#6 duzyazi

3K 260 339
                                    

chifuyu'nun ağzından

soğuk havaya ve beni evi yerine parka çağıran kazutora'ya söverken çoktan parka ulaşmıştım. okullarımızın arası zaten yirmi dakika falandı. bu parka varmak da on dakikadan az sürüyordu.

parka yaklaştığımda bir değil birden fazla kişinin sesini duydum. bu yüzden yavaşladım. kazutora beni beklemeyip gitmişse sikerdim onu.

parka girip onlardan uzak bir noktaya ilerlemeye başladım ama o esnada kazutora'nın sesini duyup durdum. şansıma tüküreyim ki o grubun içindeydi. içimden ona lanetler okurken gerisin geri dönüp oma ilerledim.

"tek olduğunu sanıp geldim." dedim, kırıcı olup olmadığımı gram düşünmeyerek. tek ayağıma yüklenip iğneleyici bakışlar atmaya başladım ona.

omzunu silkti. "tek misin diye sormadın ki. sorsan bizimkiler var derdim."

elimi ona uzattım. kaşlarını kaldırdı önce. sonra kendi elini elime bıraktı. "anahtar, tora. evinin anahtarını ver."

"haa. desene mal. ben de havalı bir şekilde beni ayağa kaldırıp bu insanlarla takılmanı istemiyorum artık demeni ve beni peşinden sürükleyerek eve götürmeni bekledim bir an."

arkadaşlarından birkaçı güldü ona. "hayal gücün muazzam." diye mırıldandım ben de.

"sen neden kazutora'da kalıyorsun?" duyduğum boğuk erkek sesi ile sağıma baktım. onu hatırlamamak imkansızdı. kazutora'nın grubundaki havalı sayılı kişilerdendi. diğer bir deyişle on numara...

birkaç saniye salak gibi ona bakakalsam da hemen toparladım kendimi. "anahtarımı evde unutmuşum ben. çilingirler de gece yarısı çok daha pahalı. bu yüzden tora'da kalacağım. neden? senin için bir sorun mu var?"

dudakları alayla kıvrıldı. "yok, ne sorunu olsun. kal tabii."

gözlerimi devirerek ondan ayırdım. kazutora oturduğu bankta yana kayıp yanına vurduğunda reddetmeyip yanına oturdum. hava soğuktu.

"bu havada ne diye burada oturuyorsunuz ki sanki?" diye söylendiğimde kazutora güldü ve üzerindeki montu çıkarıp bana verdi. önce monta sonra ona baktım ciddi misin der gibi. "havanı sikerim giy onu çabuk."

arkadaşları gülerek kazutora ile alay ederken kazutora da kendine gülüp montu gerisin geri giydi. balon ya.

"anadolu'dan olmana rağmen bizden pek de farklı değilmişsin." tora'nın attığı fotoğraflarda gördüğüm ikizlerden biri konuşunca ona baktım. gergin olan değildi bu. ama gergin olanı tercih ederdim çünkü bu çocuğun sürekli sırıtması sinirimi bozuyordu.

"ben öyle düşünmüyorum. farklıyız." ortamı germek değildi niyetim, cidden. ama meslek liselilerden ciddi anlamda tiksiniyordum. onlarla bir tutulmak hoşuma gitmiyordu. ister zorba ister başka bir şey desinlerdi bunun için bana. onlara bir türlü ısınamıyordum.

"farklıyız." uzun saçlı oğlana baktım. kazutora'nın attığı fotoğraftaki gibi saçları bağlı değildi. açık bırakmıştı ve bu stil ona daha çok yakışmıştı. ben onun güzelliğini düşünürken konuşmaya devam etti o. "klasik anadolulu işte. sırf meslekteniz diye bizi aşağılayan, sırf meslekteniz diye bizden iğrenen klasik anadolulu."

ne yazık ki yalanlayamazdım. haklıydı çünkü. tanımıyordum onları. buna rağmen yargılıyordum. ama söylediklerini reddetmek istedim. altta kalmak istememiştim galiba o an.

"pardon da, kavgalardan başınızı kaldıramıyorsunuz, bizim okulun önünden ayrılmayıp milleti rahatsız ediyorsunuz. ben de gayet mantıklı bir tümevarım uyguluyorum."

sinirle kalktı ayağa. "senin tümevarımın yanlış olabilir ama benimki kesinlikle doğru." dişlerini öyle sıkıyordu ki parçalayacaktı adeta. "tüm meslek liseliler senin söylediğin gibi abaza ve kavgacı değil. ama tüm anadoluluların zorba ve kendini bir sik sanan ucubeler olduğunun en büyük kanıtı sensin." içimde büyüyen öfke ve pişmanlıkla onun gidişini izledim.

ben sinirli sinirli solurken kazutora mırıldandı. "aferin." dedi.

"kapa çeneni." dedim boğuk bir sesle. ardından ayağa kalktım ve başka hiçbir şey söylemeden o çocuğun gittiği yöne doğru yürümeye başladım.

"hey! bizim ev o tarafta değil!"

"kapa çeneni sikerim belanı!" diye bağırdım kazutora'ya bakmadan.

kendime kızarak ilerlerken onun döndüğünü gördüğüm sokağa döndüm. tabii onu birkaç adım ilerimde bulmayı beklemiyordum. kaldırıma oturmuş, kaşları çatık bir şekilde önüne bakıyordu. benim ne kadar sinir bozucu olduğumu düşünüyor gibiydi.

arkasından geçtiğimde başını kaldırıp da bana bakmadı bile. kim bilir içinden ne biçim sövüyordu bana.

birkaç metre ilerdeki açık markete girip iki enerji içeceği aldım. yanımda olan son paramı da harcamıştım sırf ondan özür dileyebilmek için.

marketten çıktığımda hâlâ orada olmasına sevindim ve doğruca yanına ilerleyip oturdum. kafasını ancak o zaman kaldırabildi ve bana baktı.

elimdeki enerji içeceklerinin ikisini de kucağına sertçe bıraktım ve önüme döndüm. "özür." sövseydim daha iyiydi cidden...

ayağa kalkıp de gittiğinde kendime kızdım. ne bekliyordum ki? kolunu omzuma atıp yok ya ne önemi var demesini mi? elbette gidecekti.

uzunca ofladım ve dizlerime eğildim. "aptalın tekisin chifuyu." dedim. "tam bir aptalsın."

yanımda bir hareketlilik hissedince başımı dizlerimden kaldırıp ona baktım. elindekilerden birini uzattığında enerji içeceği değil, çikolatalı süt olduğunu gördüm. değiştirmiş miydi? hem de çikolatalı sütle...

"enerji içeceği ne abi ya?" dedi. "hangi zevksiz içer onu?"

istemsizce güldüm. "ciddi olamazsın." dedim elimdeki süte bakarken. "çikolatalı süt mü? harbiden mi?"

"kitabı kapağına göre yargılama. ne yani, çikolatalı süt içemez mi meslek liseliler?"

gülerek ona baktım. onun da sırıttığını görünce keyfim yerine gelmişti. "içer." dedim. "neden içemesin? bal gibi de içer."

bir süre yan yana sessizce oturduk ve sütlerimizi içtik. aniden elini uzattığında eline ve ona baktım kaşlarım havada. "baji keisuke ben. iyi bir başlangıç yapmadık ama olsun."

nihayet ismini öğrenmenin verdiği rahatlıkla derin nefes alıp verdim. "matsuno chifuyu." dedim elini tutup sıkarken. "iyi bir başlangıç yapamadık ama belki devamını iyi getiririz, ne dersin?"

-

slm

keko # takemikeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin