Rüya

44 2 1
                                    

Kader, alın yazısı, yazgı.. Her şey aslında olacağına varıyor, sen istesen de istemesen de.. 

Bahar mevsimiydi, nisan ayı. Çiçeklerin kuru topraktan gülümseyerek açtığı, kuşların cıvıldadığı, gökyüzünün temiz maviliğinin tüm yeryüzüne yayıldığı bir gündü. Hevi henüz uyanmamıştı, annesi uyandırmaya geliyordu ki birden uyandı. Yatakta öylece donakalmış duruyordu, bir şeyler olmuştu ama anlayamamıştı. Rüya işte.. 

Ferda: Ay oğlum hâlâ uyanamadın mı sen? Gel hadi kahvaltı hazır.

Hevi: Tamam, tamam geliyorum.

Ferda odadan ayrıldı. Hevi tuhaf hissediyordu sanki gördüğü şey önemli bir şeymiş gibi hissetti ama bölük pörçük şekilde hatırlıyordu rüya'sını. 

Hevi: Huh, neydi o öyle? O kadar gerçek gibiydi ki. Nasıl uyandım ben? Umm, her neyse. Yolda düşünürüm. Hazırlanmam gerek, yoksa okula geç kalacağım.

Hevi giyindi, çantasını hazırladı. Bolca test kitabı koydu. Ne de olsa on ikinci sınıftı. Üniversiteye hazırlanıyordu. Mutfağa indi.

Ferda: Oğlum yemeğini yesene. Ne o öyle iki parça bir şey almışsın. Bir şeyin mi var? Sabah da biraz tuhaf kalktın?

Hevi: İştahım yok pek anne, iyiyim ama merak etme. Sadece biraz tuhaf hissediyorum.

Ferda: Nedenmiş o?

Hevi: Bilmiyorum, gitmem gerek. Yoksa geç kalacağım. Görüşürüz!!

Okula doğru yola koyduldu, koyuldu koyulmasına ama yapması gereken şeyi unuttu. Neden insan rüya görür? Rüyalar gerçekten bize gelen mesajlar mıdır? Yoksa bilinçaltının oynadığı bir oyun mu? Neden bu kadar kısa gibi ama bir yandan da yoğun gelir ki? Kalktıktan beş dakika sonra hepsi unutulur? Hevi de unuttu, normal olarak. Ama hatırlaması gerek. Yoksa..

Hevi: Selim, selam! 

Selim: Selam, biraz geciktin? 

Hevi: Aaa evet ya. Biraz geç uyandım da..

Selim: Uykucu seniii. Eee, akşam geliyorsun değil mi?

Hevi: Nereye ya?

Selim: Dershane var ya bugün. Sen iyi misin? 

Hevi: Of, doğru ya. Ne zaman yok ki zaten? Bu gençlerin sınava hazırlanmaktan başka, kendilerine zaman ayırabilecekleri gün ne zaman olacak acaba?

Selim: Haklısın, haklısın da.. Bir şeyin yok değil mi? Yüzün de solgun gibi.

Hevi: Yok ya, iyiyim ben. Hâlsizim biraz, ondan öyle gelmiştir.

Selim: Aman bir şey olmasın da. Sensiz tek başıma buralarda ne yaparım ben?

Hevi: Şakacı seni.

Selim: Dershaneye beraber gidelim mi? Tek başına hiç çekilmiyor onca yol.

Hevi: Ben bugün gelmeyeceğim ya, dediğim gibi hâlsizim.

Selim: Peki, nasıl istiyorsan. Bugün de sınıfa yeni bir kız gelecekmiş ama..

Hevi: Nereye? Dershaneye?

Selim: Eveeet, yeni taşınmışlar buraya. 

Hevi: Sınava az kaldı ama? Umarım, bir an önce adapte olur.

Selim: Eee, geliyor musun şimdi?

Hevi: Geleyim bari, merak ettim şimdi.

Selim: Ben çağırınca gelme ama? Tamam tamam şakaydı.

Hevi eve döner, çantasını değiştirir. Birkaç bir şey atıştırır. Biraz fazla oyalanınca geç kalır. Tek başına dershaneye gitmek zorunda kalır. Dershaneye epeyce yaklaşır. Yaklaştıkça bir şeyler hisseder.

Hevi: Iııh, ne bu böyle? Sanki bir şey kalbimi parçalıyor. Gittikçe daha da kuvvetleniyor. Bir şey yoktur umarım. Neyse, bir an önce sınıfa gideyim de. Geç kaldım zaten.

Hevi dershaneye girer. Ders başlamış. Kapılar kapalı. Kendi sınıfına yaklaşır. İçeride öğretmeni konuşuyor. Sınıfın kapısı açık ama. Hevi sınıfa girer. Birden donakalır. Kendi kendine:

Hevi: Ama o..

Öğretmen: İşte yeni arkadaşımız, Rüya!

Hevi: Bu gece gördüğüm kız..




YazgıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin