And when you go away
I still see you
The sunlight on your face in my rearview
•••Birlikte yemeğe çıktığımız gece. Hatırlıyor musun diye sormayacağım artık, eminim hatırladığına. O kadar göz alıcı olmuştun ki gözlerimi üstünden bir saniye çekememiştim. Gerçi normalde de gözlerimi senden alamıyorum, anla işte halimi, perişan olmuştum. Sadece ben değil, Floransa'nın tüm insanı baktı sana. Abartmıyorum. Sana bunları söylediğimde bana inanmazdın. 'Abartıyorsun Jeong, sadece senin gözünde bu kadar güzelim' hayır. Katiyen hayır sevgilim. Sen her zaman parlıyorsun.
O gün birlikte yemek yedik. O masada bana bir sürü şey anlattın. Japonya'daki hayatın, küçük kardeşin Shotaro, köpeğin Rapu. Hepsini hayatımda hiçbir şeyi dinlemediğim kadar dikkatli dinledim. Aklımda senin için açtığım koca belleğin her köşesine dikkatlice yerleştirdim. Tüm anılarının içindeymiş gibiydim. Ve bu his beni öyle sardı, öyle kucakladı ki hayatının geri kalanı her anında seninle olmak istedim. Sadece seninle olmak istedim Na.
Oldum da, değil mi? Beni sevdin Yuta, biliyorum. İşe yaramaz arkadaşın Mark bile söyledi. Tabii sen bilmiyorsun. Güzel gündü.
...
Akşam yemeğini birlikte yiyelim diye tutturduğun günlerden biriydi. Senin arkadaşların, benim arkadaşlarım hep birlikte olacaktık. Gerçi artık senin benim kalmamıştı. Hepsi kaynaşmış, kocaman bir grup olmuştuk. O gün yemek yapma işinin başında sen vardın. Ha bir de her işe burnunu sokan bilmiş arkadaşım Taeyong vardı. Neyseki eli lezzetli hergelenin.Siz yemek yaparken Mark'la terastaydık. İlk başta hiç konuşmasak da bir müddet sonra konu açıldı. Şimdi bana küçük Mark'ı zorladın diyorsun kesin. Ben sormadım bile, kendisi anlattı.
"Hyung, seni tahmin ettiğinden çok seviyor."
"O ne demek şimdi? Biliyorum beni ne kadar sevdiğini. " başını iki yana sallayıp kıkırdadı.
"Onu hiç böyle görmedim klişesini bilir misin? Yalan yok. Ben onu hiç böyle görmedim. Sana öyle bakıyor ki Jeong, inanamıyorum. Her şeyini sana vermiş gibi. Seninle bir olmuş gibi. Deli Yuta hyung bu. Çılgındır, duygusaldır, narindir ama bu kadar aşık olacağını hiç düşünmemiştim." ağzım kulaklarıma varıncaya dek gülümsedim. Bunu başkasından duymak da fazla iyi gelmişti. Ne de olsa Mark onu yıllardır tanıyordu.
"Üzme onu, Jeong. O çok narin. Dışardan göründüğü kadar dik değil. Her şeye kırılabilir. Her ihtimali düşünür. Kendinden önce başkalarını düşünmeye o kadar alışmış ki, kendini bitirir. Değerini bil. Belli etmez ama içinde fazla yaşar. Üstüne gerektiğinden fazla titre. Eminim o sana böyle davranıyor." yüzüm ciddi halini almıştı şimdi. Onu tanımıştım artık. Biliyordum ne kadar narin olduğunu. Mark'ın dediği gibi ördüğü kabuğun arkasında nasıl biri olduğunu. Üzmemiştim, üzmeyecektim.
Hem nasıl üzerim onu, gözünden düşen bir damla yaş İtalya'yı bana zehir ederken?
"Üzmeyeceğim Lee."
"Sana güvenmeli miyim?" yoğun duygudan çıkıp bana takıldığında omzuna vurdum.
...Mark bir orada gözüme sevimli gelmişti sanırım. Yoksa sana fazla yılışan Kanadalının teki. Yuta, Mark da seni çok özlüyor biliyor musun? Bilmelisin, söylüyorum. Odasından çıkmıyor hiç. Her odasına girdiğimde ağlıyor halde buluyorum onu. Kötü ağlıyor, insanın içi cız ediyor. Diyorum ona. Ağlamana gerek yok, hyungun gelecek. Daha çok ağlıyor Yuta. Durduramıyoruz.
Artık gelsen de, Mark ağlamayı bıraksa.
s.
Bu bolumu cok begendim sanirim..
Ve bugünkü momentler serefine bolum atmasam olmazdi
saka mısınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunsetz - yujae
Fanfiction"and when you go away, i still see you. the sunlight on your face in the rearview" Nakamoto Yuta × Jeong Jaehyun angst jaeyu#1