Adam iki adım ötemde bana öylece bakıyor bir şeyler bekliyordu. Ne yapmalıydım. Kimdi bu adam ne işi vardı bu ormanda. Cesaretimi toplayıp.
-Ne zamandır buradasın?
Diyerek söze girdim.Gözlerinin beyazı kırmızıya dönmüştü. Rengi yemyeşildi.Aklından hesap yapmaya çalışıyordu ya da beni öldürüp öldürmemeye karar veriyordu bilmiyorum.
Yaşlı adam:
-Uzun zaman oldu. Geldiğimde çok küçüktüm.Cevap vermesiyle rahatlayıp bir soru daha sormakta sakınca görmedim.
-peki adınız nedir?
Yaşlı adam:
-Baybars. Senin?-Aslında hiçbir şey hatırlamıyorum.
Adam kafasını salladı.
Baybars:
-Sana ne diye hitap etmemi istersin? Bir isme ihtiyacın var.Haklıydı. Kendime bir isim bulmam gerekiyordu fakat hiçbir şey yoktu aklımda boş gözlerle ve umutsuzca Baybars'a bakarken biran da aklına çok önemli birşey gelmiş gibi işaret parmağını bana doğru uzatarak.
Baybars:
-Buldum! Adın Alçin olmalı. Tek hatırladığım isim bu.
Nedenini bilmesem de gözlerim dolmuş, boğazım kurumuş, yutkunamamıştım.Kafamı olumlu anlamda sallayıp
-Olur.
Diye bildim belli belirsiz.
Daha fazla konuşma gereği duymamış olacak ki önden ağaçların arasından kaybolup bir kaç dakika yürüdü peşinden koşar adım takip ediyordum. Eğer önünde durmasa asla fark etmeyeceğim doğanın bir parçası olmuş iki eski meşe arasına gizlenmiş çamur, odun, taş ve yaprak gibi şeylerin karışımı ile yapılmış hiç sağlam durmayan ama sanki asırlardır ordaymış hissi veren kulübeye girdi. Elinde iki tane taşla gelip kül birikintisi olan yere bir kucak odun attı yarım saat belki daha uzun süre sonra ateşin etrafında oturuyorduk.
Batmak üzere olduğunu hatırladığım gün batmış etraf tekrar buz gibi olmuştu. Bu soğuk çok farklıydı. Daha önce hissetmemiştim ya da hatırlamıyordum bilmiyorum.
Baybars oturduğumuz ateşin etrafından kalktı.Yapış yapış olduğuna emin olduğum sopayı alıp ateşe uzattı meşale gibi yanan ağacı bana uzattı. Elime aldım ne yapacağını merakla izliyordum.Ağaç kabuğu gibi birşeyin içinde duran suyu aldı ve suyun üzerine boşalttı. Ateşin söndüğünden emin olduktan sonra elimden meşaleyi alıp önden kulübeye girdi. Hâlâ gitmeli miyim diye düşünürken.
Baybars:
-Orda öylece bekleyecek misin? Birazdan domuzlar, ayılar ve kurtlar açığa çıkar. Senin için üzücü onlar için keyifli bir gece olmasını istemiyorsan acele etsen iyi olur.Ormanın içinden gelmeye başlayan sesler ve Baybars'ın sözleriyle irkilip koşar adım kulübeye peşinden girdim. Alçak tavanlı oldukça dar bir kulübeydi.Bir köşe de taze meyveler diğer köşe de ölü hayvanlar!!! Evet ölü hayvanlar... Kötü koku yayan leşler yüzünden burnumu iyice kapatarak Baybars'a döndüm.
-Afedersin ama bunları dışarı atamaz mıyız? Hem vahşi hayvanlar kokusunu alırsa bizi bulabilirler.
Ev hiç sağlam durmuyordu.Baybars oyma şeklinde yaptığı kapının iki yanında duran ahşap çukurlara alt alta üç tane kalın, sağlam odunları sokuyordu. Kulübenin hiç penceresi yoktu. Umarım ölmeyiz diye düşünürken karşı tarafta yerde odun dizisinin üzerinde duran yaprak yığınını fark ettim.Burası onun yatağı olmalıydı. Duvarda çeşit çeşit silahlar vardı. Bir çoğu kemikten yapılmıştı. Özenle uçları sivrileştirilmiş mızraklar kapının arkasında tavana kadar uzanıyordu. Etrafta incelenecek başka bir şey kalmadığında yaprakları bütün yere eşit miktarda dağıtmaya çalışan Baybars gözüme ilişti. Burda yıllarca nasıl dayandığını düşünürken onun bu hâline acımaya başlamıştım. Aslında biraz düşününce ondan daha acınası hâldeydim.İşi bittiğinde bana doğru dönüp
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNÇALTI
Mystery / ThrillerBilinçaltı: kaybolan zihinlerin hikayesi. Gözlerini uçsuz bucaksız bir ormanda açan ve hafızasını kaybetmiş genç bir kızın kendinden kaçışı...