ertesi günün sabahı felix bazı eşyalarını eve taşımış ve akşamına tamamen yerleşmişlerdi. yorgunluğun ardından sahile inmeye karar verip kendilerini dışarıya atmışlardı.
sahilde yürürken changbin hala korkuyordu. felix ise sadece mutluydu. sevdiği adamın en fazla bir metre uzağında olabilecekti.
felix en başından beri farklı şeyler hissediyordu changbin'e karşı. ona söyleyeceği en ufak cümleyi saatlerce düşünebilir onun söylediği bir cümleyi de günlerce kafasında dolandırırdı.
özellikle dokunuşları...oraya girmiyorum bile çıkışı zor oluyor çünkü. felix changbin'e bir cam kadar hassas ve kırılganmış gibi yaklaşıyordu. ona bir şey olursa kötü hissedeceğini biliyordu çünkü. hele bu kötülük kendisinden gelirse daha kötü hissederdi o yüzden bebeği gibi davranıyordu changbin'e.
o ringe çıkmasından nefret ediyordu. birileri ona her zarar verdiğinde kalbi sızlıyor gözleri doluyordu. koskoca adamı küçücük kollarının arasına almak ve tüm kötülüklerden korumak istiyordu.
bu Felix için mümkün olmasada changbin için mümkündü. dışarıdan gören insanlar felix'i bir ünlü changbin'i ise koruması sanabilirlerdi.
kaslı kolların arasında kalan ufak narin bir beden düşünün... işte bu kadar kusursuz, birbirini tamamlayan bir ilişkiye sahiplerdi onlar.
changbin aniden aklına gelen şey ile söze girdi.
"bana bir hediye vereceğini söylemiştin?"
(sahilde el ele yürüdüklerini düsünün)
felix hatırladıktan sonra ellerini ayırdı yüzünü changbin'e doğru yaklaştırdı.
yanağına ufak bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildi. changbin şok olmuş bir şekilde olduğu yerde kaldı ve felix'in öptüğü yere hafifçe dokundu.
felix utandığı için kumda koşmaya başlamıştı aynı zamanda da gülüyordu.
"yaah!" changbin bağırdıktan sonra felix'in peşinden gitmişti. sevimli bir kavganın ardından eve gitmişlerdi.
felix'in odası ayrı olsada felix changbin'in yanında olmak ondan bir adım bile ayrılmak istemiyordu. changbin de öyle olmasına rağmen biraz düşünmeye ihtiyacı vardı.
odalara dağıldıklarında felix uyumak için yatağına yatmış ve olanları düşünüp neredeyse uykuya dalmıştı.
changbin yatağında oturup parmaklarıyla oynuyordu. o kadar tedirgindi ki. felix şuan evdeydi ve kriz geçirme ihtimali çok yüksekti. kendini tutması imkansız bir hale gelmişti. çünkü yıllardır bu hastalığı çekiyor aynı zamanda da tedavi almamak için direniyordu.
düşünceleri yine çığ gibi büyüdüğünde o an yine gelmişti. kırılma sesleri ve bedenindeki acının kalbine sıçraması...
changbin ağlamak üzereydi. bu zamana kadar ne zaman sinir krizi geçirse hiç ağlamamıştı ama şuan felix evdeydi ve evdeyken sinir krizi geçirmişti.
korktuğu başına gelmişti. yatağının kenarında yerde oturan changbin etrafa baktı. komidinin üzerindeki vazoyu tuzla buz etmişti ve koşma sesleri duyduğunda kapı açıldı.
felix yerde cam kırıklıkları eşliğinde ağlamak üzere olan bir changbin gördü.
koşarak changbin'in yanına gitti. yerdeki cam kırıklıkları ayağına batıyordu fakat şuan umrunda değildi.
"changbin iyi misin!" felix endişeyle sorduğunda changbin kendini toparlamış ve akmak için direnen göz yaşlarını zor da olsa tutmuştu.
"iyiyim sıkıntı yok."
"ne demek sıkıntı yok? şu haline bir bak. çıkalım burdan bir yerlerine cam batmasın."
felix kendi acısını unutup changbin'in acısını düşünmüştü. ikili oturma odasına gitti ve felix sargı krem gibi şeyler getirip oturdu.
"gerçekten iyi olduğuna emin misin changbin? beni çok korkuttun."
"gerçekten iyiyim, tam yatacakken vazo düştü, seni rahatsız ederim diye korktum ama çoktan uyanmıştın bile. özür dilerim." dedi changbin daha sonra felix'in ayağındaki kanı farketti.
"ayağında terlik yok muydu? neden öylece girdin odaya?" changbin endişe ile felix'e kanları silmek için peçete almaya gitmişti. işte o sırada göz yaşlarını tutamadı artık. korktukları tek tek başına geliyordu.
"hayır hayır endişelenme sakın, ben iyiyim hissetmedim bile." dedi felix.
o sırada changbin felix'in ayaklarını sargı ile sarıp içinden kendine küfür ederken felix'ten özür diliyordu.
felix changbin'in yüzünü elleri arasına alıp gözlerinin içine baktı.
"changbin. sakin ol lütfen. ben iyiyim ve senin için endişeleniyorum. bana anlatmak istediğin bir şey varsa anlat. seni yargılayacak en son kişi benim. lütfen..."
changbin kafasını felix'in eline daha çok yaslayıp konuştu.
"özür dilerim sana zarar verdim. seni endişelendirdim gerçekten özür dilerim."
"özür dileme senin bir suçun yok. istemeden oldu nede olsa. değil mi?" felix changbin'in anlatması için onu zorlamadan ima ediyordu.
"felix...inan bana anlatmak çok zor geliyor."
felix karşısında gözleri dolan çocuğa baktı. onu dışarıdan gören kimse kesinlikle sert bir karaktere olduğunu düşünürdü. felix'de öyle düşünmüştü ama onu tanıdıkça duygusal ve ilgiye muhtaç biri olduğunu anladı. onu üzmemek için seçeceği kelimelerini bir süre düşündü.
"az çok seni anlayabiliyorum, yani anlamaya çalışıyorum changbin. bana anlatmak zorunda değilsin ama sana yardımcı olmama izin ver. gözümün önünde acı çekmene izin veremem, için dayanmaz çünkü. sana gerçekten değer veriyorum ve hayatında olup bitene önem veriyorum." felix böylece sinir hastalığını bildiğini belli etmişti.
changbin'in içine bir rahatlama geldiğinde hala felix'e dolaylı yoldan da olsa zatar verdiği için kendini suçluyordu.
"birlikte uyuyabilir miyiz?" changbin'in sesi titriyordu felix ise onu kıracak değildi. şuan ona muhtaçtı..ikiside birbirine muhtaçtı.
ikisi birlikte felix'in odasına gidip yatmışlardı. felix arkası dönük olan changbin'e hafifçe yaklaşıp sarıldı ve saçlarını okşamaya başladı. bunun onu rahatlatacağını düşündü ve öyle de oldu.
felix parmaklarını her saç teline değdirdiğinde kalbi yumuşacık olup huzur doluyordu.
changbin kendini güvenli kollarda hissettiğinde aklında sinire, öfkeye dair hiç bir şey kalmamıştı. göz yaşları bu sefer mutluluktan akıyordu.
ilk gecelerinin böyle geçmesi garip miydi yoksa gelecek günler için bir fragman mıydı bilinmez..
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mad | changlix
Fanfiction- söz ver gidersen sinirlenirim. + sen söz ver sinirlenirsen giderim.