklanmış bir balığı yüzeye çıkarmak adına olduğuna
sevgili tanrım bir dakika müsaade et
evinde antika duvarlar haşladığından haberim yoktu
bir müzedeyim dualarımın yeri yurdu yok
sevgili tanrım senin bir evin yok

kaç sayfa sürmüştü oğuz atay'ın noktalama kullanmadan yazıp durduğu o kısımlar
virgülsüz bahsediyorum senden ama noktayı çoktan koyduğumu hissediyorum
pardon iki gün düşünemedim seni trafik çok yoğundu aşkım pardon iki gün ütüleyemedim gömleğini kafam kırışmıştı sevgilim

peygambere ağ örülen mağaradayız ve sence sesimizi kim duyabilir
ne olur bir kere beni ne kadar sevdiğini açık açık çekinmeden anlatsan
peygambere ağ örülmüş mağaradayız diyorum sana ve dışarıda yağmur şemsiyeleri delecek
beni hiç sevmedin
peygambere ağ örülmüş mağaradayız benim ellerim seninle bir değil
benim ellerim parçalarından dikilmiş
kırık dökük izleri duruyor öylece çirkin
çek elini belimden
tüm ağları ellerimle koparacağım
buradan çıkacağım ve tekrardan nefes alacağım
yanındayken koku yorgunluğu yaşamayayım o kırmızı meyve kokundan esir kalmayayım diye tuttuğum tüm nefesler kaçıp gidecek şimdi gözlerimden

geçen bir balık gördüm balıkçılara dil çıkarıyordu o büyük dudaklarının arasında bir kurbağadan çaldığı dil varmış
geçen bir el görmüştüm artık ilk önce ellerine değil gözlerine baktığım
o kulaklarının arkasına başkasının sesi karışmış
bir isim bul bana
bir yaprak kopar ve bana harflerimi geri ver
bana kelimelerimi geri ver ki onları okşayayım ve hırpalanmış yerlerini onarayayım
sen bana hiç iyi bakmadın
ğ'nin şapkası kopmuş t'nin ağzına girmiş
ben kopmuşum olan o fotoğraflara olmuş
üstelik

üstelik
ellerine hiç dokunamamışken

06.02.22

anchoriteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin