Trente-deux

287 28 7
                                    

Elimin altındaki sigara paketiyle oynarken bir yandan da açtığım şarkıya eşlik ediyordum. Aksi taktirde zaman asla geçmiyordu. Bu, ilişkimiz boyunca hep böyle olmuştu.

Ayarladığımız buluşmaların her seferinde geç kalırdı. Geleceği alt tarafı iki mahalle altıydı. Yarım saattir başa sardığım sütün kaçıncısıydı saymayı bıraktığım sırada arkamdan gelen öksürük sesiyle arkama döndüm.

Tahmin etmesi zor değildi. Hanımefendi teşrif etmişti.

Uzun süre sonra yüz yüze geldiğimizden midir, yoksa hâlâ ona karşı duyduğum sevgiden midir bilmiyorum ama midem kasılmıştı.

Ama bu kasılma lisenin ilk yıllarında suyu gördüğümde ve onu tavlamaya çalıştığım zamanki kasılmalar gibi değildi. Birazcık daha değişikti.

"Çok beklettim mi?" Diye sordu bankta tam karşıma geçerken. Bu soru da artık buluşmamızın bir parçası haline gelmişti.

"Her zamanki gibi."

"Paket almışsın." Elimin altında oynadığım paketi işaret etti. Şu an asıl konuşmamız gereken konular yerine bunları konuşmak saçmaydı. Yaptığı tek şey zaman kazanmaktı.

"Evde sıkıldım." Diyerek konuyu kapatmaya çalışsam da su bu konu hakkında konuşmakta ısrarcıydı.

"Sıkıldığın için mi başladın?" Diye sordu imalı bir şekilde.

Aslına bakılırsa sıkıldığım için değildi, kafamın içinde son zamanlarda kimseye anlatamadığım o kadar çok şey vardı ki. Sadece bizimkilerle bir araya geldiğimizde anca bir dal içtiğim lanet şeyi şimdi yanımdan ayırmıyordum.

Suçu tamamen başkarının üstüne atmak ya da teselliyi sigarada bulmak gibi bir amacım yoktu ama sanki sinirimi yatıştırıyor gibiydi. Ya da tamamen psikolojik bir olaydı bu.

"Akel, sence de görüşmeyeli aramızdaki ilişki çok farklı yerlere gitmedi mi? Sen bi kayboldun gittin. Sonra geri döndüğünde o kızla fotoğraf falan attın daha sonra kız sizin apartmana geri taşınmış. Sürekli onunlasın snap falan atıyorsunuz. Ya ben, sen bu karantina sürecinde çok temkili davranıyorsun, dışarı çıkmıyorsun diye sana buluşma bile teklif etmiyorum ama o kız sürekli size gelip gidiyor. Sen kiminle sevgilisin farkındasın değil mi?" Su içinde biriktirdiği her şeyi ardı sıra gün yüzüne çıkartırken kendi yaptıklarını söylememiş olması aramızdaki sorunların hepsini bana yıkmaya çalıştığının bir göstergesiydi.

"Su, sen bana eğer buluşmak istediğini söyleseydin gelirdim. Ya da sen bize gelirdin. Annem seni tanıyor zaten. Ayrıca Hilal Teyze de beni tanıyor. Bu bir bahane değil. Sana asla hayır diyemediğimi herkes biliyor." Cümlemi bitirdiğimde suyun böyle bir cevap beklemediğini yüz ifadesinden anlamıştım.

Bir şey söylemeden bir süre birbirimize baktık. Onu incelediğim saniyeler içerisinde aslında onu kaybetmekten korktuğumu fark ettim. Suyu kaybedemezdim. Onu seviyordum. Şu an sadece bir dönemden geçiyorduk ve ben biraz iyi değildim. Evet, yıpranmıştık ama toparlanabilirdik de.

"Su,"

"Hm"

"Bitirmek istiyor musun?" Diye sordum. Bu soruyu ben de kendimden beklemiyordum. O yüzden alacağım cevaplara kendimi hazırlamaya çalışıyordum ama su hiç beklemediğim bir hızla cevaplamıştı beni.

"Evet." Dedi hiç tereddüt etmeden. Elimin altındaki sigara paketiyle oynamayı bırakmıştım.

O anlık yaşadığım duygu karmaşasını kalbimden söküp atmak istesem de tek yapabildiğim şey hafifçe yutkunmaya çalışarak "son kararın mı?" Diye sormak olmuştu.

Su normalde çok kararsız bir kızdır. En ufak şeye bile karar verirken en az beş sakika düşünürdü. O yüzden bu kadar ani karar vermesi beni hem şaşırtmıştı hem de bir şeyleri anlamama sebep olmuştu. Su zaten buraya bu konuşmayı planlayıp gelmişti.

En başından beri bütün yaşadığımız sorunları bana atarak en sonunda da benden ayrılmayı planlayarak gelmişti buraya. Bense onu hâlâ sevdiğimi kendime söyleyerek toparlanıp baştan başlayabilceğimizi düşünmüştüm.

Bunlar beynimin içinde teker teker dönerken su karşımdaki banktan kalkmıştı.

"Akel, amacım seni üzmek değildi ama bende artık üzülmek istemiyorum. Seni seviyorum, evet ama artık seninleyken çok normal hissediyorum. Beni öptüğünde eskisi gibi heyecanlanmıyorum. Çünkü hissettirdiklerin hep aynı. Ya da iki saat boyunca seninle telefonda konuşacak bir şey bulamıyorum. Bundan öncesi için sana teşekkür ederim ama bundan sonrası için sana hayatında sadece mutluluklar dileyebilirim. Görüşürüz." Parktan çıkmadan önceki her cümlesi içime işlerken, benim su gittikten sonraki süreçte yapabildiğim tek şey elimin altındaki sigara paketinden peş peşe çıkartıp yaktığım sigaraları bitirmekti.

Kendime kızıyordum aslında. Bende yerinin bu kadar büyük olmaması gerekiyordu. Birine bu kadar değer vermemem gerekiyordu.

Masanın üstünde titreyen telefonda aytaçın ismini görsem de açmadım. Şu an bunları kimseye anlatmak istemiyordum. Ben bile kabullenmek istemiyordum bunları.

Su artık hayatımda yoktu ve ben bununla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum.

Parkta ne kadar oturduğumu hatırlamıyorum ama en son eve gittiğimde annemi salonda beni beklerken uyuyakalmış bir şekilde bulmuştum. Elimi yüzümü dahi yıkamadan üstümüze bir pike alıp yanına kıvrıldım.













Moi

Düz yazı işinde nasıl olduğuma hâlâ karar verebilmiş değilim.

Bölümü kontrol edip attım ama yine de bir hata ya da anlam bozukluğu olmuşsa affola







zoom [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin