Bölüm-5/Harabe Kulübeler

26 7 48
                                    

Şimdi ikimiz de sesin geldiği yöne doğru bakıyorduk. Gölün diğer tarafından kahverengi saçlı erkek çocuğu bize doğru koşuyordu.Baybars yanımda acıyla ve şaşkınlıkla inliyordu.Ona umutla bakarak gülümsedim. Durumu gittikçe kötüleşiyordu. Endişelerim her saniye artıyor onu kaybetme ihtimalini dâhi düşünmek istemiyordum.

Çocuk önden koşuyor annesi olduğunu düşündüğüm aynı tonlarda dalgalı, gür saçlara sahip zayıf, uzun boylu kadın haykırarak çocuğun peşinden koşuyordu.

Zihnim patlayacak gibiydi. Ne olduğunu, gelen kadının neler dediğini-tek bir kelimesini dâhi- anlamıyordum.

Yanımıza geldiklerinde çocuk birkaç adım geri de korkuyla Baybars'a bakıyordu. Korkmakta haklıydı da. Normalde de çok yabani duran bu ihtiyar şimdi kanlar içinde yerde yatarken seri katilden farksızdı. Donuk gözlerle bana bakan kadın dizlerinin üzerine çöküp beni hızla bir ileri bir geri sallıyor. Odaklandığım noktadan ayırıp tekrar o ana getirmeye çalışıyordu. Gözlerim sonunda kadının yüzüne-inanılmaz derece de çok hoş ve güzel bir kadındı- bakıyordum. Olayın şokunu atar atmaz hızla Baybars'a döndüm. Bilinci gitmişti.Dolan gözlerimle kadına yaşvarırcasına

-Nolur yardım et. Ölmemeli. Lütfen.... Lütfen..... Lütfen......

Kadın Baybars'ı yeni fark ediyordu sanırım. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Dizlerinin üzerinde sürünerek -belinde bağlı olan matarayı eline almış- ona yöneldi. Yüzünü suyla güzelce yıkadı. Burnuna doğru eğilip cılız nefesini kontrol etti.

Çocuğa dönüp

Kadın:
-Babanı çağır, Yağız.

Çocuk arkasına bakmadan koşarak geldikleri yönden ışık hızıyla koşarak uzaklaştı.

Kadın hâlâ açık olan yarayı kontrol etti. Bu işlerden anlıyor gibiydi.

-İyileşecek mi?

Kadın:
-Hâlâ yaşıyor. Şanslıysa köye kadar yaşayabilir.

-Köy mü? Başkaları da mı var?

Kadın kafasını sallayıp
-Bu arada adın ne senin?

-Alçin.

Onunkini sorma ihtiyacı bile duymamıştım. Tek umrumda olan bu lanet ormanı bir daha görmemek burdan gitmekti. Neredeyse bir yıl beni tutsak etmişti.

İçime birden bire nefret dalgası yayıldı. Gökyüzü gri renge bürünüyordu.Midem kasıldı.

Bir süre sonra aynı yönden yüzü çok tanıdık içimde kelebekler uçuran o kişi adının yağız olduğunu öğrendiğim çocukla çıkageldi.

Yağız:
-Anne babam evde yoktu. Amcamı buldum.

Adam:
-Neler oluyor burda, Helin.Bizden olmayan insanların yanında ne işin var. Eve dönüyoruz.

Neye uğradığımı şaşırmıştım. Bizi öylece bırakacak mıydı? Bir bana bir de yaralı nefesi tükenmekte olan Baybars'a bakıyordu. İğrenç birer böcek gibiydik onun bakışlarında.

Helin:
-Kes sesini, Mert. Yardıma ihtiyaçları var görmüyor musun?

Bizim duymamızı istemiyormuş gibi küçük tepeye doğru bakarak adama fısıltıyla

Helin:
-Ormandan çıkabilen uzun zamandır olmadı. Onlara ihtiyacımız var.

Mert bir süre düşündü.Daha sonra temkinli hareketlerle Baybars'ı sırtladı.Oldukça iri olan bu adamın sırtında Baybars ölü gibi duruyordu.

Yağız annesinin elini sıkıca tutuyor gözlerini Mertten ve Baybarsdan ayırmıyordu.Helin'in koluna girmiş son gücümle onları takip ediyordum.

Aradan fazla zaman geçmeden gölün yanından geldiğimiz patikanın sonunda eski, yıkık dökük küçük kulübelerin birine girdik. Kadın beni sıcak sobanın yanında yerde yumuşak yatağa yatırdığında uyumamak için kendimi zorluyor sadece Baybars'ın yanında olup herşeyin bittiğini söylemek istiyordum.

BİLİNÇALTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin