18 final

1.8K 166 118
                                    

"hava durumuna bakmadın değil mi beyinsiz?" mikey yediği hakaretleri bir bir yutuyor, birine bile cevap vermiyordu. elleri ceplerinde iki adım ilerimde yürüyordu ve morali çok bozuk görünüyordu.

"amına koyayım senin ya..." chifuyu'ya baji'yi susturması için attığım bakış işe yaramış olacak ki chifuyu'ya odaklanan baji çenesini kısa süreliğine kapattı.

hakkai'nin elindeki el feneri aniden söndüğünde hepimiz durduk. "kimse kıpırdamasın." dedi mitsuya. "karanlıkta bir şeye basar düşersiniz." sonra da kendi telefonunun ışığını açtı.

birkaç büyük adımla mikey'ye yetişip yanında durdum ve elini tuttum. "kamp alanına çok var mı daha?" diye sordum dudaklarımı büzüp. anında sakinleşmişti. "yaklaştık, merak etme. yorulduysan sırtıma alayım mı seni?" gülüp başımı iki yana salladım.

bahsettiği büyük düzlüğe geldiğimizde nefesim kesildi. çok önceden sönmüş bir volkanın ağzı şu an öyle güzel bir yere dönüşmüştü ki izlemek bile insana iyi geliyordu.

diğerleri dikkatli bir şekilde aşağıya inerken mikey'yi durdurdum. "biraz burada oturalım mı?" kırmadı beni. olduğumuz yere oturup ayaklarımızı aşağıya doğru salladık. gözlerimiz karanlığa alıştığında her şey çok daha güzel görünmeye başladı. bulutların ardında saklanan ay'ın zayıf ışığı dışında bizimkilerin çadırları kurabilmek için yaktıkları telefon ışıkları vardı. onun dışında herhangi bir ışık kaynağı yoktu.  şehirden gerçekten de çok uzaklaşmıştık. en baştaki beş saatlik otobüs yolculuğuna söylendiğim için kendimi suçlu hissettim.

"çok üzgünüm takemichi..." kaşlarımı kaldırıp mikey'ye baktım. dizlerine kendine çekip onlara sarılmıştı. "ben seninla yalnız olmak istiyordum aslında. ama onlar plana dahil oldular." sinirle yanındaki otları yoldu. "hava durumu zaten... nasıl bakmam ya? yılın en bulutlu anında getirdim seni buraya."

"hey, mikey..." ellerimi yanaklarına koyup bana bakmasını sağladım. "böyle bir şeyi düşünmen ve ayarlaman bile benim için çok değerli. isterse yanımızda yüzlerce insan olsun, benim tek odağım sen olacağın için sorun olmayacak. en kalabalık yerde bile yalnızca ikimiz olacağız, anlıyor musun beni?"

mikey bana yaklaşıp alnını omzuma koyduğunda tebessüm edip saçlarını okşadım. "benim edebiyatım kötü, yarışamam ki seninle..."

kendime hakim olamayıp kahkaha attım. bir süre daha orada oturduktan sonra ayağa kalktık.

üzerimizi çırparken bir şey çekti dikkatimi. sol tarafımızdaki bulutların hepsi şu an diğer tarafımıza yığılmıştı. ve yıldızlar tüm ihtişamı ile karşımdaydı.

"takemichi?"

gözlerim anın güzelliği ile dolarken mikey'ye dönüp elimle o tarafı gösterdim. "inanamıyorum, şuraya bak." ağlamaklı bir sesle konuşmuştum.

heyecanla açtı gözlerini. "bunun için getirmiştim seni! tanrım çok teşekkürler çok teşekkürler!" onun mutluluğu ile ben daha mutlu oldum. bir süre daha orada durup yıldızları seyrettik. o kadar çoklardı ki...

"ben, yıldızları katlettik sanırdım. ışıklarımızla ve ihtişamlı hayatımızla onları yok ettik sanırdım. ama baksana, ne kadar çoklar mikey..." dolu gözlerimi silip ona sıkıca sarıldım. "bana bunu gösterdiğin için çok teşekkür ederim. benim için böyle bir şey yaptığım için çok teşekkür ederim. var olduğun için çok teşekkür ederim."

o da ellerini sırtıma çıkardığında gözlerimi huzurla yumdum. "seni kendime aşık etmek için bir şeyler yapıyorum işte."

gülüp geri çekildim. ellerimi yanaklarına koyup gözlerine baktım. "o zaman tebrikler, sano manjiro. beni çoktan kendinize aşık ettiniz."

keko # takemikeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin