Tüm gününü "canlıyla" geçirmişti. İnanılmaz bir yorgunluk ve bitkinlikle evine doğru giderken düşünebildiği tek şey yarınını da onunla geçireceği ve bunun için ne kadar sabırsızlandığıydı. Çok tuhaf bir canlıydı. Vücudunu hala kontrol edemiyor gibi hareket ediyor ve belirsiz zaman aralıklarıyla korkunç sesler çıkarıyordu. Konuşma kabiliyeti yoktu. Konuşmaya benzer yapabildiği tek şey o korkunç seslerdi.
Görünüşü de davranışları kadar tuhaftı üstelik. Başının üstünde aşırı ince kablolar vardı -bunların ne olduğu hakkında hiç bir fikirleri yoktu ama önemli şeyler olmalılardı- ve son derece yumuşaklardı. Hatta birini kopartıp incelemeye almışlardı. Vücudunun her yerinde olan organik hücrelere burada bile rastlamışlardı gerçekten çok tuhaftı. Demek organik canlılarda böyle oluyor, diye düşündü. İlginç şekilde vücudunun çoğundaki tek kablolar da onlardı.
Gözleri vardı ama gün boyu ya uyku modunda olduğundan ya da sürekli yüksek sesler çıkardığından kapalı kalmışlardı. Açmaya zorladıklarında da sesini kullanarak zorla onları vaz geçirmişti. Vücudunu kaplayan çok yumuşak bir kılıf da vardı üstelik. Gözlerini de bu kılıf kapatıyordu. Ama o kılıfla ilgili en tuhaf şey renk değiştirmesiydi. Doğduktan sonra kısa bir süre pembe olan kılıf kurudukça renk değiştirmiş ve yeşilimsi bir hal almıştı. Üstelik sesler çıkardığında mora ve uyuduğu zamanlarda da yine pembeye olmak üzere bu renk sürekli değişiyordu.
"Sanırım bunu duygu durumları sağlıyor", diye düşündü ama daha bu canlının hangi davranışının hangi duyguyu gösterdiği gerçek bir muammaydı.
Gün içinde sürekli tuhaf gelişmeler olmaya devam etmişti karnının altındaki o tuhaf çıkıntıdan su benzeri renksiz bir sıvı sızmıştı. Bu da kendi vücuduyla ilgili kontrol edemediği bir işlevdi canlının.
Bir an durup düşündü. Ona sürekli "canlı", "şey" ve "o" diye hitap etmek gerçekten yorucuydu. Peki ne demeliydi? Bir isim düşünmemişlerdi ki. Ona bir isim verme fikri bile şu an aklına geliyordu aslında. Her neyse, diye düşündü ve camdan dışarıyı izleyerek bu düşünceleri şimdilik aklından uzaklaştırmaya çalıştı.
Demir ve camdan oluşan binalara, yollarda yürüyen insanlara, son derece düzenli hareket eden araçlara baktı. Bu gezegene her baktığında hayranlığı bir kat daha artıyordu. Tanrılarının onları böyle mükemmel yaratmaları ve bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş olmaları onu her seferinde adeta büyülüyordu. Medeniyetleri şimdiye kadar pek çok zorlukla karşılaşmış ama hepsinin üstesinden gelmeyi başarmışlardı. Onlar muhteşemdi.
Düşüncelerin arasında sonunda eve vardığını fark etti. Araçtan inip kapıyı kapattı ve aracın garaja girişini izledi. Normalde adeti değildi bu, doğrudan kapıya yönelirdi hep ama bu kez böyle olmuştu.
Eve girip eşine selam verdi ve doğru duşa girdi. Basınçlı su ve en ince yerleri bile temizleyebilecek kadar narin aletler onu temizlerken yine düşüncelere daldı. Canlının ne kadar hassas olduğunu, onu geliştirmesi gerektiğini, beslenme alışkanlıkla... dur bir saniye onu beslemişler miydi? Gün boyu üzerinde denemeler yapıp, vücudundan sıvılar çekip onu yorgun düşürmüşlerdi ama beslemeyi unutmuşlardı. Derhal dışarı fırlayıp tableti kaptı ve hala onunla ilgilenen asistanına onu beslemesi için mesaj yazdı.
Cevabı beklerken hala banyoda oradan oraya yürüyordu. Otuz saniye sonra cevap geldiğinde ise içi rahatladı. Suil onu beslemişti. Neyse ki besin ayarlamak konusunda besinleri vermek kadar salakça hatalar yapmamışlardı ve önceden araştırmalarını yapıp halletmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1.MeUn-0
Science FictionOna MU-0 ismini verdim. Bu hem gezegenimizin bir ferdi olarak kabul görmesini sağlayacak, hem de başarımın bir belgesi olacak. O artık bu gezegende üretilmiş ilk başarılı organik canlı deneyimizin sonucu. . . . . Dehşetle açılmış gözleri etrafı tar...