💠 Buz Ejderhası İle Savaş 💠

51 8 59
                                    

Tamam, sakin olmalıyım; onlar değişebilirler, olabilir, her şeyin farkına varabilirler. Akışına koymalıyız sadece evet, sakin olmak gerek!

💠💠💠💠💠💠💠💠💠💠💠💠💠💠💠

Yeonjun'dan:

  Kaç dakika boyunca savaştığımızı hatırlamıyorum ama bedenim benim için yeterince ağır gelmeye başlamıştı. Sanırım soğuk terler akıtıyordum, bunun yanında da kılıcı tutan ellerim acımaya başlamıştı. İyi hissetmiyorum kendimi, bu durumda kendimi hiç iyi hissetmiyorum...

  Bu canavar sınırlarımı zorluyor benim. Onun gözünden kendimle karşılaştırdığımda gücüm onun için oldukça çocuk oyuncağıydı, sihrimi kullanmam ise yasaktı: Birisi görebilir ya da bir kamera bunu çekebilirdi, o yüzden sadece silahlarımla savaşıyordum, daha doğrusu savaşıyorduk: Soobin, ok ve yay kullanıyordu; bense kılıç kullanıyordum yani bu kadar ilkel -ki aslında o kadar ilkel değil ama bunun yanında sihir kullanılsa şartlar biraz daha değişebilirdi- şekilde kendimizi savunmaya ve saldırmaya çalışıyorduk.

  Canavarla savaşırken bir şey oldu: Biz ona saldırırken hızlıca savunmaya geçti ve bizim bu sırada ona dokunmamıza izin vermedi, yanına yaklaşamadık ya da saldıramadık, resmen sadece olduğumuz yerde dikildik ve onun ne yapacağını bekledik. Biz beklerken aniden -bizi bozmak için- gökten kristal yağdırmaya başladı. Onunla uğraşmamız yetmezmiş gibi kristallerden de kendimizi korumaya çalışıyorduk ve onlardan kıl payı kurtuluyordum desem doğru demiş olurum. Kristaller; yanıma, önüme ya da arkama düşüyordu ki kolumu sıyırıp geçen kristalleri bile gördüm bu saldırı/savunma esnasında.

  Önüme doğru gelen kristalden son anda kurtuldum ve az ileride kendini korumak için canavardan uzağa gitmiş Soobin'e baktım. Ona baktığımı hissetmiş gibi benden tarafa baktı ve bitkin gözleri ile beni inceledi. Şapkasından zor gördüğüm gözleri ile neden hâlâ daha bu savaşı devam ettirdiğimizi sorguladım bir yandan ve bunu ona söylemekten de çekinmedim.

Ben:Buna daha fazla dayanacak kadar güçlü değilim.

Diye söyledim ve yeniden Soobin'e baktım. Bitkin ve yorgun gözleri daha da kısılmıştı, iki elinde tuttuğu yay ve okları kavrayışı biraz daha yumuşak olmuştu bu sırada. Fark ettim: Benimle aynı duyguları hissediyor, benimle aynı durumda ve bu durumdan nasıl kurtulacağımızı ikimiz de bilmiyoruz, ikimiz de çıkmazdayız...

  Soobin'in gözlerine bakarken sihrimin aktifleşmesi ile dikkatimi sihrime verdim. Bana doğru saldırı yapılmış ve hedefin ben olduğum 2 tane kristal hızlıca bana doğru geliyordu. Bunu fark etmem ile hızlıca olduğum yerden kaçtım ve sendelememek için adımımı sağlam basmaya çalıştım. Her an bayılabilirim, çünkü artık bu durumu kaldıramıyorum.

Soobin:Hyung, dayan.

Diye seslendi Soobin savaş alanında ne kadar sesini duyabilirsem, sesi alçaktı ve bitkin olduğu anlaşılıyordu. Bakışlarımı yeniden Soobin'e çevirdim ve yüzüne baktım; onun da yüzünden belliydi, dayanayacağı birkaç dakikaydı, o da oldukça yorulmuştu.

Ben:Peki...

Dedim ve baş ağrımı ikinci plana atmayı deneyip elimdeki kılıcı çevirdim. Bütün gücümü kullanacaktım ve bu canavarı şu an yenecektim, ya da sadece çalışacaktım; bir hedefim olacaksa o da buradaki insanları korumak olmalıydı. Evet, benim görevim korumaktı ama burası Unaplus ya da Toreak değildi ve o zaman sihir kullanabiliyordum, burada sihir yoktu.

  Düşüncelerimden sıyrılıp kılıcıma baktım. Evet, biraz daha dayanmalıydık; son gücümüzü harcamamız gerekliydi. Bu savaşımızı bitirip yeni bulduğumuz eve gidebilirdik, bunu hepimiz isteriz.

🌟 The Star Seekers 🌟Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin