"Küçük bir kızın arkasına bakmadan gitmesi sence doğru birşey mi?""Sizce bir hayatın bu kadar çabuk değişebilmesi doğru birşey mi" Cevabım sanki hoşuna gitmişcesine dudağının bir kenarı yukarı kalktı.
'Meğer gülümseyebiliyormuş bu adam.'
Bir süre yüzüme baktıktan sonra yavaş hareketlerle aramıza biraz mesafe koyarak yanıma oturdu. Ben hala benim neden yanıma geldiğini sorguluyordum kendi kendime.
"Neden geldiniz." Çok kaba bir giriş olabilirdi ama bunun yüzünden özür filan dilemiyecektim. Zaten o da bu cümlemle birlikte bana hafif kasları çatarak baktı.
"Benim kızımsın."bunu onkadar rahat bir ifade ile söylemişti ki. "Reşit değilsin farkındaysan. O yüzden her türlü benim yanımda kalmak zorundasın. Ki sen buna inkar edersin ona çok eminim." Evet inkar ederdim ama. Aması vardı işte. Eski evime asla dönemem. Bir süre arkadaşlarımda kalayım diyeceğim fakat arkadaşım olmadığından o şıkta eleniyor kafamdan. Ben kendi kendimle boğuşurken karşımdaki adam hala bana bakıyordu. Sanırım vereceğim cevabı bekliyordu.
"Sanırım inkar edilecek durumda değilim. Geliyorum yani" dedim kısık bir sesle. Onun duyduğuna bile şüpheliyim. Sanki bunu dediğimle gözünde kısa bir ışıldama geçti yada bana öyle geldi. Ayağa kalkarken bir yandan üstünü temizliyor bir yandan da konuşmaya devam ediyordu.
"Tamam o zaman. Akşama bilet almıştım zaten ben. Sende arkadaşlarınla filan vedalaşırsın ben seni alana kadar."
'Vedalaşacağın bir arkadaşın var mı cidden Dilek?' Ama bunu yansıtmayarak konuyu değiştirdim. Yoksa yanlışlığın her saniye yüzüme vuracaktı.
"Sizin eviniz Ankara'da değil mi ki?" Onlarda Ankara'da oturmuyorlarmıydı. Uçak bileti ne alaka?
"Biz İstanbul'da oturuyoruz Dilek. Ben senin için geldim Ankara'ya." Sadece başımı sallamıştım ona. Yeni bir aile derken yeni bir şehir çıkmıştı başımıza. Ben şimdi taşınırsam işten de ayrılmış olucam. 18 imde ayrıldığımda elimde para olaması lazımdı. İstanbul gibi koca bir şehirde nasıl bir iş bulacaksam artık. Birlikte kalkıp yine hastaneye doğru ilerlemeye başladık. Aslında profil olarak burnum ve dudaklarım benziyordu. Onun gözleri elaydı. Benimkisi ise köyü kahverengi. Tamam belki o ela gözleri bende olsaydı ona biraz daha çabuk ısınabilirdim.
Hastane odasına girdiğimizde eski annem ile o kızı sarılırken görmeyi beklemiyordum. Başımı başka tarafa çevirip babamın yanına oturdum.
'Baba filan hayırdır iki dakikada'
Doğru aslında ona bu kadar çabuk baba dememem gerekiyordu. Tamam onu tanımıyordum ama işte annem gibi 17 yıllık kızının karşısında yeni tanıştığı kızı ile sarmaş dolaş durmuyordu. Hayır bu kıskançlık değildi içimdeki duygu. Boşluktu. Hiçbir şey hissetmiyordum ona karşı.
"Sonuçlar herşeyi açığa çıkardı zaten." Sert ve bir o kadar düz sesiyle başımı babama çevirdim. Bana kısa bir göz atıp tekrar konuşmaya başladı."Dilek benimle geliyor zaten. Başka bir sorun varsa söyleyin." Bu adam nasıl bu kadar sert konuşabiliyordu cidden anlamıyordum. Tüylerim diken diken oluyordu.
"Ben zaten annemle kalıcam rahat rahat. O salaklarında yüzünü görmicem bir daha en çok ona seviniyorum."diyerek güldü. Başımı tekrar babama çevirdiğimde yüzünü buruşturmustu. Adam haklı sonuçta 17 yıl boyunca ona bak sonra dedikleri nankörlüğe giriyordu. Zaten davranışlarından şımarık olduğu belli oluyordu.
Fazla takmayarak konuşmaya başladım." Özkan bey işimiz bitti mi?."
"Evet." Sorgular bir biçimde bana baktı." Ne oldu?"
"Dışarda dolanacağım biraz." Elime telefonu alıp gidecekken kolumdan tutuldum.
"Nereye gideceksen bırakırım ben seni." Diyince kafamı sallayarak onayladım.
.........
Yaklaşık 3 saattir bir parkta oturmuş gelen geçeni izliyordum. Herkes mutluydu hayata karşı. Herkes yüzündeki gülümseme ile el ele dolaşıyordu. Tek benim mi hayatım her geçen gün kötüleşiyordu. Hayat birazcık mutluluğu çok mu görüyordu bana. Eğer biraz daha böyle düşünmeye devam edersem çıkmaza sürükleneceğimi biliyordum o yüzden banktan kalkıp eski evime doğru yürümeye başladım. Birazdan babam gelir diye düşünüp adımlarımı hızlandırdım.
Aslında ona baba demek bana çok garip hissettiriyordu. Bunca zaman baba diyebileceğim bir insan yoktu. Şimdi ise ona karşı sadece içimden baba demek bir tuhaf oluyordu. Umarım zamanla dışa vurabilirdim bu sözcüğü. Çünkü en çok o kelimeye ihtiyacım vardı galiba bu hayatta.
Evin önüne yaklaştığımda babamın arabasını gördüm. Bagajı açık olan arabaya baktım. Benim valizlerimdi onlar. Yavaş adımlarla ona yaklaştım. Adım seslerini duyunca telefonda olan başını kaldırıp bana baktı. Sonra tekrar telefonuna.
" Uçağa gel kalmayalım istersen. Ben valizleri aldım sende arabaya bin hadi." Önce ona sonra onca yılımın geçtiği eve baktım. Bir yanım ağrıyordu ama neden olduğunu bilmiyordum. Galiba bu kadar çabuk ayrılmak tuhaf geliyordu. Omuz silktim bu duruma. Zaten çok mutlu değildim diyerek kendimi avuttum.
...........
Şimdi ise uçaktan inmiş arabayla eve doğru gidiyorduk. Gerçekten çok sıkılmıştım. Aklıma gelen soruyla kaşlarımı çattım. Cidden niye bunu sormak niye hiç aklımıza gelmemişti.
"Özkan bey siz ne iş yapiyorsunuz." Sorduğum soruyla birlikte gözlerini yoldan ayırmayıp cevap verdi.
"Savcıyım"Şaşkınca açılan gözlerimle ona doğru döndüm.
"Bende diyorum bu adam niye bu kadar ürkütücü." Başını hızla bana döndüğünde bunu sesli söylediğimi anladım. Hızla ağzımı kapattım. Ki bu fazla yardımcı olmadı. Tekrar ona döndüğümde bir dudağı hafif yukarı kalkmışti. İçim az da olsa rahatladı. En azından kızmadı dedim kendi kendime.
Etrafa göz gezdirdiğimde güzel bir mahalleye girmiştik. Bizim mahallemiz gibi cansız değildi. Araba hızını azaltığında daha rahat insanları inceleyebilmiştim. Çevredeki insanlar konuşa konuşa konuşa yürüyorlardı. Yüzlerinde ki gülümseme mutluluklarını çok iyi gösteriyordu aslında. Yakınlarda ki park gözüme çarptı. Çocuk dolusu bir parktı ki sesler buraya kadar geliyordu. Araba durduğunda bakışlarımı babama çevirdim.
Yüzünde adlandıramadığım bir bakış olduğunda konuşmaya başladı.
"Yeni evine hoş geldin kızım."