Sokakta gördüğü bütün yavru kedileri evlerinin bahçesine getirmeye çalışan, sonbaharda ağaçlar yapraklarını dökünce ağacın canı yanmıştır diye ağlayan bir çocuktu Umay. Her zaman yaşıtlarından daha naif ve daha düşünceliydi, büyüdükçe de bu bilincinden hiçbir şey kaybetmedi. Bütün ailesini kaybettiği o korkunç kazaya kadar ailesiyle beraber küçük müstakil bir evde yaşıyordu ufak bir bahçeleri de vardı bir yandan çiçek yetiştiriyor bir yandan da bir sürü kediye, kuşa ev sahipliği yapıyordu o ufak bahçede. Kazadan sonra var olan tek akrabası olan amcasıyla birlikte Ege'nin küçük bir kasabasında yaşamaya başlamıştı. Amcası bütün hayatını Umay'a adayıp hiç evlenmemiş hiç çocuk sahibi olmamıştı. Amcası Umay'ı hiç var olmayan çocuğu sayıp gözünün önünden bir saniye bile ayırmadan büyütmüştü. Kazadan önce de hep sessiz bir çocuktu Umay sonra ise hepten bırakmıştı konuşmayı. Gitmedik doktor, almadık terapi bırakmamıştı ancak bir türlü yeniden konuşmaya başlayamamıştı. Doktorlar fiziksel olarak konuşmasına hiçbir engel olmadığını sadece kazadan kalan bir travma olduğunu ve eğer Umay isterse geçebileceğini, yeniden konuşabileceğini söylüyorlardı.
Şubat ayının on altıncı günü yani Umay'ın doğum günüydü ancak Umay çok fazla önemsemezdi doğum günlerini hediye ya da kutlama istemezdi sokaktaki bir canlıyı besleyin bana hediye alacağınız parayla diye düşünürdü. Arkadaşları da sırf bu yüzden o gün, okulun çevresindeki köpeklere yemekhaneden artan yemekleri dağıtmasına yardım etmişlerdi, bütün köpeklerin yediğinden emin olduktan sonra yardımları için arkadaşlarına teşekkür edip bisikletine binerek evin yolunu tutmuştu. Sıradan bir gündü onun için her zamanki gibi derslerine girmişti can kulağıyla dinleyip notlarını almıştı. Ancak sandığı kadar da sıradan değildi o gün evinin bulunduğu sokağa girdiği anda etrafını siyah camlı büyük büyük arabalar sarmıştı ne olduğuna anlam bile vermesine fırsat kalmadan arabalar durmuş ve içlerinden bir sürü siyah takım elbiseli adam inmişti, bir aksiyon filminin kaçırılma sahnesinin ucuz bir kopyasındaydı sanki.
Adamlardan dördü kendisine doğru yaklaşıyordu. Neye uğradığını şaşırmış bir halde arabadan inen adamlara bakıyordu. Belki de ilk defa bağırmak istiyordu avazı çıktığı kadar lakin bir türlü başaramıyordu. Takım elbiseli adamlardan ikisi ellerinden tutup onu zorla bisikletinden indirmişti ve adeta sürükleyerek arabaya götürüyorlardı diğer ikisi de az önce indiği bisikleti araçlardan birine yerleştiriyordu. Umay sürekli çırpınıyor elinden geldiğince ses çıkarmaya çalışıyordu ancak sesini kimseye duyuramıyordu sanki bütün sokak uyuyor gibiydi asla pencereden ayrılmayan meraklı teyzeler bile yerlerinde yoktu. Umay'ı arabaya bindirmeyi sonunda başarmışlardı ancak kız çırpınmaya ve bağırmaya devam ediyordu. Derin bir nefes alıp sesini çıkarma çalışmalarına devam edebilmek için ağzını kocaman açan Umay nefesi yanlışlıkla suratına tutulan eterli bezden alınca bir anda her şey simsiyah olmuştu ve bilincini kaybetmişti.
Kendine geldiğinde bir özel jetteydi ve hemen karşısında epeyce yaşlı mavi gözlü beyaz saçlı bir kadın oturuyordu. Umay'ın uyandığını fark eden buruşuk elli sevimli kadın konuşmaya başladı:
"Ah sonunda uyandı, annesi de böyle hırçındı hatırlıyorum ay nasıl da güzel bakıyor boncuk boncuk, tıpkı ilk doğduğu zamanki gibi hiç değişmemiş bakışları..."
Umay bir yandan kadının kim olduğunu bir yandan da neden bir uçakta olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yüzündeki endişeli ifadeyi gören kadın "Konuşabilirsin merak etme benim yanımda sana bir şey yapamazlar." demişti Umay başını iki yana sallayıp eliyle yazı yazar gibi yaptı bu kağıt kalem istemek demekti Umay'ın dilinde. Yaşlı kadın Umay'ın hareketini gördüğü an biraz evvel kurduğu yanlış cümleye pişman oldu.
"Ah... Benim salaklığım nasıl unuturum? Bir de konuşabilirsin diyorum kıza."
Hemen yanındaki adamlara işaret edip bir defter ve bir kalem getirtti ve mahçup bir ifadeyle Umay'a uzattı.
Yıllardır yazarak iletişim kurmaya alışan Umay hızlıca bir şeyler yazıp kadına tekrar uzattı küçük defteri."Kusura bakmayın ben sizi tanımıyorum. Acaba annemin bir akrabası mısınız? Eğer annemi tanıyorsanız amcamı da tanıyorsunuzdur. Amcam çok korkar beni göremeyince ona sizinle olduğumun haberini verir misiniz? Siyah takım elbiseli abiler benden telefonumu da almış."
Kadın Umay'ın yazdıklarını dikkatle okudu ancak sorularına cevap vermek yerine bambaşka bir soru sormayı tercih etmişti:
"Bugün senin doğum günün değil mi Umay? 17 yaşındasın artık."
Umay usulca başını salladı hala bir cevap bekliyordu.
"Bütün sorularına cevap vereceğim ama şimdi değil. Annen konusuna da gelecek olursam anneni merak etme onun daha sen doğmadan önce bile bütün bu olanlardan haberi vardı."
İçinde bulunduğu gizemli durumlar korkutmaya başlamıştı Umay'ı daha fazla yazmak, sorular sormak istiyordu ancak o cesareti kendisinde bulamıyordu. Son bir soru daha sorup susmaya karar verdi. Defteri yeniden alıp son sorusunu yazdı:
"Peki son bir soru sorabilir miyim? Nereye gidiyoruz?"
"Sümela'ya..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜMELA
Fantasy"Savaş başlıyor eli kulağında bütün insanlık yok olacak belki de ve bunun önüne geçebilmek sadece sizin elinizde. Düşman çok güçlü fakat siz de çok güçlüsünüz henüz bu gücün farkında olmasanız da. Sizi o gün gelene kadar eğiteceğiz ve o gün geldiğin...