sonunda alarmın sesini duyup kalkabileceğime kanaat getirdiğimde, gözlerim uykusuzluktan fazlasıyla acıyordu.
evet, bütün gece gerginlikten gözümü kırpmamıştım bile ve hala kalbimde büyük bir ağırlık vardı.
battı balık yan gider diye düşünerek cesaretimi topladım. kendi başıma bir şeyler çevirmiştim, şimdi de bunun sorumluluğunu almam gerekiyordu.
yataktan kalktım, üstüme bir şeyler geçirdim. içimden bir şeyler atıştırmam gerektiği geçse de önce kalbimdeki ağırlığı hafifletmem gerekiyordu. bu yüzden tam on buçukta hastaneye gitmek üzere evden ayrıldım.
-
sohbet odası: cher/lyna
lyna: ben çıktım, birkaç dakikaya varmış olurum hastaneye
-
cevabı beklemeden telefonu kapatıp cebime koydum. yolda gördüğüm bir taksiye atlayarak birkaç dakika içinde hastaneye vardığımda soğuk terler akıtıyordum.
artık yolunu ezberlediğim hastane girişinden girdiğimde telefonumun titrediğini hissettim. mesaj cherry'dendi, mark'la beraber yola çıktıkları yazıyordu.
derince iç çekip odaya doğru yürümeye devam ettim fakat kapının önüne vardığımda içeri girmeye cesaret edemedim.
karşımdaydı, her zamanki haliyle öylece yatağın üstünde uzanıyordu ama ben yerinden çıkacak gibi atan kalbime engel olamıyordum. gözlerimizin buluşmaması için bir iki adım geriye gittim ancak beni görmüş olmalı ki yerinden kalkmaya yeltendi.
işte şimdi hapı yutmuştum.
yerinden kalkmasına izin veremeyeceğim için kapıya koştum, sakinleşmeme fırsat veremeden kulpu ittirip kapıyı açtım.
beni gördüğünde gülümsedi fakat ben o kadar gergindim ki hiçbir kasımı hareket ettiremiyordum.
"erken geldin?"
hafif sorgulayıcı fakat güldüğü belli olan sesi kendimi toplamamı sağladı.
"daha çok zaman geçirmek istedim. istemiyorsan çıkayım?"
aynı alaylı sorgulayıcılığı kattığım sesimle cevap verdikten sonra karşımdaki tekli koltuğa ilerleyip çantamı bıraktım. montumu çıkarırken olabildiğince oyalanışım bana geçen gelişime ait bir anıyı tekrar yaşatmıştı.
sonunda her şeyi bitirdiğimde ona dönmek zorundaydım. derin bir nefes alıp arkamı döndüğümde tüm hareketlerimi saniye saniye izlediğini bilmek yardımcı olmuyordu.
ayaklarımı sürüye sürüye yanına yaklaştım. bir elim her saniye titremesini beklediğim telefonumda, diğeri de öylece yürürken yanımda sallanıyordu. bir şey fark ettirmemek için yüzüme bir gülümseme yerleştirdim fakat beni uzun süredir tanıyan jaemin'in buna kanmayacağını adım gibi biliyordum.
yatağının önüne geldiğimde beni bileğimden çekip yanına oturttu.
günlerdir karnımda ağrılara sebep olan kişi tam karşımdaydı.
gözleri yerine her yeri izlediğimi fark ettiğinde kaşlarını çattı, başını baktığım yere doğru eğdi.
"neden bu kadar gerginsi-"
henüz cümlesini bitiremeden titreşen telefonum sayesinde korktuğum konuşma başlayamadan bitti. açmam gerektiğini mırıldanarak hızlıca odadan ayrıldım ve arkamda meraklı meraklı beni izleyen bir jaemin bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a basketball issue
Fanfictionmark lee bu sene kaptanlığı na jaemin'e bırakmamaya kararlıdır.