Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber iken, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken çok uzak diyarlarda Zühre adında genç bir kız yaşarmış. Selvi boylu, alımlı mı alımlı, güzel mi güzel, pırıl pırıl bir genç kız imiş bu Zühre. Sabahları kalktığında yaptığı ilk iş süslenip püslenip ayna karşısında saatlerce vakit geçirmek imiş.
Zühre ve arkadaşları, köydeki on bin yıllık ağacın gölgesinde sohbet etmek için her gün buluşurlarmış. Ağacın gölgesinde sevip de kavuşamadıklarını, dertlerini, karşılaştıkları ilginç olayları birbirlerine anlatırlarmış. Bir gün Zühre ve arkadaşları yine bu ağacın gölgesinde otururken Zühre'nin arkadaşı Efsun bir efsane anlatmak için arkadaşlarından söz isteyerek efsaneyi anlatmaya başlamış. Efsun:
— Biliyor musunuz? Şeker almak için pazar yerine gittiğimde oradaki adamların konuşmalarına kulak misafiri oldum. Duyduklarıma göre bizim diyarda on bin yıllık bir ağaç varmış. Bu ağaç insanlarla konuşabiliyormuş ve köklerinin altında paha biçilemez bir servet gömülüymüş. Bu servet de şu anki hükümdarın büyük büyük dedesinin servetiymiş. Belki bu ağacı bulup onunla konuşabilirsek çok zengin olabiliriz, demiş. Zühre bu tarz olaylara karşı hep alaycı bir şekilde yaklaştığından hemen söze atılmış:
— "Amaan Efsun! Bunlar hep efsane. İnanma böyle şeylere. Hem onu bulsak servet bizim elimizde kalır mı sanıyorsun? Sen de amma yarım akıllısın hee." demiş. Efsun:
— "Kalır ya! Kimseye söylemezsek hiçbir şey olmaz. Hem sen ne biçim konuşuyorsun: yarım akıllı falan. Kelimelerine dikkat et, alınıyorum.", demiş. Zühre:
_ "Ya hu, kelimelerime dikkat etmezsem ne olur? Etmiyorum kelimelerime dikkat. Böyle saçma sapan hurafelere inanmayı bırak artık. Kaç yaşına geldin yaa.", demiş. Efsun sinirli sinirli:
_ "Sana da bir şey anlatılmıyor! Çarpıl da gör gününü!",demiş. Arkadaşları ortamı sakinleştirmek için hemen konuya atılmışlar. Tartışmanın daha da büyümemesi için ortamdaki diğer arkadaşları, başka bir konu açmışlar. Ama bir yandan da akılları bu efsanede kalmış.
Zühre dışında herkes Efsun'a bu paha biçilemez serveti bulmak için destek olmuş ve bu konuyu daha detaylı konuşmak için yarın yine bu ağacın altında toplanmak üzere oradan ayrılmışlar. Fakat Zühre, biraz kafa dinlemek için ağacın altında tek başına kalmak istediğini arkadaşlarına söylemiş. Arkadaşları gittikten sonra yaşlı ağacın gövdesine yaslanmış ve kendi kendine konuşmaya başlamış Zühre:
_ "Salak, yemin ederim geri zekalı bu kızlar yaaa! Yok efsaneymiş de on bin yıllık ağaç varmış da bu ağaç insanlarla konuşabiliyormuş da... Ağaç lan, ağaç işte! Kütük kütük. Aptal sürüleriiii! Ahahahaha, salak Efsun bir de alınıyormuş ona yarım akıllı dediğim için. Keşke daha fazla aşağılasaydım şu düdüğü, ahahahaha. Bu salak yarın öbür gün şu on bin yıllık kütüğün peşine de düşer. Konuştuklarına göre de düşecek zaten. Aptal, aptal. Sana yâr mı olur lan o servet? Düdük seniii.", diye söylenip durmuş. Tam o sırada sırtını yasladığı ağaç dile gelmiş. Duyduklarına dayanamayan ağaç, tok bir sesle:
*******************DEVAMI GELECEK**************DÖNÜTLERİNİZİ BEKLİYORUM***************
*******************İLK ÇALIŞMAM OLDUĞU İÇİN HATALARIM OLABİLİR:)*************************