Chapter 2

256 28 23
                                    

'...We can wander through the forest,
And do so as we please...'

Odasının tavanındaki gezegenler, her iki saatte bir güneşin yörüngesinde bir tur atıyordu. Nefes kesici manzarası sonsuza dek uzuyordu odasının. Penceresinin dışında, masmavi yapay bir okyanus, rengarenk çiçekler, yemyeşil çimler.

Küçükken bütün yastıklarını masasının altına yığar ve bu küçük bölmenin açık tarafına bir çarşaf gerip kendine bir sığınak yapardı. James ve kendisi orada saklanırken Godric ve yavruları sanki ölümcül hayvanlarmış gibi onlara saldırırdı. Aslında bir bakıma komikti bu, yılanlar cidden ölümcüldü sonuçta.

Saatlerce Cassie'nin aslında hiçbir işe yaramayan iksir setiyle, annesini tavuğa dönüştürecek bir iksir yapmak için uğraşırlardı. Çünkü annesi onlara çikolata vermez ve hepsini yerdi.

Masasının üzerinde duran, doğum gününde çekilmiş fotoğraf çerçevesine bakmamaya çalışarak yatağına tırmandı. Fotoğrafta annesi, onun ve babasının ağzına avuçlarındaki pastaları yapıştırıyordu. James bilinmeyen bir yerden balkabağı suyuyla dolu kovayı üstlerine boşaltıyordu. Sahne tekrarlanıp duruyordu.

Tavandan sallanan yuvarlak yatağına attı kendini. Odasının yüksek tavanından minderlerle dolu zemine bakıyordu yatak, ancak havada süzülen mantar şeklindeki basamaklarla ulaşabilirdiniz oraya. Bazen yatağını bu kadar yukarda istediği için pişman oluyordu. Şu anki gibi zamanlarda, sadece yorganına sarılıp ağlamak istediği zamanlarda, mantar basamakları çıkmak ona işkence gibi geliyordu.

Ayaklarını boşluğa doğru sallayarak uzun süre yattı orada. Ağlamadı veya yataktan atlayıp intihar etmeye çalışmadı. Sadece gözlerini kapatıp hayal kurdu. Eğer annesi hasta olmasaydı şu an ne yapacaklarını, Hogwart'ta şu an neler olduğunu, James'in neler karıştırdığını, babasının mutlu rolü yapmadığı zamanları...

PAT

Cassie irkildi ve ayakları boşlukta hopladı. Dirseklerinin üzerinde hafifçe doğruldu. Çattığı kaşlarının altındaki bakışlar, önce duvarda sessizce horlayan Dobby'nin portresine sonra da yanındaki baykuşa yöneldi. Baykuş, önce kapalı cama çarpmış ardından açık camdan içeriye girmiş olmalıydı.

James'in baykuşuydu bu. Adını tam hatırlamıyordu. Lula mıydı? Lulu muydu? Yoksa Lucifer mı? Kollarından destek alarak doğruldu ve çattığı kaşları anında düzeldi. Baykuş ona doğru uçtu ve pençeleriyle yatağının zincirlerden birine tutundu. Ayaklarından birini Cassie'ye doğru uzatıyor, görevini yerine getirmenin mutluluğula ötüyordu.

Zarfı yırtarak açtı Cassie. İçinden bir mektup, üç winx dövmesi ve bir dört yapraklı yonca çıktı. Gülümsemesine engel olamadan dövmeleri kollarına yapıştırdı.

Sevgili Cüce Arı,

Gözlerini yuvalarında ustaca döndürdü. Bu, Potter'ların ona taktığı lakaptı. Küçükken sürekli arı temalı şeyler giymesi ve boyunun epeyce kısa olması nedeniyle ona bunu yakıştırmışlardı.

Öncelikle, HOGWARTS SENSİZ ÇOK BAYAT! BASKI YAPMAK İSTEMİYORUM AMA DÖN ARTIK! Lütfen, sensiz daha fazla hayatta kalabileceğimi sanmıyorum. Daha az önce Minnie beni takımdan atmakla tehdit etti, inanabiliyor musun?!
Tek yaptığım Albus'un yemeğine zehir katmaktı.

Sadece. Mini. minnacık. Bir. Zehir.

Ayrıca bir hafta boyunca kütüphane temizleme cezası aldım. Tabi bu küçük önemsiz bir ayrıntı. Quidditch'e odaklan. Beni takımdan atamaz! Takım kahrolur, insanlar kendilerini duşta boğmaya çalışırlar. Bunu ona anlatmaya çalıştığımda beni beni dersten attı.

𝔑𝔬𝔫 𝔄𝔡𝔢𝔭𝔱𝔬 𝔇𝔢𝔭𝔯𝔢𝔫𝔰𝔲𝔰Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin