Bölüm 1

26 2 0
                                    

Darcy: Fransızca "Karanlık" anlamına geliyor.

İyi okumalar♡
~~~~~~~~~~~~

Ne zaman ne olacağı belli değildir. Her zaman en ufak bir şey yürüdüğümüz yolda ayağımızı kaydırabilir. Bu belki ailemiz olur belki arkadaşlarımız ya da kendimiz oluruz. Yaptığımız, yapabileceğimiz ya da yapmak zorunda olduğumuz şeyler bizi yorar ama bizi şekillendirir de. Yaşamamızı sağlar, insanların arasına karışmamızı.

Bu yolda birinin yanımızda olmasını isteriz, küçükken bize doğru yolu göstermelerini ve elimizden tutup bize o yolda eşlik etmelerini. Çoğu kişi bu yolda ailesi ile birlikte olur ama çoğu kişide tek başına olur. Ben o tek başına olanlardandım.

Elimi tutup benimle yola çıkan bir ailem yoktu, hiçbir zaman olmadı. Olmasını ister miydim? Çocukken evet ama şimdi hayır.

Yetimhanede büyüdüm, ailemi hiç görmedim. Dediklerine göre durumları iyi değilmiş, bana bakacak güçleri yokmuş o yüzden beni bırakmışlar. Belki yetimhanede karnım doymuş olabilir ama yüreğim hiç doymadı. Sevgi nedir hiç bilmedim.

Elbet vardır sevgi, birileri yaşıyordur ama ben artık yaşayacağımı sanmıyorum.

On sekiz yaşına kadar yetimhanede kaldım, zamanı geldiğinde aç kaldım, uykusuzda. Çok çalıştım, ordan kurtulmak için. Ordan ayrıldıktan sonra yine öyle bir yere düşmemek için.

Sonra da iyi bir üniversitede rehberlik ve psikolojik danışmanlık okudum, mezun oldum.

Okulu iyi bir ortalama ile bitirdiğim için bir yerde iş bulmam kolay oldu. Stajyer olarak başladım. Her şey çok iyiydi onunla tanışana kadar. Başlarda bir sorun yoktu. Yaşlı bir adamdı ve bazı sıkıntıları vardı.

Eşini kaybetmişti ve hiç çocuğu yoktu. Tek kalmıştı. Ona yardım etmek için her şeyi yapıyordum, durumunu düzelttiğimi düşünüyor ona iyi geldiğimi sanıyordum.

Aslında evet iyi geliyordum ama onu düzeltmiyordum. Bir gün beni evine davet etti, gittim. Hayatım boyunca çalışsam alamayacağım kadar devasa bir evi vardı. Ev de değil malikaneydi. Bahçede bir sürü takım elbiseli adamlar.

O zamana kadar onun ne iş yaptığı ile hiç ilgilenmemiştim ama meraklanmıştım. Böyle bir evi alabilecek, bu kadar adamın maaşını ödeyebilecek kadar parayı nereden kazanıyordu. Öğrenmem fazla sürmedi. Eve girdiğimde bazı şeyleri yavaş yavaş anlamaya başlamıştım.

Duvarlar açık gri tonlarındaydı, pencereler tavandan yere kadardı ve koyu gri perdeler vardı. Bir sürü antika eşya vardı etrafta ama asıl dikkatimi çeken salona girmeden önce gördüğüm sağ taraftaki odaydı. Duvarlar siyah, tek bir pencere yoktu. Görebildiğim kadarıyla ortada bir ahşap masa vardı ama dikkatimi çeken kısım duvardaki silahlardı. Belki ajandı ya da tam tersi mafya?

Bunu ondan başka söyleyebilecek kimse yoktu. Arkamdan gelen ses ile o tarafa döndüm. Karşımda duruyordu, bir süre sadece baktı kafasında bir şeyleri tartıyor gibi gözüküyordu. Daha sonra sağındaki sergi dolabından bir şişe ve iki bardak aldı, ikisini de yarısına kadar doldurup şişeyi yerine koydu. Eliyle arkamdaki koltukları gösterip bardağın birini bana vererek, koltuğa doğru gidip oturdu.

Dediğini yapıp oturdum, elindeki bardaktan büyük bir yudum aldı. "Viski, sevmez mısın?" Daha önce içmiştim ama ucuz barlarda, bu adamın oradaki gibi kalitesiz viski içtiğini hiç sanmıyorum. Elimdeki bardaktan bir yudum aldım, boğazımı yakmasını o kadar dert etmedim ama içtiklerime göre tadı çok iyiydi.

"Seni neden çağırdığımı merak ediyor olmasın, öyle değil mi?" Evet ediyordum, hatta bu evden canlı çıkabilir miyim onu da merak ediyordum. "Evet ediyorum, Bay Andrew." Ya beni de diğerleri gibi tutacaktı ya da öldürecekti. Çünkü mafya olma olasılığı daha yüksekti.

Mono No AwareHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin