Saçların Islanır

38 8 7
                                    

Odama kaçamak bir bakış atıp her şeyin geldiğim gün gibi olup olmadığını kontrol ettim. Sonunda bu şehirden taşınıyordum tabiri caizse kaçıyordum. İnsanlardan ve şehrin gürültüsünden çok sıkılmıştım bu da bu şehri bırakıp gitmem için gayet yeterliydi. Dün tren istasyonuna gidip tek yön bilet almıştım buraya geri döneceğimi hiç düşünmüyordum arkamda bıraktığım kimsem yoktu sonuçta. Apartmanın kapıcısını çağırıp valizleri aşağıya indirmemde yardım etmesini istemiştim o da kırmayıp bana yardım etmişti ve valizleri aşağıya indirmiştik ona teşekkür ettikten sonra koşarcasına apartmanın merdivenlerini çıkmasını izlemiştim. Valizleri elime alıp tren istasyonuna doğru yürümeye başladım. Trenim 13.00 da kalkıyordu bir saatte oraya varacağımı düşünerek adımlarımı yavaşlattım. Son kez bu şehrin sokaklarından geçiyordum ama içimde ne üzüntü ne de burayı özleyeceğimi hissettiren hiçbir şey yoktu bu da ne kadar doğru bir karar verdiğimin göstergesiydi. İleride tren istasyonunu görmemle birlikte saatime baktım daha yarım saat sürem vardı. Bu şehirden kurtulmak için yarım saatim kalmıştı tanrıya şükürler olsun sonunda buradan gidiyordum. Yarım saat daha tren istasyonunda oyalandıktan sonra sonunda tren gelmişti ben de hiç beklemeden binip eşyalarımı yerleştirip oturdum. Tren beş dakika sonra kalkacaktı ama yanımda oturan kimse, daha gelmemişti bu birazcık da olsa beni mutlu çünkü yabancılar ile yan yana oturmayı sevmiyordum bunu düşünürken kafamı cama çevirip dışarıyı izlemeye koyulmuştum ama bu rahatlığım yanıma uzun boylu bir adamın oturmasıyla son bulmuştu şansa bak bende ne arar ki. Adam eşyalarını yerleştirip yanıma oturduktan sonra direkt kitabını okumaya başlamıştı selam bile vermeden. Göz ucuyla kitabına baktıktan sonra Gabriel García Márquez tarafından yazılan Yüzyıllık Yalnzlık kitabını okuduğunu gördüm güzel seçimdi. Trenin kalkacağı anonsunu duyduktan sonra iyice rahatlayıp kafamı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım. Biraz sonra gözlerim kapanmaya başlamıştı. Daha rahat bir pozisyona geçtikten sonra kendimi uykuya bıraktım. Birinin bana seslenmesiyle uyandım.

Hanımefendi durağa geldik uyansanız iyi olur diyordu yanımda oturan genç adam tahminimce yirmi beş veya yirmi altı yaşındaydı. Uyanıp yanımdaki adama teşekkür ettikten sonra eşyalarımı toplamaya başladım tren durunca neredeyse ilk inen ben olmuştum. Güzel bir sahil kasabasına taşınmıştım. Deniz kenarında kendime müstakil küçük bir ev almıştım. Kasabada az kişinin yaşaması hoşuma gitmişti. Evimi gördükten sonra neredeyse koşar adımlarla evime gitmiştim kapıyı açıp içeri girdikten sonra evime göz gezdirdim evin düzeni gayet sade ve beni düzenime uyuyordu. Eşyalarımı odama bıraktıktan sonra balkona çıktım evimin yanında sadece bir ev vardı ve bu civarlarda başka bir ev gözükmüyordu. Evin sahibinin nasıl biridir acaba diye düşünürken bir adamın eve doğru yöneldiğini gördüm kim olduğunu anlamam için biraz daha yaklaşması gerekiyordu tam kim olduğuna bakarken telefon çaldı ve adamı göremeden telefonu açmak için hole gitmek zorunda kaldım.

Selamlar ilk bölümle karşınızdayım. Yazım yanlışlarım varsa kusuruma bakmayın. İlk bölüm ve biraz da geçiş bölümü olduğu için biraz kısa oldu ama diğer bölümleri daha uzun yazmayı planlıyorum. Eminim hikayeyi okuyan herkesin Youngro'nun yaşadığı şehre olan nefretinin neden bu kadar çok olduğunu merak etmiştir. Bunu ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın bunlar benim için çok değerli.

Ah Canım SevgilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin