2 | BULUŞMA

294 32 10
                                    

Arkasında sayılar yazan fotoğrafları numaralarına göre sıralandırdım ve ilk fotoğrafın arkasını çevirdim. Fotoğrafın orta kısmında Eylül'ün diyerek belirtilmiş bir telefon numarası yazılıydı. Sağ altta ise ''İlk fotoğrafımız'' diye küçük bir not düşülmüştü. Ablam kameraya doğru bakıp gülümserken Koray başka bir yere bakıp gülümsemişti. Ablamın bunları yazarken ki psikolojisini düşününce boğazımda şiddetli bir acı hissettim.

Masanın üzerinde ki telefonu elime alıp fotoğrafın arkasında bulunan numarayı tuşladım. Arama tuşuna basarken terleyen ellerim hafifçe titremeye başladı. Telefon üçüncü çalışında açılırken ellerimde ki titreme şiddetini arttırmıştı.

‘’Alo ? '' Narin bir kız çocuğunu andıran sesiyle aramama karşılık verdi. Ne söyleyeceğimi düşünürken kelimeler tek tek boğazıma dizildi.

‘’Ben Mey-ra . Melisa’nın kardeşiyim.’’ Ben güçlükle konuşurken o sanki bugünü bekliyormuş edasıyla küçük çaplı bir çığlık attı.

‘’Meyra ! Görüşebilir miyiz ? Lütfen.''

‘’ Görüşelim. Yeri mesaj da kesinleştirelim.’’ Çok kısa süren bu konuşmayla onunda onayını alarak telefonu kapatıp mesaj attım.Yere saçılmış fotoğrafları hızlıca zarfın içine tıktım.

İkimize de yakın bulunan bir kafe de buluşmak için sözleştikten sonra üzerimde ki eşofmanlardan kurtulup elime gelen ilk kıyafetleri üzerime geçirdim. Saçlarımın yağlı olmasına aldırmadan sıkı bir at kuyruğu yaptım. Son olarak gelen kargoyu kimsenin göremeyeceği bir şekilde dolabıma tıkıştırıp kendimi evden dışarı attım.

Aklımda cevaplarını bilmediğim binlerce soru dolaşırken nasıl davranacağım hakkında ufak bir fikrim bile yoktu. Varlığını bildiğim fakat hiç görmediğim Eylül’ün direkt olarak teklif ettiği buluşma dikkatimi çekse de ondan cevabını almam gereken bir sürü soru vardı.

Yirmi dakikadır yürüdüğüm sahil yolundan sağa sapıp ara sokağa yöneldim. Karşımda ‘’Seçkin Cafe’’ yazılı kocaman bir tahtanın asılı olduğu mekana girdim. Eylül’ü görmediğim ve onun beni görmüş olduğunu tahmin ettiğimden en arka masalardan birine oturdum. Sahil yolunda olmasına rağmen kafe fazlasıyla boştu. Tam telefonumu elime almış mesaj atacakken esmer bir kız önümde ki sandalyeyi çekip tek bir hareketle masaya oturdu.

‘’ Merhaba Meyra , ben Eylül.’’ Çantasını yanda ki sandalyeye yerleştirirken oldukça yorgun ve solgun görünüyordu. Esmerdi ve saçları omuzlarının hizasındaydı. Ve sanki buraya gelmeden öncee ağlamış bir hali vardı.

‘’Merhaba Eylül.’’ Diyerek kısa bir şekilde karşılık verdim.

 Soracağım ilk soruyu düşünürken cılız sesiyle düşüncelerimi böldü.

‘’ Öncelikle ablanın ölümüne gerçekten çok üzüldüm. O benimde öz ablam gibiydi. Acını tazelemek istemezdim fakat ablanın ölümüyle çok kötü şeyler olmaya başladı.’’ Son kelimesini söylerken sesi titredi. Gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerken konuşmasını sürdürdü. ‘’ Abim senin ablan sayesinde birtakım kötü alışkanlıklarından kurtulmuştu ve gerçekten çok mutluydu. Fakat ablanın ölümüyle tekrardan darmadağın oldu ve eski halinden çok daha kötü bir hale geldi. Ablan ölmeden önce abimin en çaresiz anında sana gelmemi söyledi , bu yüzden bu kadar buluşmak istedim.’’ Diyerek konuşmasını sonlandırdı. Amansız bir hastalığa yakalanan hastanın doktorundan ''iyileştin'' demesini bekler gibi bir umutla yüzüme baktı.

Bazı şeyler kafama tam olarak otururken ablamın bana yazdığı mektubu zihnimde canlandırdım. ‘’ Sevdiğim adamı kurtar meleğim. Yalvarırım kurtar. Çek al boğulmaya çalıştığı zehir denizinden. Boğulup yanıma gelmesine izin verme.’’ Diyordu mektubunda.

‘’ Acıyı çeken bilir Meyra. Gözlerimin önünde git gide eriyor , tıpkı ablan gibi. Benim ondan başka kimsem yok ve onunda ölme-‘’ demesine izin vermeden lafını böldüm.

‘’ Yardım edeceğim.’’ Ölüm bir şekilde yaşanıyordu ama acısı hayatımızda derin bir iz olarak ölene kadar bizimle kalıyordu.

Masanın üzerinde ki soğuk elleriyle benim ellerimi tuttu. ‘’Teşekkür ederim , çok teşekkür ederim.’’ Diye fısıldadı. Ağlamamak için kendimle savaş verirken ellerini daha bir sıkı tuttum.

Aniden masanın üzerinde titreyen telefonunu eline alıp hızlıca açtı. Kısa süren konuşmayla telefonu kapatıp bana döndü.

‘’Abim geliyor.’’

‘’Neden ?’’ dedim yerimden sıçrayarak. Nedenini bilmediğim bir şekilde şaşırmış üstelik heyecanlanmıştım.

‘’O da buradaymış geçerken benide alacak hem tanışmanız iyi olur , bana yardım etmen gerek biliyorsun.’’ Dedi hafif bir tebessümle.

‘’Buna ne gere-‘’ sözümü tamamlayamadan bize doğru gelen uzun boylu çocuk ‘’Eylül.’’ Diye kız kardeşine seslendi.

‘’Hoş geldin abi.’’ Dedi Eylül , kalkıp abisinin yanağından öperken.

‘’Bu Koray olamaz ! ’’ diye geçirdim içimden. Kesinle karşımda ki Koray değildi. Gözlerim dolarken ağlamamak için kendi sınırlarımı zorluyordum adeta. Fotoğrafta ki güçlü , yüzü gülen çocukla karşımda ki kemikleri gözükecek kadar zayıf , göz altları çökmüş bu çocuk çok farklıydı. Eylül’ün anlattıklarını düşününce ablamın hastalığında ki son zamanları canlandı zihnimde. Güzel yüzü bembeyaz kesilmişti , iki kelimeyi yanyana getirecek mecali dahi kalmamıştı. Git gide her gün biraz daha eriyor gülümsemesi biraz daha siliniyordu yüzünden. Güçsüzdü , tıpkı şuan karşımda duran Koray gibi.

Vakit GeldiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin