yedi

779 82 52
                                    

felix ve hyunjin'in evlerinin büyük bahçesinde koca bir kalabalık vardı. bunlar hyunjin'in öğrencileriydi. aynı zamanda, felix'in pek haz etmediği okul arkadaşları...kimi genç bahçedeki yüksek masaların başında durmuş arkadaş grubu ile konuşuyor, kimi yere gelişi güzel atılmış yumuşak koltuklarda oturuyor, kimi ise öylece dikiliyordu. sadece öylece. hyunjin'in de olduğu gibi.
genç adam kristal bardaktaki içeceği farkında olmadan sürekli sallıyordu. hyunjin, aklındaki düşüncelere o kadar odaklanmıştı ki yanına gelip omzuna dokunan sevgilisi ile az daha içkisini üzerine döküyordu.
hyunjin'i öyle gören felix şaşkınlıkla konuştu.

"birtanem, ne düşünüyorsun öyle dikkatli dikkatli?"
iki elini de sevgilisinin omuzlarına koyup onu rahatlatmak için hafif hafif sıkmaya başlamıştı. hyunjin bunu severdi.
gözlerini kapatıp biraz sevgilisinin ellerini hissetmeyi seçti, ardından "önemli bir şey değildi hayatım. gösterideki bazı kısımlar aklıma takıldı da, o sadece."
bahçedeki o kalabalığın toplanma sebebi üniversitesitenin yıl sonu gösterisinin konuşulması ve küçük bir ön kutlaması gibiydi.

felix ellerini hyunjin'in omuzlarından kollarına doğru indirdi ve sevgilisinin ellerini tuttu, hyunjin'in elinde bulunan bir kaç yüzüğü oynamaya başladı, çıkarıp kendi parmağına taktı. kaçıncı olduğu bilinmez -çünkü felix bunu hep yapardi- hangi parmağına takarsa taksın parmaklarına hep büyük gelen yüzüğe bakıp gülümsedi. hyunjin bunu da çok seviyordu. hyunjin sevgilisinin yaptığı her şeye bayılıyordu.
onlar o kalabalığın içinde kendi alemlerindeydiler.
"chan'ı da çağırdım." dedi felix. kendi parmağından çıkardığı yüzüğü hyunjin'in ince parmagına geri takarken. hyunjin'in yüzü asılmıştı. ne kadar belli etmemeye çalışsada bazen başaramıyordu. yukardan felix'in gözlerine bakarak,
"ne gerek vardı sevgilim. biz bizeyiz şurada" diye sitem etti.
"ne demek ne gerek var, yabancı mı sanki- ha bak geldi bile." dedi ve bahçe kapısından giren chan'ı karşılamak için kapıya doğru gitti.
ayak üstü birkaç saniye konuştuktan sonra hyunjin'in yanına geldiler. chan hyunjin'e elini uzattı ve hyunjin'inden kısa bir "hoşgeldin." aldı.
"nasılsın?" dedi ardından chan. hyunjin ise felix'in ona gözlerini kocaman açıp çaktırmadan uyarmaya çalışması ile sesini biraz olsun yumuşatarak, "iyi." dedi. boş içki bardağına baktı ve "içerden içecek bir şeyler getireyim." dedi. felix hyunjin'in elindeki bardağı alıp hızlıca, "ben getiririm dedi." ve sevgilisinin dudaklarına pek de uzun sayılmayacak bir öpücük bıraktı. hyunjin ve chan yalnız kalmışlardı, hyunjin ortamdaki kasveti biraz olsun bozmak ve felix'ten neden boyle olduğu hakkında soru almak istemediği için, "gittin mi minho'nun yanına." diye sordu. chan ise başını asağı yukarı sallayarak, "gittim." dedi ve ekledi. "sevdiğin adamı orada öylece dururken görmek ve elinden bir şey gelmemesi cok kotu bir his. her seferinde onu çok özlüyorum, yanından bir saniye bile ayrılmak istemiyorum ama elimden bir şey gelmediği için kendime o kadar sinirleniyorum ki..." genç adam gercekten üzgündü. ama hyunjin'e göre değildi.
hyunjin aklına gelenleri söylememek için dilini ısırdı ve destek olurcasına chan'ın omzunu sıktı.
minho'ya gerçekten üzülüyordu hyunjin.
o sırada felix elindeki içki şişesi ile geldi ve yine hyunjin'in dudaklarına bir öpücük kondurdu. chan'ın onlara baktığını fark eden hyunjin felix'in ondan ayrılmasına izin vermeden uzun kollarını sevgilisin beline koyup kendine bastırdı. daha sonra felix'in elindeki şişeyi alıp sevgilisine harika ses tonuyla teşekkür etti ve masadaki bardakları doldurdu...

_______________________________________________________

saat gece yarısına geldiğinde ve herkes gittiğinde iki genç bahçeyi toplamaya fazlasıyla üşendikleri için, bahçeyi dağınıklığı ile bırakıp odalarına çekildiler.
hyunjin yatakta yarı uzanmış elindeki kitabı okurken felix de ellerine krem sürerek hyunjin'e doğru ilerliyordu. "chan'la aranızda bir şey mi oldu? neydi bugün ikinizdeki tavır, hatta sendeki? diye sordu.
hyunjin ise kaldığı sayfanın kenarını kıvırıp kitabı komodine koydu gözlüklerini de çıkarıp kitabın ustune koyduktan sonra, "ne varmış halimde?"
dedi. felix de yatağa girip hyunjin'in yanına sokulurken, "bilmem bir farklıydın işte her zamankinden."
hyunjin en sonunda dayanamayıp,
"bence minho'yu chan itti." dedi.
felix'in gözleri büyüdü, "sanmam." diye karşılık verdi. okulda da böyle düşünenler vardı.
çoğu kişi chan'ın kıskançlık krizine girip minho'yu ittiğini düşünüyordu. hyunjin'in de öyle düşündüğünü öğrenmek felix'i şaşırtmıştı. hem de fazlasıyla çünkü chan ve hyunjin'in iyi arkadaşlardı yani en azından dışardan öyle gözüküyordu. son birkaç güne kadar.

"hyunjin dedi diyeceksin." dedi ve konuyu uzatmamak için komodinin üstündeki ışığı kapatıp, sevgilisinin alnını öptü ve iyi geceler diye fısıldadı.

_______________________________________________________

ertesi gün ders olmamasına rağmen felix çantasını hazırladı, renkli bir kağıda,okula pratik yapmaya gittiğini ve hyunjin'e onu sevdiğini söyleyen bir not yazıp buzdolabına yapıştırdı. saat ne kadar erken olsa da acele ediyordu.
arabasının anahtarını aldı ve evden çıktı. sürücü koltuğuna geçtiğinde almayı unuttuğu bir şey olup olmadığını kontrol etti ve okula doğru sürmeye başladı.
saat erken olduğu için trafik yoktu bu yüzden kısa sürede okula varmıştı.
tam sınıfa girerken içeride birinin daha olduğunu fark etti. "kim geldi bu saatte." diye mırıldandı.
sanki kendi de ders olmamasına rağmen erken saatte gelmemeişcesine.
içeri girdiğinde jisung'u kulağında kulaklıkla aynanın karşısında dans ederken gördü.
kapıdan onu izlerken jisung hala felix'i fark etmemişti ve yapamadığu bir hareketi defalarca deniyordu. en son denemesinde yere kapaklanınca felix yanına gidip kalkmasına yardım etti.
"yanlış yapıyorsun, bacağını o şekilde tutarsan tabii düşersin." dedi bilmişlikle. -ki biliyordu da zaten-
jisung'a hareketi nasıl yapacağını anlattı ve denemesini istedi. jisung bu sefer yapmıştı ve soğuk bir tesşekkur etmişti felix'e. felix'de omuz silkerek önemli olmadığı hakkında birkaç şey söylemişti.
jisung çantasından suyunu alıp içti ve yorgun sesiyle
"bu kadar çabaladığımı keşke birileri görse." diye mırıldandı. felix ise "ben görüyorum ya." dedi
"güldürme felix eminim yapamadığımı görmek seni mutlu ediyordur." dedi. "hayır etmiyor jisung, beni kompleksli bir manyak gibi görmekten vazgeçer misin artık." diye bağırdı. jisung ise gülerek "değil misin ki." dedi. felix jisung'un yanına oturup elindeki su şişesini aldi ve içti. ardından ona bakıp gülümsedi.
"hayır değilim," dedi. "aksine karşımda güçlü rakipler görmek istiyorum." dedi gülerek.
jisung da haklı olduğunu bildiğini düşündüğünden yalandan bağırarak "al işte bak kompleksli bir manyaksın." dedi. felix jisung'un tavrına kahkaha atmaya başladı.
bu ikilinin kavga etmeden yan yana durduğu, birbirleriyle konuşup güldükleri ilk andı.
ve belki son olmazdı.













bolum attigima ben bile saskinim😁😁😁


don giovanni | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin