"İlk nefret kusan kelimelerimiz şimdi sevgiye dönüşüyor."
"Ne sana ne de o kirli evine kalmadım!" Yerde, çimlerin üstünde duran siyah sırt çantasını almış, açılan fermuarı kapatmıştı. Saçı ve üniforması dağılmıştı ancak şuan onu umursayacak durumda değildi.
"Bu zamana kadar kalmasaydın o zaman! Annen öldükten sonra seni burada barındırmamalıydım zaten!" Penceredeki adamın söylenişleri birazdan bütün mahallenin uyanmasına sebep olacaktı.
Penceredeki adamı -yani babasını- 17 yıllık ömrü boyunca asla benimsememişti ancak yine de söyledikleri ağırdı. En azından şuan için. Bir saat sonra dediklerinin bir önemi kalmayacaktı halbuki.
"Siktir ol şimdi evimin önünden!" Kızın konuşmasına izin vermeden pencereyi kapatmış ve beyaz, tül perdeyi indirmişti. Az önce -bağırırken- kesinlikle bir canavardan farksızdı. Jennie yerine küçük bir çocuk olursa kesinlikle şuan ağlıyor olurdu.
Beyaz olmasının verdiği zahmetle çok yıkanmayan okul gömleği hafiften sararmış üstelik kirlenmişti. Gömleğinin eteklerini aşağı doğru çekiştirmiş eteğinin üstüne gelmesini sağlamıştı. Boğazını ağrıtmaktan başka bir işe yaramayan kravatı ise çantasının yanında ki göze tıkıştırdı.
Çantasını takma tenezzülünde bulunmadan eline alıp yürümeye başladı. Kendi mahallesinden çıktığında rahat bir nefes alabilmişti. Camdan onu seyreden komşuların gözlerinden kurtulmak iyi hissettirmişti.
Cebindeki sigara paketini çıkartıp bir dalı aldı ve dudaklarının arasına koydu. Cebindeki çakmak ile sigarayı yaktığında dumanı içine çekti. Cebinde ciddi bir şekilde beş kuruşu yoktu ama evden çıkmadan -kovulmadan- önce babasından çaldığı bir kutu sigarası vardı.
Dumanı içime çekmesi ile yüzüne yayılan arsız gülümsemeyi engelleyememişti. Nadir gülümserdi ve sigara içmek bu nadirlerin arasına girerdi. Bitirdiği sigarayı kaldırıma atıp, ayağım ile ezerek söndürdü ve yoluma devam etti.
"Harika, sanki hayatım yerindeymiş gibi şimdi de evsiz kaldım!" Boşta olan eli ile alnına hafifçe vurmuş kendine söylenmeye başlamıştı. Yapmacık tavırları ya da sahte samimiyetten nefret ederdi ama evde babasına karşı "köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin" sözünü kullanırdı.
Aksi takdirde evden atılabilirdi. Şuan içinde bulunduğu durum gibi. Cebinde bugün karnını doyuracak para bile yokken kalacak bir evi nasıl bulacaktı? Bu gece bir yer bulması imkansızdı. İki-üç geceliğine parkta idare edebilirdi.
"Kafanı sikeyim Jennie!" yine kendi kendine mırıldandı lakin daha kısık bir sesle. Dün akşam 6'da yediği akşam yemeğinden sonra boğazından bir lokma yemek ya da bir yudum su geçmemişti ve şuan kendini ölecek gibi hissediyordu.
İşlek caddeyi de aştıktan sonra okuluna az kaldığını anımsadı. Bugün kantinci olan öğrenci yerine kendi çalışabilirse en azından karnını doyurabilirdi. Dahiyane fikri bulduğunda bu sefer iç sesi küfür etmek yerine kızı övmüştü. Büyük bir şey yapacakmış ya da yapmış gibi böbürlenerek gülümsemişti.
Rengi yavaş yavaş silikleşmiş kırmızı kapıyı görünce karnı daha da guruldamaya başladı. İçeriden girdiği an kapının önünde durdu. Futbol oynayan, banklarda oturmuş telefonla ilgilenen veya sohbet eden öğrencilerle dolu idi.
Kantine daha yakın olduğu için arka kapıyı tercih etmişti. İçeri geçip, hızlıca kantin kapısını kontrol etti. Açıktı. Kafasını uzattığında bugün ki öğrencinin Lalisa olduğunu gördü. Lalisa ile iyi anlaşırlardı, öğlenden sonraları az okul asmamışlardı.
"Lalisa, günaydın." Kapıyı arkasından kapatmış, çay makinesinin önündeki sandalyede oturup, telefonuna bakan kızın kendisine dönmesini sağlamıştı.
"Vay vay, kimler gelmiş? Günaydın sana da." Arkadaşını gayet sıcakkanlı bir şekilde karşılamış ve atıştırmalıkların olduğu dolabın arkasından bir sandalye çıkartıp Jennie'ye uzatmıştı. Jennie gülümseyerek oturmuştu.
Oturduğu an bacaklarının ne kadar ağrıdığını anlamıştı. "Bugün görevli sensin sanırım?" Lalisa gözlerini "bıktım" dercesine açmıştı. Ardından onaylayan mırıltılar çıkardığında bu nedensizce Jennie'nin komiğine gitmişti.
"Bak ne diyeceğim? Bugün senin yerine kantin görevini ben alayım."
"Ne? Gebertseler almazsın sen, hayırdır ne oldu?"
"Boş ver işte veriyor musun sen?"
Lalisa hızlıca ayaklanmış, askılıkta duran montunu ve tezgahta duran çantasını alarak kapıya yönelmişti. "Veriyorum, veriyorum! Yalnız dikkat et harcadığın para 1690 Won'u geçmesin Moon'u başıma musallat edersin sonra." Moon kelimesi cümlede geçtiği an yüzünü ekşitmişti.
Jennie kıkırdamış ve Lalisa'yı kantinden gönderip sandalyesine oturmuştu. Kenarda duran poğaça ve simitlere bakıp yıllardır yemek yememiş gibi gülümsedi. Çok güzel kokuyorlardı, sıcak oldukları kesindi.
Kenardan bir meyve suyu ve poğaça alıp geri oturdu. İlk ısırığını aldıktan sonra yüzüne gelen renk ile şimdiden enerji dolmuştu. İkinci ısırığını alamadan kapı açılmış ve gözlerini oraya dönmüştü.
"Lalisa, bugün kantinci senmişsin. Bir simit versene bana." Karşısında duran kişinin Lalisa olduğundan eminmiş gibi konuşan çocuğa karşı anlamaz bakışlarını göndermişti. Araya öldürücü bakışlar da serpiştirmişti tabii. Gelen Lalisa'nın ağabeyi Kim Taehyung'tan başkası değildi.
"İlk olarak Lalisa yok. İkincisi kantin daha açılmadı. Üçüncüsü parayı çıkartırsan alırsın." Sondaki yapmacık gülümseme ile geri poğaçasına dönmüş ve bir ısırık daha almıştı. Taehyung, Jennie'nin sesi ile afallamış, olduğu yerde kalmıştı.
-bölüm sonu-
Medyaya koyduğum şarkı bana bu kitabı çağrıştırıyor. Şarkı bana çaresizliği simgeliyor gibi. Sanki çıkamayacağı bir duruma saplanmış ve ne yapacağını bilmeyen birini anlatıyor Jennie'ye bakarsak da aslında o da çaresiz. Ne kadar bu durumu ciddiye almasa da çaresiz. Kalacak yeri ya da yemek alabileceği parası dahi yok.
cess-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
happier| taennie
FanfictionJennie, babası tarafından evden kovulur ve geniş bir aile olan Kim Ailesinin evinde kalmaya başlar. O günden sonra değişen hayatı onu ayak uydurmaya zorlar. kjn & kth