Saatler geçti. Hala aynı yerde oturuyoruz ve ben hala onu gözetliyorum. Daha doğrusu, oturduğum yerden onu arzuluyorum... Yine ve yeniden, daldığım yerden İdil'in sesiyle kendime geldim.
"Kızım kalkıyorlar diyorum, sen beni duymuyor musun? Adama dik dik bakmayı kesmezsen yanındaki birazdan üzerine atlayacak." O an fark ettim, yanındaki kadının gözleri üzerimdeydi; hemen kendimi toparladım ve bakışlarımı çevirdim. Hayır, pes etmedim.
Zaman su gibi akıp geçiyor. O kalkalı üç saat oldu. On dakika daha oturup biz de kalktık, saatlerdir oturmaktan bir yerlerimiz ağrıdı malum. Eve gitmek istemiyorum, muhtemelen çocukluğumdan beri nereye gideceğimi bilemediğim zamanlarda gittiğim yere gideceğim. ( bu nasıl cümle amk soqşdkwğfm)
Arabamla İdil'i evine bıraktım. Şimdi yoldayım, Şile'ye gidiyorum. Şile'nin en yüksek tepesine çıkıp, denizin sakinliğini izlemek beni hep mutlu ediyor, kendime getiriyor. gittim, gittim, gittim. Ve şimdi buradayım.Şok. Ciddi anlamda şok.
Onun burada ne işi vardı? Evet yanlış duymadınız, o burada. Benim özel yerimde? Peki ama neden? Bilmiyordum... Ve yanına gitmeyeceğim, o benim yanıma gelecek. Nasıl olacağını bilmiyorum ama, olacağını biliyorum.
Her zaman yaptığım şeyi yapıp, denizi en net gören taşın üzerine oturdum. Çok değil ama uzaklardan bir şarkı sesi geliyor. Ve ben bu şarkıyı çok seviyorum... Şarkı: Dolu Kadehi Ters Tut, Sedef Sebüktekin - Sen ve ben.
( yazdığım şarkının linki 🥰 )
Gözlerimi kapattım. Gözleri geldi gözlerimin önüne, tam içine baktım gözlerinin. Sonra bir koku. Asla ama asla sıradan olmayan bir koku. O an, kendimi gerçekten de denizin yanında hissettim. Bu kokunun hissettirdiği şey, deniz. Gözlerimi açtım, sonra tekrar kapattım ve tekrar açtım. Kendimin farkına vardım tam o an. Ve daha birçok şeyin. O bana gelecekti, nerden bildiğimi sormayın. Hissediyorum, o benim kaderime yazılmış. -Ve çok tabii bunların hepsi benim kurmacam da olabilir ama aldırmıyoruz.- İyi ki de yazılmış.
Eve dönmek için ayağa kalktım, arkamı döndüm ve sonra, güm. RESMEN BİR DUVARA TOSLADIM. Duvarımız 193 boylarında ve mavi gözlü...
EVET. EVET BU O. Teşekkürler tanrım..."Sanırım birilerinin sana, önüne bakmayı öğretmesi gerekiyor." Hayır, çirkefleşmeyeceğim, karşımda iki haftadır gözetlediğim o adam duruyor.
"Pardon? Ben mi önüme bakmıyorum, sen mi?" Biraz daha saçmala kızım, aynen devam...
"Önüne bakmayan sensin, bir de bağır istersen adını bilmediğim kız?" Harika. Tek kelimeyle harika.
"Benim bir adım var, adım Yağmur."
"Memnun oldum yağmur, Ben de Barış. Yarın bana tekrar çarpacaksın ve bu, şu anki kadar hafif olmayacak." dedi ve inanılmaz sexi bir şekilde gülümseyerek, gamzelerini huzuruma sundu. Ben ise onu öldürmek istiyormuşum gibi bakıp, hızla yanından geçip araba bindim. Hızlı hızlı nefes alıp verdim; sakinleşmeye çalıştım.
Haklıydı. Yarın ona tekrar çarpacaktım ve bu, şu anki kadar hafif olmayacaktı.Kimdi bu Barış? Neden çıkmıştı önüme?
Bunları düşünmek için önümde uzun bir gece vardı. En azından eve gidene kadar aklımdan çıkmasını istiyordum...Üç saatlik yolun ardından evdeyim, bugün fazlasıyla yoruldum, hem bedenen hem ruhen. Kendime bir bardak kahve yapıp, kozalak ağaçlarını en net şekilde gören balkonuma yerleştim. Özel nane - böğürtlen karışımı olan sigaramdan yaktım ve düşünmeye başladım. Ne yapacaktım? Ne yapabilirdim? Gözleri o kadar tanıdık geliyordu ki... Daha önce görmemiş olma ihtimalimin olmadığını düşündürüyordu bana. Gözlerim kapalı da olsa, açık da olsa onun gözlerini görüyordu. Bu kötüydü, çok kötüydü.
Kahvemi ve sigaramı bitirip odama çıktım. Saat 00:59'u gösteriyordu, herkesin aksine kafein bende uyku yapan bir şey olduğundan, felaket bir uyku bastırdı; Ben de hazır uykum gelmişken uyumaya karar verdim.Normalde bu saatlerde asla evde olmayan babam, bugün evdeydi. Hem de çok gürültülü bir şekilde... Bugün, sabah dersin yoktu ve uyumak istiyordum fakat babam yüzünden pek mümkün olmadı. Sinirle üzerimdeki yorganı itip ayağa kalktım, çoraplarımı giydim ve alt kata indim. Babam, kapımızda güvenliğimiz için duran mafya tipli adamlarını azarlıyordu
"Tevfik oğlum, ben sana demedim mi buraya on kişi konulacak diye? Siz neden kendi kafanıza göre haraket ediyorsunuz?" Adamlar kafalarını kaldırıp babamın yüzüne bakamıyorlardı bile.
"Haklısınız efendim, bundan sonra böyle bir şey asla olmayacak.""Tabii olmayacak, git bana Furkan abini çağır."
"Emredersiniz efendim." Babam ve Tevfik denen adamın konuşmasına biraz kulak misafiri olduktan sonra, önemli bir şey olmadığına karar verip odama çıktım. Hazırlanıp çıkacağım ve İdil'le buluşacağım.İlk önce duşa girdim. Yarım saat kadar duşta oyalanıp çıktıktan sonra, üzerimi değiştirip saçlarımı kuruttum. İdil'le on dakikalık telefon konuşmasından sonra Sapanca'da bir yere gitmeye karar verdik.
Evden çıktığım gibi İdil'i aldım ve yola koyulduk."Eee anlatsana kızım, dün neler oldu? Telefonda bir şeyler geveledin ama anlamadım"
"Kızım ne olacak ya, Allah Allah. Karşılaştık ve konuştuk biraz, bu kadar."
"Ben de ne konuştuğunuzu soruyorum, geri zekalı??"
"Oturunca anlatırım, geldik zaten. İn hadi İdil."
Yaklaşık iki saatlik yolculuğun sonunda denize sıfır bir mekana oturduk. Etraf cıvıl cıvıl ve neşeliydi. Ta ki onu görene kadar...
Bu nasıl olmuş olabilir? Nasıl buraya gelebilir? Şu an tam karşımda, gözlerimin içine bakan bir Barış var. Haklı çıkmıştı, bakalım nasıl çarpışacağız...selaaammmlar. Biliyorum bölüm için çok beklettim:( Öncelikle özür dilerim... Ama merak etmeyinnn ikinci bölümü de yayınlamaya çalışacağım bugün. Hoşçakalın<3