pişmanlık duygusu

522 22 13
                                    

okul çoktan boşalmış, öğrencilerin hepsi evlerine dağılmışlardı. yarın cumartesi olacağı için öğretmenler de işlerini pazartesiye erteleyip erkenden okuldan çıkmışlardı. bir tek güvenlik ve birkaç teknik personel kalmıştı.

genelde bu saatte Ataman Koleji'nde tüm sınıflar ve salonlar kapalı olurdu. anahtarlar öğretmenlerde, yedek anahtar ise hep güvenlikteydi. ki o da personelden başka kimseye vermezdi.

fakat bugün öyle olmamıştı.

bugün farklı bir gündü sanki. spor salonundan top sesleri geliyor, tüm kata yayılıyordu. içerideki her kimse çok inatçı biriydi galiba. çünkü böylesine basket yapmak akıl işi değildi. kaçıncı kez top sepete düşmüyor, kenardan sarkıp yere düşüyordu. öğrenci bir daha deniyor ama yine başarısız oluyor. kenardan izleyen onu psikopat varsayardı, ki haksız da sayılmazdı.

Berk okulda ne kadar zaman geçirdiğini bilmiyordu ama hava çoktan kararmaya başlamıştı. okul bomboştu ve bu onun işine yarıyordu. arkadaşlarına birkaç yalan uydurup gelmeyeceğini söyleyince onlar da fazla üstelemeden gitmişlerdi. iyi olmuştu, bir de onlarla uğraşacak hali yoktu. basket topunu bir kez daha sepete attı, olmadı. aslında derdi maç değildi, kendisiydi. yine hata yapmıştı, yine öfkesine hakim olamamıştı. sonuç ortada.

sonuç?

sonucu diyemiyor, kabullenemiyordu. neden? kendisi de bilmiyordu. ama demeye de dili varmıyordu. işte bu yüzden basket oynuyordu, biraz öfkesini dindirebilmek için. çünkü bu kadarı fazlaydı. yaptığı çok ama çok yanlıştı. bunu biliyordu ve kendisine defalarca kez lanetler okumuştu fakat... zamanı geri saramazdı. olan olmuştu. artık yapacak tek şey var o da sonuçlarına katlanmak. ki şimdi tam da onun sırasıydı.

Aybike, babasını hastanelik eden kişinin kim olduğunu öğrendiğinde önce inanmamıştı. daha doğrusu Kadir'in aynı kişiden bahsettiğine inanamadı. "Yok canım bu kadarını da yapmazdı. Bu çok fazlaydı. Cık hayır bizim bildiğimiz Berk değildir ya o, başkasıdır. Bir yanlış anlaşılma olmuş kesin." dedi kendi kendine. yanlış anlaşılma olmasını o kadar çok isterdi ki... kuzeninin anlattıklarını bir kez daha itiraz edince, kabullenmeyince Kadir masaya yumruğunu geçirmişti. odadaki herkes birden susmuş Kadir'e bakmışlardı.

Kadir: yalan söylemiyorum Aybike. inanmıyorsan git sor!

hayır kesinlikle Aybike'yi suçlamıyordu. dediklerini de ciddiye almasını istemiyordu. tüm bu yaşananlar yetmezmiş gibi birde şimdi Aybike'nin zarar görmesini kaldıramazdı Kadir. zaten okulda Berk yapmıştı yapacağını, daha fazla bu kız incinsin istemiyordu. ama kıza baktığında içi yandı. hep gülen yüzünün, gülünce kısılan gözlerinin, çıkan gamzelerinin, tatlı hallerinin yerine başka bir ifade konmuştu yüzüne.

kırılmış, dağılmış, yıkılmış...

evet aynen böyle olmuştu Aybike. kendisini sıksa da içinin nasıl paramparça oluşunu gizleyemezdi. önce kuzenlerine, sonra ağlamaktan gözleri şişen abisine, ardından yerde perişan olan annesine baktı... ve son olarak önündeki kocaman harflerle AMELİYATHANE yazılı kapıya. babası oradaydı. babası şu an orada yaşam savaşı veriyordu. doktorlar bir şey söylemiyorlardı ama durumunun kötü olduğunu anlamamak için salak olmak gerekti. ve bütün bunlar kimin yüzünden? ismini düşüncelerine bile getirmek istemedi. sadece gözyaşlarını sildi, arkasını döndü ve hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerledi. kafasında gideceği yerin kısa yolunu kurdu. kimseyi arayıp nerede olabileceğini sormadı bile. çünkü biliyordu orada olduğunu. oradaydı ve onu bekliyordu.

Berk arkadan gelen ayak seslerini işitince elindeki topu bıraktı. kimin geldiğini elbette biliyordu fakat onun yüzüne bakacak yüzü yoktu. bu yüzden o gelince arkasını bile dönmedi.

SOULMATE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin