Tenimin her zerresine nazikçe dokunan serin, ıslak hissettiren rüzgar ile uyandım. Güneş henüz doğmamış sadece iki tepe arasında beliren kızıl çizgiydi.Bir dakika ne tepe mi? Buraya dün gece ay ışığında gelmiştim ve etrafı görmek pek de mümkün değildi. Oraya gitmeliydim. Böylece etrafı daha iyi görebilir burdan gidebilecek bir yol varsa görebilirdim.
Nehirden zamana meydan okurcasına yavaş yavaş akan berrak suya doğru eğildim. Ellerimi içine daldırdığımda soğuktan tutulan bedenim tekrar ve tekrar titredi. Yüzümü avucuma aldığım suya daldırırken bütün sinirlerimin gerildiğini hissediyordum. Nehrin temiz suyu yüzümü ayna gibi yansıtıyordu. Karşımda duran kişiyi ilk defa görüyor gibiydim. Simsiyah uzun düz saçlarım, bembeyaz tenim, kahverengi gözlerim çok yabancıydı.yansımama hayretle bakarken zamanın geçtiğini fark ettim. Oraya gitmeliydim.
Henüz yeni doğan güneşe doğru yürümeye başladım. Sanki attığım her adım beni hedefimden uzaklaştırıyordu.
Güneş tepeye geleli çok olmuştu. Tepeye yeni varmıştım. Zafer kazanmış gibi hissediyordum. Hızla alıp verdiğim nefesler boğazımı parçalamak istiyor gibiydi. Yere attım kendimi ayaklarımı karnıma doğru çekip yüzümü iki avucumun arasına aldım. Gözlerimden acıyla yanan bedenim için birkaç damla yaş dökülmüş nefesim yeni yeni düzenleniyordu. Midem... Sahi hiçbir şey yememiştim. Midem açlıktan gurulduyor birşeyler yemem için bana yalvarıyordu. Ne yiyebilirdim. Bilmiyorum. Ormanda meyve var mıydı? Peki ya hayvan? Gece duyduğum sesler aklıma geldi. Orman sandığım gibi ölü değildi. Canlıydı, hemde fazlasıyla canlıydı. Dakikalarca yanarak titreyen bacaklarımın dinlenmesi için öylece uzandım.
Dirseğimden güç alarak önce oturdum sonra yavaşca kendimi toparlayıp ayağa kalktım. Gördüğüm manzara kalbimi deli gibi çarpmaya mahkum ederken yutkundum. Etrafımda kaç tur döndüm bilmiyorum.Hissettiğim tek şey korkuydu.Açlığa ve dönmeme dayanamayan başım en sonunda dengemi kaybedip yere düşmeme neden oldu. Ellerim toprağı pençe gibi kavramış gözlerimden ardı ardına yaşlar dökülüyor, sanki yıllardır çıkmayan sesim ses tellerimi parçalamaya yemin etmiş gibi var gücüyle çıkıyordu. Bağırarak, haykırarak ağlıyordum. Etrafıma tekrar baktığımda -geceyi geçirdiğim yer dışında- her yer uzun, iri ağaçlarla çevriliydi. O kadar çok ağaç vardı ki hiçbir yer hiçbir şey gözükmüyor kilometrelerce devam ediyordu. Nefesim göğüs kafesime yediğim bir yumrukla kesilmiş gibiydi. Hareket edemiyor ne yapacağımı bilemiyordum.
Birkaç saattir orda öylece bir hiçliğe bakakalmıştım. Burda böylece oturmaya devam edemezdim. Kalkıp yiyecek birşeyler bulmalı ve barınacak bir yer bulmalıydım.Beni buraya kimin getirdiğini bulup ondan intikamımı almak için can atıyordum. Bedelini ağır ödeyecekti. Kendi kendime yeminler ederek umutla tırmandığım bu tepeyi gözlerimin içi yanarken iniyordum. Suyu kaybetmemek adına nehrin yanına vardığımda yanında yürüyerek seyrek ağaçların bittiği sıkı ormanın başladığı yere geldim. Karşımda
-azalan ışığın müsaade ettiği kadar-
duran ormana hiç tereddüt etmeden girdim. Kaybedecek neyim vardı ki. Brkaç yüz metre sonra açlıktan başım dönüyor bedenimin enerjisi tamamen tükenmişti. Yere oturdum. Şaka mıydı bu? Karşımda masumca bana bakan bir tavşan vardı. Nasıl yiyecektim onu.... Fakat hayatta kalmak için ona ihtiyacım vardı. Gözlerinden gözlerimi ayırmayarak yavaş ve temkinli adımlarla ona doğru yürüdüm. Fazlasıyla yaklaştığım anda ayağımın altında ezilen kuru dalla arkasını dönüp koşmaya başladı. Onu kaçıramazdım. Koşmaya başladım. Doğal olarak benden daha hızlıydı onu yakalamamın imkansız olduğunu biliyordum. Bu kovalamaca da onun küçük bir deliğe girmesi ile son buldu maalesef. Artık suyun sesini de duymuyordum.Harika.Yerdeki ufak taşa vurarak ilerledim. Daha önce de etrafta çiçek görmüştüm fakat hiç bu kadar sık ve canlı değillerdi. Git gide çoğalan çiçeklerin olduğu patikaya girdim. Az ileri de dallarında türlü meyveler olan koskoca meyve ağaçları ile karşılaştığımda bunun hayal mi gerçek mi olduğunu ayırt edemiyordum. Dallarından sarkan kocaman bir elmayı alıp büyük ısırıklarla bitirdim. Bir tane daha bir tane daha.... Sonunda şişen karnımın ve doymuşluğun verdiği rahatlama ile armut ağacının altına uzandım. Uykuya dalacağım esnada arkamdan gelen ayak sesleri ile irkildim. Gözlerim yuvalarından çıkacak gibi açılmıştı.Arkama yavaş yavaş döndüm. Saçları bembeyaz, sakalları yüzünü görünmez hâle getirmiş yaşlı bir adam vardı. Elinde kemikten yaptığını düşündüğüm bıçağı andıran birşey vardı. Kaçmaya yeltenemeden üzerime atlayıp beni yere düşürmesi ve bıçağı boğazıma dayaması saniyeler almıştı. Şaşkınlık ve korkuyla karışık adama bakarken ağzımdan birkaç kelime döküldü.-Lütfen yapma! Ölmek istemiyorum.
Adamın birini beklemediği çok açıktı. Konuşmayı unutmuş gibi söyleyeceği kelimeleri seçmekte zorlanıyor gibi bir hâli vardı.
Yaşlı adam:
-Sen kimsin? Buraya nasıl geldin?Kelimeler tok ve anlaşılmaz çıkıyordu. Anladığım birkaç kelimeye şükrederek cevap verdim.
-Bıçağı bırak öyle konuşalım, lütfen. Korkuyorum.
Son kelimeyi söylerken sesim titremiş gözlerim yaşlarla dolmuştu.Temkinli bir şekilde üzerimden kalkıp bıçağı bana doğru tutarak birkaç adım geriye çekildi. Bulduğum bu fırsatla bende ayağa kalkıp uzaklaştım. Aramızda 15-20 adım vardı. Tereddütle
-Ne zamandır buradasın?
Diye sordum.
-Saymayı unutalı yıllar oldu... Belki de burada doğdum. Soruma cevap ver sen kimsin? Nasıl buldun yuvayı?
-Yuva mı?
Adamın ne dediğini çok az anlıyordum. Buranın bir adı varsa başkaları da olabilir miydi?
Sorduğu soruya cevap bekliyordu. Düşünmeden biran da ağzımdan
-Tavşan
Kelimesi çıktı. Adam bana anlamamış gibi bakıyordu. Kendimi toparlayıp ekledim.
-Kim olduğumu bilmiyorum. Dün ormanda uyandım. Buradan çıkmanın bir yolunu ararken denk geldim.
İğrenç bir kahkaha ile gülerken ne zaman bana o kadar yaklaştığını fark etmemiştim.Parmağını şakağıma bastırarak.
-Çıkış olsa hâlâ burada mı olurdum seni aptal!
Kalbim sözleriyle sıkışmış nefes almak zorlaşmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum. En azından artık vahşi hayvanlar yüzünden veya açlıktan ölmeyecektim. Tabii o yaşamama izin verirse.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNÇALTI
Misterio / SuspensoBilinçaltı: kaybolan zihinlerin hikayesi. Gözlerini uçsuz bucaksız bir ormanda açan ve hafızasını kaybetmiş genç bir kızın kendinden kaçışı...