Grup Yorum- Sevda Türküsü
Güneş her zaman güzeldi de bahar sabahları ayrı bir güzeldi. Hele bir de ODTÜ'nün muhteşem doğasıyla birleşince insanda yaşama sevinci oluşturuyordu. Bahadır, tam da böyle bir sabah uyanmıştı. Dışarıdaki kuşların cıvıltısı içindeki bülbüllerin yankısıydı sadece.
Ruhunda müthiş bir heyecanla uyanmıştı o sabah. Hasta yatağında geçirdiği iki günden sonra sanki hiç sayrı değilmiş gibi sabah erkenden kalkmış, banyo yapmış, traş olmuş, favorilerinde usturasıyla ufak düzeltmeler yapmış, devrimci bıyığını dahi taramıştı. Bu süreçte çıkardığı sesler yüzünden oda arkadaşları Alparslan ve Mustafa uyanmış, sitem edeceklerine onu iyileşmiş gördükleri için sevinerek ayaklanmışlardı.
Bahadır, 203 nolu odasından çıkıp 202 ve 201 nolu odalarda kalan yoldaşları Yusuf, Sinan, Taylan ve Hüseyin'i da aynı şevkle yataklarından kaldırmıştı. Beylerin sevinç, şaşkınlık ve cumartesi sabahının nurunda uyandırıldıkları için itirazla karışık söylemlerini tatlı şımarıklığı ile savuşturup odasına dönmüştü.
Oda arkadaşları hela sırasına girdiği için onlar gelene kadar ikisinin de yataklarını düzenledi. İçerinin kokusu değişsin diye pencereyi açıp güzel bahar havasını fakirhanelerine buyur etti. Pencere önünde durup beyaz bulutların gölgelediği mavi gökyüzü ve güneşe bakıp derin bir nefes aldı. Sonunda kendine geldiğini hissediyordu. Toprak kokusu tüm gövdesini sardığında yeşil ve mavinin esir aldığı kampüse bakarak yüreğinden yükselen sesi dışa vurdu.
"Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur."Cahit Sıtkı Tarancı'nın en güzel şiirlerinde dahi ölümü anması belki de onu özel kılandı. Bu yüzden o anki ruh haline uymasa da şiiri dillendirmekten alamadı kendini. Devamını getirecekti lakin ardından yükselen yoldaşı Sinan'ın sesiyle irkildi.
"Ve gönül tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!"Anlık yürek çarpıntısı geçip kendini toparladığında sabah beri yüzüne konuk olmuş tebessümüyle döndü arkadaşına. Sinan, pijama takımı ve omzuna astığı el havlusu ile kapı eşiğini geçmiş ona doğru yürüyordu.
"Sabah-ı şeriflerin hayrolsun Bahadır arkadaş. Seni böyle sıhhatli görmek ne büyük sevinçmiş."
Bahadır elini pantolon ceplerine koyup parmak uçlarında yükseldi, baharın ferah rayihasını derince soluduktan sonra neşeyle şakıdı.
"Şimdi arkalarından konuşmak gibi olmasın Sinan arkadaş ama benim mükemmel yoldaşlarım var. Bana öyle iyi baktılar ki iyileşmemem mümkün değil. Hele içlerinde hoca dediğimiz biri var ki annem görse 'Ben evladımın üzerine bu kadar titremiyorum,' diye feryat eder."
Sinan, duydukları karşısında utangaç bir gülüş kaçırırken dudaklarının arasından, omuzundaki havluyu sağ avucuna hapsedip Bahadır'ı hırpalamak için silah olarak kullandı. Çekik gözlü genç koluna inen hafif iki darbeye gülerek karşılık verdi.
"Mübalağa sanatı nasıl yapılırmış senden öğrenmeliymiş divan şairleri."
Bahadır, hocanın sözü üzerine abartılı bir yüz ifadesi takınarak kedere büründü. Kollarını açarak Sinan'a doğrulttu.
"Dostum âlem seninçün ger olur düşmen bana
Gam degil zira yetersin dost ancak sen bana."Fuzuli'den alıntıladığı beyiti bitirir bitirmez atak yaparak hocaya sarılmaya çalıştığında Sinan kahkahalarla engel olmaya çalışıyordu. Sinan, havluyla Bahadır'ın yüzünü itmeye çabalarken bu küçük boğuşma neşelerini katlayarak artırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taşırsın Yeryüzüne Ebedi Tohumları
Historical FictionDevrimciler her zaman ölür, korkaklar yaşardı. Ve onlar devrimciydi. 18.02.2022