3.

466 30 4
                                    

Medya: Arslan Karahanlı

Eskimeye yön tutmuş dolabının aynasından kendisine bakıyordu genç kız.

Bir süre süzdü kendini bomboş gözlerle. Gözlerinin renginde bir elbise giydirmişlerdi bugün ona. Zümrüt yeşiliydi.

İçinde volkanlar kopuyordu ama belli etmiyordu dışarıya. Babası bir hafta önce odasına konuşmaya gelmişti. Bu durumun böyle olmayacağını madem seviyorsa gelip söylemesini istemişti. Şimdi de bu akıttığı gözyaşlarına anlam veremiyordu adamcağız.

Sahra bu yüzden fazla üstelemedi babasına karşı. Hem babası, Dewran Ağa ne dediyse oydu bir kere karşı tarafa haber salınmıştı. Sahra ne kadar dirense de boştu ne yazık ki. Hep kendini suçluyordu zaten.

O adamla o gün orada konuşmamalıydı biliyordu buranın insanlarını. Ama bilemedi onu böyle yakacaklarını, sonunun böyle olacağını bilemedi Sahra.

Akşam vakti gelip çatmıştı. Bugün sözü vardı genç kızın. Takacaklardı o pranga gibi yüzüğü parmağına. Kimse ona 'sende istiyor musun bu izdivacı' diye sormamıştı bile.

Azad Karahanlı güçlü ve kudretli bir ailenin kanını taşıyordu. Genç kızla evlenmek istemişti ve istediğini alacaktı tabi kader izin verirse.
Ama gelipte Sahra'ya 'seninde gönlün var mı bu işte' dememişlerdi bile. Dese bile onu duyan kimdi ki? Herkes sağır olmuştu ona. Kendi bildiğini okuyordu hayat.

Gözünden yanağına inci misali dökülen yaşlarına engel olamadı. En çok da Azad denilene kızgındı. Zorla güzellik olmazdı, yüz vermemişti işte genç kız. Hemen haklarında dedikodu çıktı diye fırsat bu fırsat diyip ailesine haberi vermiş onları ikna edip görücü yollamıştı. Her iki ailede bu işe olumlu yanaşmış, uzatmaya hacet olmadığından yüzükleri bu akşam takmaya karar vermişlerdi.

"Kızım güzel yavrum. Ağlıyor musun sen?" Annesinin sesiyle daldığı dipsiz kuyulardan çıktı Sahra. Ne ara gelmişti ki annesi? Fark etmemişti bile.

Elleriyle yanaklarını kurulayıp ardını döndü annesine. Başını olumsuz yönde salladı.

"Beni bu ateşe siz attınız neden ağlayayım ki anne. Siz mutluysanız ne âlâ." Kırgındı ailesine. Demek ki hiç değeri yoktu yanlarında. Halâ inanamıyordu.

Annesi o sırada genç kızın ellerini tuttu ve dudağına götürerek öptü narin ellerini.

"Yapma güzel kuzum. Babanı bilirsin, onu üzme madem adınız çıktı yapacak ne kaldı geriye söyler misin zümrüt gözlüm? Hem zamanla olacak bu işler. Sevmiyorsan bile zamanla herşey hallolur kızım. Eskiden günümüze hep görücü usulü evlilik vardı. Bende babanla öyle evlendim. Zamanla tanıdık birbirimizi, sonra sevdik haliyle."

Sahra ne diyeceğini bilemiyordu. Ailesini de kırmak, sinirlendirmek istemiyordu. Zaten bu yüzdendi ya suskunluğu. Fazla tepki bile verememişti hakkında verilen bu karara.

'Kader' dedi içinden. Denileni yapacaktı ağlamayacaktı daha fazla. Çocuk değildi artık yirmi iki yaşındaydı her şeyi gayet iyi anlıyordu. Annesine hak verdi o sıralarda ne demişti 'zamanla herşey hallolur.'

"Hadi çıkalım kızım. Misafirlerimiz gelmek üzeredir." Başını sallamakla yetindi genç kız. Allah'tan ona sabır vermesini istedi.

Salona geldiklerinde yengesi, Rojda suratında ki memnuniyetsizlikle oturmuş gelecek olan misafirleri bekliyorlardı. Dewran Ağa ise sedire kurulmuş iri taneli kehribar renginde ki tesbihini çekmekle meşguldü. İçeriye giren kızını ve karısını görmesiyle ayağa kalktı o sırada. Beğeni ile süzdü küçük ceylanını. Nasıl da güzel olmuştu öyle.

SAHRA [TÖRE] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin