Not:Medyadaki müzikle okumanızı tavsiye ederim.
Ruhi Su-Mahsus Mahal
Dünya her zaman karşıt görüşlerin çatışmasına şahit oluyordu. Sanki dönmesini sağlayan asıl sebep buymuş gibi durmadan karşı cepheler oluşuyor, biri ölse yenisi daha diğerinin yeri soğumadan ortaya çıkıyordu.
68 kuşağı böyle bir dünyada, her görüşe karşı çıkmak, sadece kendi başına var olmak ister gibi parlamıştı. Bilinçli, idealist, entelektüel gençlerin onlarca ülkede açtıkları büyük isyanın bayrağıydı 68. Vietnam'ı kuşatan Amerika'ya da, Filistin'i yağmalayan İsrail ve Ürdün'e de, kendi milletlerini sömüren hükümetlerine de aynı şiddette karşı çıkıyorlardı.
İnsanlığın hiçbir sorununa kayıtsız kalmıyordu bu gençler. Herkesin derdiyle dertleniyor, tüm insanların hayatları için çabalıyorlardı. Ancak bu gençler de kendi aralarında ayrılıyorlardı. Sağ ve sol diye iki farklı grubu oluşturuyor, dünyayı kendi açılarından bakarak düzeltmeye çalışıyorlardı.
Bugüne kadar birbirleriyle anlaşamasalar da asla ellerine kan bulaşmamıştı. Demek artık soğuk savaşları yerini kanlı mücadelelere bırakacaktı. Yüzlerce kişinin arasına dalan eli sopalı sağcılar değişecek olan düzenin ilk habercisiydi.
Aslında başlangıçta her şey doğaldı. Kadın ve erkeklerin gür seslerle bağımsızlık ve adalet nidalarıyla arşınladıkları yolları eski meclisin önüne değin polisin takibiyle devam etmişti. Coşkulu kalabalık TİP'in nezdinde tüm haksızlıklara karşı yan yana yürürken birden aralarına dalan sayısını bilemedikleri kana susamış sağcıyla ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Beklemedikleri bu hamle karşısında tek yapabildikleri yumruklarla mücadele etmekti.
Bahadır, bir anda kesilen sloganların sebebini anlamaya çalışırken ortaya çıkan faşistler yüzünden başlangıçta donup kalmıştı. Yanındaki arkadaşlarından Tuncer tam karnına demir sopayla sert bir darbe alarak yere yığıldığında girdiği şoktan çıkabilmişti. Kendisine doğru gelen birini fark ettiğinde sopanın darbesinden son anda kurtulabilmişti. Sağ ayağı yerden yükselip düşmanının eline hızla indiğinde demir sopa o hengamede duyulmayacak bir sesle yere düştü. Vakit kaybetmeden sağcının yüzüne ard arda yumruklarını geçirirken onu etkisiz hale getirmesi de zor olmamıştı.
Gerisi çorap söküğü gibi gelmişti. Çığlıklar eşliğinde kaçanlar, aldıkları darbeler yüzünden yere yığılanlar, kanının son damlasına kadar dövüşenler bir savaş görüntüsü oluşturuyordu Ankara'da. Bahadır, elinden geldiğince dövüşse de kaçınamadığı güçlü darbeler yüzünden bir noktadan sonra dayanamayacak duruma gelmişti. Yere yığdığı bir başka faşistten sonra gözü karardığında polis düdüğünün sesi kulaklarında çınlıyordu. Mahşeri kalabalığın ortasında arkadaşlarının nerede olduğunu bile bilmezken durduğu noktada etrafındaki her şeyin döndüğünü hissediyordu.
Kaşından akan kanla birlikte görüşü tamamen kapanmadan önce beline sarılan bir kolun varlığını hissetti. Son gücünü kullanarak ne olduğunu anlamaya çalışır gibi düşmesini engelleyen kişiye bakmaya çalışsa da gördüğü buğulu bir silüetten fazlası değildi.
**********
Sert ama rahatsız etmeyen bir zemindi ilk hissettiği. Kapalı göz kapakları ardında garip bir ağırlık hissederken gözlerini yavaşça araladı. Sol gözü tam açılmazken, kaşı patladığı için koca bir bandajla kapanmıştı, yoğun bir beyaz ışık, genzini yakan formol kokusu algılarını açarken çevresinden yükselen sesler birbirine karışıyordu. Acilde olduğunu anlaması birkaç saniyesini almıştı. O hengamede hangi arkadaşının hatrına gelmişti de kurtulmuştu merak ediyordu açıkçası. Zira kendisinin düşünebildiği tek şey vurulmamak için vurmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taşırsın Yeryüzüne Ebedi Tohumları
Historical FictionDevrimciler her zaman ölür, korkaklar yaşardı. Ve onlar devrimciydi. 18.02.2022