20| there are things i can't even say to myself

874 130 92
                                    

Aerosmith-Hole In My Soul




"Mekan burası. Ne dersin? Bir şeyler çıkar mı?"

Taehyung elinde tuttuğu kendine yabancı olan teneke içecek kutularını içerideki eski ve tozlu tezgaha bıraktı. Jungkook ona işsiz ve sıkıcı olduğuyla alakalı şeyler söyledikten sonra gerçekten de zamanının geldiğini düşünmüştü. Bir şeyler yapmanın. Okul okumuşluğu yoktu, ailenin tarihi düşünüldüğünde birinin tarlasında ya da bahçesinde çalışacak da değildi. O yüzden en mantıklı olanı gereken izinleri alıp bu kasabaya gerçekten ihtiyacı olan bir yeri açmak gibi gelmişti.

"Daha önce bir yer işletmedim. Hiç anlamam. Ama tamam diyorsan tamamım ben de." Jungkook dirseğini ne kadar pis olduğunu umursamadan tezgaha yerleştirip diğer eliyle teneke kutuya uzandı. "İçecek misin?"

Taehyung kutuyu eline aldı ve üzerindeki yazıyı okudu, güldü. "Bir keresinde bunlardan on tane içmiştim. Yalnızca sabaha kadar işedim."

"Sarhoş olmak için mi?" Jungkook çoktan kendisininkini içmeye başladığında Taehyung imrenerek ona baktı ve başını salladı. "Bira uygun bir tercih değil tabii ama zaten... sarhoş olamazsın."

"Şimdi de gerçekten ihtiyacım var gibi hissediyorum. Bazen... çok öfkeli olduğumda ya da bir şeyleri kırıp dağıtmak yetmediğinde de. Tabii imkansız." Yine de kutuyu açtı ve içmeye başladı. Açıkçası çok huzurlu günler geçirdiğini söyleyemezdi, özellikle de belirli bir vampir sayesinde.

"Hatırlıyor musun?" dedi Jungkook bir anda. "Geceyi."

Taehyung gazete kağıtlarıyla kaplanmış camlara çevirdi gözlerini. Hatırladıkları bile kabus gibiydi, neler olduğunu anlayamadan koşmuştu zaten, bilmiyordu. Nasıl gittiklerini anımsayamamıştı, kanı ve onun acıyla haykırmasını anımsıyordu, başına üşüşen yırtıcı hayvanları, kalkıp da bir şey yapamadığını. Yapamayacağını bilmesini, bunun ne kadar aciz hissettirdiğini. Hepsinin kendi suçu oluşunu.

Taehyung cevap vermediğinde Jungkook devam etti, "Senin... onu güçsüz düşürme gibi bir durumun olmasaydı... en azından birini öldürürdü. Net öldürürdü. Kaçınmıştır tabii, kesin senin değer verdiğin insanlar oldukları için onlara bir şey yapmamaya çalışmıştır. Sadece... tuzak olduğunu anladıktan sonra neden kaçmadı? Bence o an işini bitirebileceğini düşündü."

"Jungkook..."

"Bir insan gibi yaraladığını düşününce ve orada gövdesinden kırılmış bir ağaç da görmüştüm. Ağaca çarpmış olmalı, o şiddetle iyi ayağa kalkmış. Gerçi endişelenmesi gereken şey kırıklar falan değil."

"Ne?" Taehyung ona döndü. "Endişelenmesi gereken şey ne?"

"Isırık." Jungkook kaşlarını kaldırdı. "Bilmiyor musun? Isırık vampirleri zehirler. Jimin'e biraz ateşin falan çıkar dedim ama... emin ol ateşten daha fazlası olacak."

"Ne demek bu?" Taehyung kutuyu tezgaha bıraktı. "Nasıl yani? Tehlikeli mi?"

"Öldürmez." Jungkook omuz silkti. "Ama o gün saatlerce yanında kaldığını düşününce... biraz daha şiddetli geçer."

"Bunu neden o gün söylemedin o zaman?" Taehyung hayretle ona baktı, sinirlenmişti. "Mesela olay gerçekleşirken?"

"Nereden bileyim, bildiğini düşündüm. Hey, hey... gözlere bak! Sakın-" Jungkook birkaç adım geriledi. "Sakın burada-"

Taehyung durdu ve gözlerini kapattı. Derin nefesler alması gerekiyordu, derin ve düzenli, başka şeyler düşünmeliydi. Bambaşka ama aklını bir türlü meseleden uzaklaştıramıyordu. "Tam olarak ne olacak? Söyle."

Silver LiningHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin