2.Bölüm

41 9 3
                                    

Kendimi yine burada bulmuştum.ben buraya nasıl geliyordum?Kim getiriyordu? Bu iş gittikçe garipleşiyordu. ayağa kalkıp kapıya doğru yöneldim.Kapı bu sefer kilitliydi. Neyse en azından karnımı doyurmuştum.Kapının kilitli olması ve hiçbir şey anlayamamam beni sinirlendirmişti.Sinirle yatağın üzerindeki yastığı duvara fırlattım. Bir anda inanılmaz bir şekilde duvarda  gizli bir kapı aralandı. Şaşkınlıkla duvara yaklaştım. İçerisi merdivenlerle inilen bir kapıya açılıyordu. Hayatımda daha ilginç bir kapı görmemiştim, üzerinde sanki bir mesaj yazıyordu. Kapanmasın diye kapının önüne sandalye koyduktan sonra yavaşça içeri girdim. Heyecandan kalbim yerinden fırlayacaktı. Adımlarımı hızlandırıp merdiven basamaklarını indim ve kapıyı nasıl açacağımı düşünürken kapı kendiliğinden açılıverdi. Bir anlık gözlerim kamaştı ve kendimi bir anda... Ne? Olamaz! Yine aynı yerdeydim,aynı odada, yatağın üzerinde. Sinirden yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Sakinleşip tekrar oraya gitmek için elime bir yastık alıp duvara fırlattım. Açılmamıştı. Galiba geçen gün de şans eseri açılmıştı. Duvara yaklaşıp gizli bir geçit kapısı aradım ama en ufak bir iz dahi yoktu. Sonra duvarın her yerine vurmaya başladım.Eninde sonunda açılacaktı. Sonunda tahminim doğru çıktı kapı açılmıştı ve bu sayede nereye vuracağımı da öğrenmiştim. Kapının önüne sandalye koyup içeri girdim. Merdivenleri inip kapıyı açtım gözlerim yine kamaşmıştı. Bu sefer bir şey olmamıştı, buradaydım bir anda arkamdan kapı kapandı, çıkan sesle çığlık attım kimsenin duymadığı o çığlıklardan biriydi. kapı çok ağırdı ve açılmıyordu. Eninde sonunda yine o odaya dönecektin sonuçta...
Bulunduğum odayı incelemeye başladım. Oda denir miydi bilmiyorum ama bir odanın üç katı büyüklükte bir yerdi. Duvarlarda altın varaklar vardı. Koltuklar hem antika hem de altın var aklıydı. Koltuklar mor kadifeden yapılmıştı hayatımda daha gösterişli bir mobilya görmemiştim. İnsanın bakarken gözü kamaşıyordu. Koltukların yanında yine altın varaklı sehpalar vardı. Sehpalardan birinin üzerinde bir vazo vardı. Vazoda çini sanatı yapılmıştı. Duvarda bir tablo vardı evin duvarındaki tablolara benziyordu. Evdeki tablolar gibi Müthişti yalnız tablonun içindeki resim tabloyu yok sayarcasına kendini gösteriyordu. Bu odadaki her şey trilyonluktu.(...) Uzun zamandır buradaydım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum hatta hangi gündeyiz onu bile bilmiyordum ama benim şu an asıl şaşırdığım şey nasıl hala buradaydım? Burası güzeldi belki ama çok uzun süredir buradaydım ve çıkamıyordum.Buradan bir çıkış yolu bulmalıydım. Kapıya bir iki vurdum ama açılmadı
Uzun bir süre anahtar aradım ve aklıma tablolardan birinin arkasında olabileceği geldi. Gözümün bir yerden ısırdığı ama çıkaramadığım o tablolarınn arkalarına baktım. Evet bulmuştum, kaplumbağalı tablonun arkasındaydı. Hemen anahtarı alıp kapıya koştum, kapıyı açıp yukarı çıktım. Odaya vardığımda derin bir nefes alıp gizli geçidin kapısını kapattım.(...) Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Pencerenin kenarında durup dışarıyı izliyordum. Dikkatimi bulunduğum evin önündeki siyah limuzin çekti. Limuzinin ön kaportasına hafifçe yaslanmış siyah takım elbiseli bir adam vardı. Bu bana yemek getiren adam değildi. Adamın gözleri benim penceremi buldu. Bana dik dik baktıktan sonra gülümsedi. Bu kimdi? Beni tanıyor muydu? Adama ters ters bakıp pencereye perdeyi çektim, korkmuştum. Hiç tanımadığım bir adam bana bakıp gülümsüyordu. Sanki beni tanıyor gibiydi ama ben onu tanımıyordum. Yavaşça yatağa oturdum. Beynimi zorladım ama hala hiçbir şeyi çözemiyordum. Kapıya yöneldim kapı kilitli değildi. Odanın bulunduğu koridorun sonundaki kapı kapalıydı. Giripte göremediğim o odaya girmeye karar verip adımlarımı o odaya yönelttim. Kapıyı açtım. Kapının gıcırdamasıyla içeri girdim. Odaya girdiğim an müthiş bir koku geldi burnuma. Gül mü leylak mı bilmem ama çok tanıdık bir kokuydu. İçeriye girip kapıyı kapattım. Burası bir çalışma odasıydı. Ahşap masanın mükemmelliği antika olduğunu hissettirir cesine güzeldi. Ahşap sandalyenin oturma yeri yeşil kadifeden yapılmıştı. O da antikanın hayat bulmuş haliydi. Duvarda guguklu bir saat vardı. Saat 10.00'u gösteriyordu. Masada kalemleri inceledim sonra sandalyeye oturup bir ipucu aradım. Bu evin sahibinin kim olduğunu bulmak için çok iyi bir fırsattı. Masanın çekmecelerini karıştırdım. Bir evrak buldum, evrakta Burjuva  ailesinin kırk beş trilyonluk evi yazıyordu ve altında bu ev vardı. Evet bu evdi. Demek ki bu evin sahiplerinin soyismi Burjuvaydı. Burjuva soylu demek. İsimleri gibi soylu bir aileydi galiba. Peki kimdir bu Burjuva  ailesi? Eğer bir bilgisayar veya telefon bulabilseydim internette yazar kim olduklarını öğrenebilirdim.Kalkıp telefon vb. aramaya başladım. Çekmecede bir telefon buldum. Evet hemen internete Burjuva ailesi yazdım. Görselleri açtım. Ne ..! İnanmıyorum bu bendim Süleyman Burjuva ve eşi Kübra Burjuva yazıyordu. Ama nasıl olur bu evin önünde çekilmiş bir fotoğraftı ve Süleyman Burjuva bana yemek getiren kişinin ta kendisiydi. Şimdi o adam benim eşim miydi? Bu ev benim evim miydi?Ama nasıl olur?(...)

VaveylaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin