16

118 9 1
                                    

"Kapına geldim." deyivermişti, biraz utangaç, biraz pişman. Her zaman dönüp dolaştığı yere, kürkçü dükkanına dönmüştü. Yağmur sağanak halinde yağıyor, Cihangir'in aklına anneannesinin sözleri geliyordu, "Rahmet yağıyor." Sokaklarda hayata dair tek bir iz yoktu. Şehrin sokakları terkedilmişti. İnsanlar evlerine kapanmış, şiddetli yağmurun durmasını bekliyordu. Oysa rahmet yağıyordu. En azından Cihangir'in anneannesi öyle derdi o küçükken, çok küçükken. Zaten fazla yaşamamıştı. Her zaman bahsettiği rahmete erken kavuşmuştu.

"Kapına geldim, yine." Cihangir, sırılsıklam olmuştu. Kıyafetleri üzerine yapışmış, saçları sudan dümdüz olmuş, göz yaşları yağmurun etkisiyle görünmez kılınmıştı. Hava çoktan kararmıştı. Sokağı sadece sokak lambaları, bir de pencerelerden yansıyan ışıklar aydınlatıyordu.

"Beni kabul et, n'olur." Yalvarmazdı. Gururu el vermezdi. Ama işte buradaydı. Sırılsıklam, sokağın birinde, gururu ayaklar altında. İyi hissettiriyordu gurrusuzluk. Şaşırdı bir an. "Gurursuzluk... Bu kadar yüce bir erdemken, nasıl olur da hakaret niyetine kullanılırdı?"

Gurur hissetmek istemiyordu. Ayağıyla çiğnemek, üstüne tükürmek, paramparça etmek istiyordu her bir zerresini. Belki o zaman kabul görürdü, belki o zaman her şey düzelirdi.

"Senden başka gidecek kimsem yok, beni terketme." Başını göğe kaldırdığında yağmur damlaları yüzünü sevmeye başladı. Yüzü okşanıyordu adeta. Bu tanrının sevgi gösterme şekli olabilir miydi? Yağmur damlalarının yüzünde gezmesine, teninde kurumasına izin verdi. "Bizi sen var ettin, öyleyse terketme." Kendi kendine konuşuyordu. En azından onu dışarıdan gören biri öyle sanabilirdi. Asla kendi kendine konuşmuyordu. Yaratıcısıyla, sanatkarı ile konuşuyordu. Af diliyordu, yine.

"Bize akıl verdin, öyleyse alma. Her gün daha da sağlıksız hissediyorum. Sanki deliriyorum. Yardım et. Bizi bu yolculuğa sen çıkardın, öyleyse yolu göster. Kayboluyorum, bul beni. Bul beni ve ellerimden tut. Günahkarım, yapma dediğin her şeyi yaptım. Gecelerce seviştim, bulutlara çıkarıldım, doruklara ulaştım, tekrar tekrar, ama gerçek huzuru sadece utanç içinde eğildiğimde buldum. Fakat senin yolun çok zor. Bir ömür nasıl dayanırım bu yola? Bir ömür nasıl uzak dururum, uzak dur dediklerinden?

Ne zaman dizlerinin üzerine çöktüğünü hatırlamıyordu. Soğuk, cansız beton canını yakmaya başlayınca farketmiş fakat tekrar ayağa da kalkmamıştı. Teslim olmak istiyordu, direnmemek, karşı koymamak ilahi güce. "İsyan ettim. Teslim oluyorum." Gençliğine güvenmişti. Af dilemek için uzun yılları, daha çok vakti olduğunu düşünmüştü her daim. Bile bile işlemişti her günahı. Karşı çıkmış, baş kaldırmıştı. Evet, direnmişti. Ama artık direncinin kırıldığını hissediyordu. Baş eğmek istiyordu artık, her ne kadar zorlansa bile. Birçok yolu denemişti mutlu olmak için, huzur bulabilmek için. Sonu her daim hüsran olmuştu.

Savaşmayacaktı artık. Zaten doğru bildikleriyle savaşmak insanın ruhunu yaralardı.

"Ellerimi açtım, sırf sana yalvarmak için. Kulun olmak, kölen olmak için açtım ellerimi. Kurtar beni bu sapkınlıktan, nefsimin kölesi olmaktan kurtar. Sen İbrahim'i ateşte yakmayansın, sen dilediğine kolaylık ve ferahlık verensin. Bana da, Allahım, bana da ver. Bir mucize olsun. Yalvarırım bir mucize olsun."

Sustu. Ellerini yere dayadı. Yağmur saçlarından ensesine akarken, göz yaşları kurumuştu bile. Güçsüz hissediyordu. Sanki tüm enerjisini, tüm kuvvetini biraz önce harcamıştı. Nefesi düzensizdi. Biraz daha bekledi yağmurun altında. Doğanın bir parçası olmak iyi hissettiriyordu, sıradan, doğal ve tabii. Bunlar uzun süredir tadamadığı hislerdi.

Nefesi düzene girene kadar aynı pozisyonda kaldı. Elleri ve dizleri yerde, başı öne eğik. Mucize dilemişti. Mucizelere inanırdı. Nasıl inanmayabilirdi ki? Şu an tepesine inen yağmur bile başlı başına bir mucize değil miydi? Güneşin doğuşu ve batışı, bir çiçeğin asfaltı yarıp can bulması, bir bebeğin gülümsemesi, varlık hakkında düşünebilmek ve hatta nefes alabilmek, tüm bunlar mucize değil miydi? İnsanlar bu mucizelere o kadar alışmış, onları o kadar sıradan kabul etmişlerdi ki, onlardaki sıradışılığa kör kalmışlardı. Her yer mucizelerle doluydu ve Cihangir inanıyordu, onun başına da bir mucize gelecekti.

bunu sana kim yaptıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin