(0) bir varmışım bin yokmuşum

505 16 2
                                    

Cebinizde ufacık bile şans kırıntıları yoksa beklemediğiniz bir anda uğruyor ölüm size. -Gerçi, cebinizde şans dışında para varsa orası ayrı bir durum. Ancak istisnalardan söz etmeyeceğim.- Öyle haberli, kapıyı tıklatarak da değil. "Abi bizim bir içeri girip bir güzel hayat sikmemiz lazım." diyerek tekmeliyor kapıyı, dalıyor içeri. Asla da utanması yok bu illetin. Kaybettirdiği, kazandırdığı onlarca duyguyu omuzlarında bir an olsun yük olarak sayıp da taşımaz, aynen öyle bir utanmazlık. Üstelik bu kafanızı duvara çarpa çarpa kendinizi öldürme isteği uyandıracak durumla bir de erken yaşta, henüz kafanızda tonlarca hayal, mekan, tuhaf çizgi film unsurları hüküm sürerken yüzleşmek zorunda kaldıysanız -yüzleştiyseniz demiyorum çünkü yüzleşemeyenler var, benim gibi- işte o zaman geçmiş olsun. Yeni travma kilidiniz başarıyla açılmış olacaktır.

Dokuz yaşıma kadar kırmızı en sevdiğim renkti. Bu kırmızıya olan sevdam annemi en son ben dokuz yaşındayken mutfağın eskimiş, biraz da yukarı doğru kalkmış kahverengi parkesine yaslı, soluk yüzünde ölümü bağıran bir halde bilekleri kırmızıya boyanmışken görene kadar sürdü. Kırmızıdan nefret ettim, kalan yedi yıllık hayatım boyunca hiçbir zaman sevmedim bu rengi. Gördükçe kusacağım bu berbat rengin odamda en ufak şekilde durmasına asla izin vermedim, kırmızı olan bütün giysilerimi ihtiyacı olan diğer insanlara verdim veya yaktım. Babamın ben on dörtken aldığı kırmızı bilekli conversei alıp çöpe attım, ondan önce ise deli gibi ağlayarak çamura batırdım. On üç yaşında aylarca biriktirip aldığım kırmızı elektro gitarını gecenin bilmem kaçında gördüğüm kabus sonrası geçirdiğim atağın etkisinde duvarda kırdım. Gitarla beraber ben de paramparça oldum.

Kırmızıdan nefret ettiğim kadar babamdan da nefret ettim. Annemle olduğu o süreç boyunca ona destek çıkmadığı, nefes almaktan bile yorgun düşmüş olan annemi birkaç saniyeliğine de olsa omzuna yaslamadığı, her ne yaşadıysa bir kere bile elini tutup güven vermediği için ondan her gün nefret ettim. Henüz çocukken beslediğim bu kin, tiksinti büyümemin ve olgunlaşmamın etkisiyle körelmiş olsa da babama karşı hala sinirli ve kırgın olduğumu söyleyebilirim. İçimde bir yerlerde onu hiçbir zaman affetmeyeceğimi adım gibi biliyorum, kendisi de biliyor.

İçimde nidalar dolup taşsa da dışarı sadece bir iç çekiş olarak çıkıyor. İstesem de duygularımı yansıtamıyorum artık. Babam dokuz yaşından beri büyüttüğüm bu canavara ben on altıma gelene kadar neredeyse her gece tanık oldu ama hiç onunla, gerçek benle yüzleşmek istemedi. Bu konuda hiçbir şey yapmadı. Bu yüzden sonumun annem gibi olacağını düşünürdüm hep, eğer babam onun elini tutmadıysa benim de tutmayacaktır, diye düşündüm. Belki de babam kaç kez bana uzanıp parmaklarımı yakalamaya çalışmıştı ancak başarısız olduğu aşikar. Eğer bu canavar bugün şimdi hala benimleyse büyük bir sebebi babamdı.

Elbette bütün yükü ona taşımamam gerekiyor. Ortada bir intihar var, cinayet değil. Bunu annem hür iradesiyle yaptı; beni bırakmayı göze alarak, arkasında bitmek bilmeyecek sarsıntılı günler, gözlerimi açmayı bana zorlaştıracak çürümüş bir hayat bırakmayı kendisi tercih etti.

Onu hiçbir zaman suçlu göremediğim için kendime de öfkeliyim fazlasıyla. Yedi yıl boyu dört duvar arasındaki düşüncelerimin baş hedefi olayda bir suçlu aramak oldu. Geriye dönüp baktığımda ailecek mutlu bir anımızın olmadığını fark ediyordum. Annem bu yüzden mi yapmıştı bunu kendine? Aile olmayı beceremediğimiz için miydi? Büyümemi bekleseydi onun için en güzel evlat olurdum. O her şeyi hak ederdi çünkü.

Belki de hak etmezdi. Oğluna daha ilkokul üçüncü sınıfta bu kadar yük bindirmeye razı olduğuna göre hak etmezdi. Her gece uyumadan önce düşündüğüm şeyin annem olması vücudumu, beynimi iflas ettiriyordu. Artık bir suçlu aramaktan, bütün bu olanları birisine itelemekten yorulmuştum. Bu sadece sorunlarımdan kaçma şeklim. Olayın bütün sorumluluğunu herhangi birine yükle ve ortadan kaybol. Aksi takdirde o sorunların bana çengel atarak yere çakılmama sebep olacağını biliyorum.

koşma yorulduysan #chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin