Making up new numbers
And living so merrily...Cassie çatı katında uyandığında hava çoktan aydınlanmıştı. Birkaç saniye boyunca her şeyin rüya olduğunu sandı, olmasını istedi ama değildi işte. Lupin'lerin çatı katında, tek kişilik bir yatağın üzerinde yatıyordu. Perdesiz camlardan içeri sızan güneş ışığı gözlerini mahvediyordu.
Yatağın kenarlarından ayaklarını sarkıtarak bir süre oturdu. Buraya nasıl geldiğini bile hatırlamıyordu. En son koltukta yattığını ve Remus'la konuştuğunu hatırlıyordu ama o kadar. Uyuya kalmış olmalıydı.
Ani baş ağrısıyla kafasını tuttu, zaman yolculuğunun etkisi olmalıydı, bu. Ya da lensleri gözlerinde unuttuğu içindi ki bu çok daha olası geliyordu. Gözlerini kırpıştırarak komidinde duran el aynasını eline aldı. Gözleri hafif kızarmıştı ama çok belirgin bir şey yoktu. Yıllardır lens takan biri olarak gözlerinin onlarla uyumaya alıştığını biliyordu. Yavaşça yataktan kalkıp yer kapısına doğru ilerledi. Aşağıdan kaynayan çayın sesi ve pişen domuz pastırmasının kokusu geliyordu.
merdiven mutfağın ortasına iniyordu, bu yüzden Cassie kafasını kaldırmış ona bakan Hope'u gördüğünde kafayı yemedi. Ona günaydın diye seslendiğinde o da aynı şekilde karşılık verdi.
Işıl ışıl tertemiz bir mutfaktı. Tam ortada bir masa, üzeri kahvaltılık yiyeceklerle doluydu. Remus elinde tabaklarla masaya ilerlerken, "Günaydın, Cassie." dedi. Tabakları masaya yerleştirdikten sonra Cassie'yi tam olarak görme şansı bulmuştu. Onu şöyle bir süzdü, gözleri yüzünde takılı kalmıştı. "Sen iyi misin?" diye sordu, merakla.
Cassie kafasıyla onayladı. Muhtemelen gözlerinden dolayı ağladığını düşünen kurt adama bakarak, "Lenslerim gözlerimde kalmış." dedi. Gözlerini her kırptığında oynayan lensleri hissedebiliyordu. Yardım isteyip istemediklerini sormadan oturdu masaya, muhtemelen ailesindeki her üyenin yapacağı gibi.
Remus gözlerini ondan ayırmadan karşısındaki sandalyeye oturdu. Kaşlarını çatmış hâlde Cassie'nin gözlerine bakıyordu. En sonunda dudağını büküp kafasını yana eğdi, "Gözlerininin bozuk olmasına inanamıyorum." dedi. "Malfoy'ların kusursuz zengin veletler olduğu söylenir."
Cassie gözlerini devirdi ve ellerini kafasının iki yanına kaldırdı. "Eh, Potter genlerim sağ olsun pek de kusursuz değilim." Diye mırıldandı. Dirseğini masaya dayadı, elini de yanağına. "Kusursuz çok abartılıyor. Kusursuz sıkıcıdır." Parmaklarının ucuyla kendi çenesini ittirdi ve pastırma kızartan Hope'la yüz yüze geldi. "Değil mi, Hope?"
Hope'un yüzündeki gülümseme genişlerken, "Haklısın tatlım." Diye şakıdı. Bugün giydiği etek sarı puantiyeli, dizlerinde bitiyordu. Sabahın bu saatinde bir insanın nasıl böyle saçlarının yapılı, kıyafetlerinin tam tıkırında olabileceğini sorguladı, bir süre. Annesi dışarı çıkana kadar hep geceliğiyle dolaşırdı. Gözü saate kaydığında on'a geldiğini gördü. Muhtemelen Mr Lupin daha gelmemişti işten.
Kahvaltı en sonunda hazır olduğunda -ki Cassie de çayları koymuştu.- Hope elindeki iki tavayı masanın ortasına koyup baş köşeye oturdu. Mr Lupin en sonunda kapıdan içeri girdiğinde Cassie ve Hope son beş yumurtayı yeme konusundaki tartışmalarının sonuna gelmişlerdi.
Cassie önündeki tabağı yüzünü buruşturarak iterken, "Benim tenim her zaman vampir gibi, Hope!" dedi. "Yumurta beni daha insanımsı göstermeyecek."
Hope Cassie'ye ters bir bakış attıp dikkatini kocasına verdi. Lyall Lupin perişan hâldeydi. Göz altlarında uykusuzluktan oluşan halkalar, yüzünde yorgun bir hâl vardı. Cüppesinin kolları yukarı doğru kıvrılmış eteklerinde çamur lekeleri vardı. Cassie dikkat dağınıklığını fırsat bilerek tabağındaki yumurtaları masanın öbür ucuna fırlattı. Remus'un hâlinden anladığı kadarıyla -oldukça rahat görünüyordu- annesinin beslediği kişi olmamaktan memnundu. Hatta Cassie'ye acımak yerine gülmüştü bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝔑𝔬𝔫 𝔄𝔡𝔢𝔭𝔱𝔬 𝔇𝔢𝔭𝔯𝔢𝔫𝔰𝔲𝔰
FanfictionCassiopeia Malfoy'un annesini kurtarmak için ne yapabileceğini biliyor musunuz? Şeytan anlaşması? Yanlış evren. Kara büyü? Keşke becerebilse. Zaman yolculuğu? Doğru tahmin ettiniz. Garip bir şekilde en kolay yöntem bu. ... Bunu iki yıl önce yazdığım...