NEDENLER, NİÇİNLER

5.5K 34 5
                                    

                          Artık gün ışığından pek hoşlanmıyor. Gündüz iş ve sorumluluk demek. Bu da çevresine her şeyin normal olduğunu göstermek zorunluluğu. Ve bu ikisinden nefret ediyor. İnsan bazen normal olmayabilir, insan bazen sorumluluklardan yorulabilir. Ama, gel de bunu anlat merak potansiyeli yüksek olanlara. Gerçi pek umrunda da değiller. Yakın zamanda yaşadığı ufak çaplı bir felaket bunu anlamasını sağlıyor. Hangi biri gelip de yanında durmuştu ki şimdi sonucu merak ediyorlar. Bir film seyreder gibi uzaktan bakmışlar, yanında ilgilenmiyor gibi durmuşlar, olmadığında ise bol bol konuşmuşlardı hakkında. E doğru! El elin eşeğini türkü çığıra çığıra ararmış. Modern insan bir yönüyle aynen böyle. Diğer özellikleri de pek elle tutulur cinsten değil. Kendi dururken, bir başkasının rahat ve mutlu olmasını istemez. Her şey yolunda giderken bekler bir tersliğin çıkmasını ama, bunu da kendi içinde sıkı sıkıya saklar. Ve o beklediği an geldiğinde de yalandan üzülme halleri başlar. Oysa içinden sevinir çıldırırcasına. Hiç aklına gelmez ki kendi hayatının da yıkımları olmuş ve olacaktır. Bu içten olmayanlara, seyri sevenlere bir şey ispatlamak zorunda da değil. Sıra kendine gelmişti, olanlar olmuş ve sonuna kadar da yaşamıştı. Hem de kaçmadan, kendini aldatmadan, zayıf insanlar gibi eğilip bükülmeden dik durmaya çalışarak. Oldum olası sevmezdi aciz insanları ve illa bir başkasına ihtiyaç duyanları. Bellediği üzere yaşam bir savaştı ve kendi ayakları üzerinde durabildiği sürece kazanacaktı. İlk başlarda o çok zor gelen yalnızlığı da kabullenip sinesine basmıştı ya, yeter. Öncekinden daha güçlü olacağından emin. Bu çeliğe çifte su verilmesine benzer. Bir ateşe bir suya; bir iyiye bir kötüye. Yoksa kim istemez her şeyin yolunda gitmesini?! Sözüm ona gelişen insanın amansızlığında, özünü kaybetmeden var olabilmek asıl sorun. Olduğun gibi olmak, başkalarının beklediği gibi olmak değil zafere ulaşmak. Bunları düşündükçe, o ana dek yaptığı tüm hataları bir bir tespit ediyor acı acı. Yaptıklarının değerinin bilineceğine inanmak, belki de en azap vereni. Sonunda aldığı ''Bana yaranmana gerek yok!'' karşılığı, bu halin en acımasız tanığı. Ama, kendini teselli etmesini öğreniyor zaman içinde. İyi niyetim, sevgim, acemiliğim diyor ve göz yaşlarını bir daha akmamak üzere siliyor. Bu kabullenişin ardından daha rahat ve daha huzurlu hissediyor. Ben insanım, hata yapma payım mutlaka var, diye düşünüyor. Önemli olan bu yanlışlardan olumluya giden yolu bulabilmek. Ne yapayım ben iyi olarak dünyaya gelmişim. Bu yüzden de karşımdakini kendim gibi bilirim, ona inanırım Bu da ikincil önemli darbeyi almasına yol açıyor. Hiç bu kadar canının yanmadığını düşünüyor o güne dek ama, akıllanmak için de bunun gerekli olduğuna kanaat getiriyor. Bir müddet sancılarını saracak, nefes alacak ve kaldığı yerden yeniden ve daha güçlü olarak yürüyecek. Bu kendini dinleme ihtiyacı da yalnız kalmaktan geçiyor. Herkes gibi yaşamını devam ettirmek için çalışmak ve çalışırken de akışa uygun görünmek mecburiyetinde. Yoksa her şey daha kolay olurdu. Kapanırdı evine sonrası kolay. Sonsuza dek kanayan yara vardır elbet ama, değiyorsa karşısındakine. Buna da şükür ediyordu ki karşısındaki çabuk unutulmayı hak ediyor. Hatta, unutmuştu bile onu. Canını acıtan, iyinin aptal yerine konması, bu halin öfkesi. İşte o öfke boğazına takılıp dert oluyor kalbine ve ruhuna. Bu çaresiz bir illet de değil! Kendine güveniyor ve bunu yaşamında itici bir güç haline getirmekte kararlı. Sadece zamana ihtiyacı var. Yaşanmışlıkların unutulması ve özüne kavuşabilmesi için. 

                           Aklından geçenleri silmeye çabalasa bile, bunun da bir sürece ihtiyacı var. Sabırsızlıkla karanlığın çökmesini beklemişti gün boyu çalışırken. Bu, pek de kolay olmamıştı. Etrafında sözüm ona yapılan gizli konuşmaların, imalı bakışların hep farkında. İnatla duymadı, görmedi hiç birini. Sadece çıkış saatini bekledi. Mart ayının o soğuk gününde yaşadıklarından dolayı daha da buz tuttu içi. Sakinliğini ve sessizliğini korudu. Ve iş yerinden çıktığında garip bir mutluluk duyumsadı kalbinde. Hiçbir şey yolunda olmasa da bu özgürlük pek iyi gelmişti gerilmelerine. Eve gitmeden ufak bir alışveriş yaptı. Günlerdir doğru düzgün beslenmediğini bilse de bunun için şu an bir şey yapamıyor. İçimden gelmiyor dedikleri bu olsa gerek. Sigara ve kahve dışında bir şeye ihtiyacı yok. Dört haftadan beri süren bu durum bir süre daha böyle gidecek. Ta ki içindeki öfke azalana kadar. Eve geldiğinde ilk işi duşa girmek oluyor. Sanki dış dünyanın tüm pisliğinden arınıyor gibi oluyor. Bu duygu da yeni ortaya çıkmıştı varlığında. Tenin yanı sıra ruhu da temizleniyor gibi. Üzerinden çıkarıp rast gele bıraktığı kıyafetleri, dağınık ve yerde. Onları toplamayı bile hali yok. Bir kahve hazırlıyor kendine. Tadını çıkara çıkara kahveyi yudumlarken, sigarasını da yakıyor. Aklına gelenler ile acı acı gülüyor. İşte bir anda formuna kavuşmuştu. Öncesinde aylardır veremediği kiloları bir bir kendini terk edip gitmişti. Artık istediği her kıyafeti giyebilir. Hatta fazlasını verdiğinin de farkında. İçine girmeye zorlandığı pantolonların içini dolduramıyor bile. Sonra birden ciddileşti. Sessizliği çok seviyordu artık. Gülmesi ve bitince derin derin dinledi çevresini, çıt çıkmıyordu. Daha mutlu olduğunu düşündü ardından. Kahvesini bitirince kanapeye uzandı, gözlerini kapadı. Aynı anda zihninde bir soru çınlamaya başladı:''Bundan sonrası nasıl olacak?'' Düşündü, düşündü bir şey bulamadı çünkü, kendi de bilmiyordu ki... İlk karaltının ardından gecenin koyusu teşrif buyurdu aleme. Işıklar kapalıydı ve yine öyle kalacaktı. Sokak lambalarının cılız feri bile fazla geliyordu kadına. Uzun süre kıpırdamadan uzandığı yerde hareketsiz kaldı. Bir şeyler yapması lazımdı ama, ne? İçindeki kızgınlığı kökünden söküp atacak bir şey yapmalı. Bir başınaydı çünkü, yapmacık ilgileri olan, yalancı arkadaşlar istemiyordu. Bu yaşadığı her neyse tek başına yaşamalı, tek başına sindirmeli. Gelen aramalara bile yanıt vermiyordu günlerdir. Daha önce kendini umursamayanlar, şimdi neden girsin ki hayatına?! Aslında onlar sayesinde öğrenmişti kuvvetli olmayı. Kendini getirdikleri bu zirveden sonra her birine ayrı ayrı şükranlarını sunmalı hatta. Belli belirsiz aydınlıkta uzandığı yerden doğruldu. Arkasına yaslandı, dizlerini karnına doğru topladı ve bir süre de böyle kaldı. Alaca karanlıkta salondaki eşyaların detaylarını görmek için zorladı gözlerini. Kendince bir oyun bulmuştu sanki, bir zaman da böyle oyalandı. Yaşamını yargılamayan, beklentisi olmayan, ön yargılardan uzak birileri var mıdır acaba yaşadığı şehirde? Saçmaladığını düşündü sonra. İnsanların çoğunun sorgulama ve yargılama isteği epey fazla. Hani o genelden ayrılmış birkaç kişi bulabilir mi? Bunu ancak kendisini hiç tanımayan biriyle konuşursa gerçek edebilirdi. Kendini tanımayan bir kişi!... Masanın üzerinde duran bilgisayarına takıldı gözleri. Yerinden hızla kalktı, sabırsızlıkla çektiği sandalyeye oturdu, bilgisayarını açtı. Daha önce hiç yapmadığı bir işe kalkışmıştı, kendini tanımayan birini ya da birilerini bulmak. Arama motoruna bulunduğu şehrin adını yazıp arkadaşlık sitelerini keşfe çıktı. Ne kadar çok varmış diye düşünmekten kendini alamadı. Boşa harcadığı on üç yılda meğer neler olmuş. Bu tür şeylerle ilgilenmediği için haberi bile yok. Site isimleri üzerinde gözleri gezinip duruyor ve sonunda birini seçiyor, üye oluyor. Girdiği an bir süreliğine afallıyor. Bir anda mesaj kutusuna mesajlar gelmeye başlıyor. Hepsinin isimleri gerçektekiyle ilgisiz. Sanalın şüpheli insanları içinde gezinmeye başlıyor. Önce gelen mesajları okuyor ama, hiçbirine cevap vermiyor. Profillere giriyor. İlginçtir ki her biri mükemmel özelliklere sahip. İyi de o zaman burada ne işleri var? Gerçek olmadıkları öylesine belli ki! Maksat zaman geçirmek olunca ne fark eder? Eğlendiğini de fark ediyor. Bir sürü değişik insan, bir sürü fake. Ne de süslü cümleler kurulmuştu bir kısmında! Yine ilginçtir ki her biri de hayatın haksızlığına uğradığını iddia ediyor. Yüzüne manidar bir gülüş yerleşiyor kadının. Ve bu insanların her biri başka bir dünya ama, hangisi iyi hangisi kötü belli değil. Bu belirsizliğin getirdiği ürperti bilinmezin davetini de arttırıyor. Mesajları okumaya devam ediyor. Bir tanesi oldukça gerçek görünse de henüz cevap yazacak cesareti yok. Ama o, bir şeyleri hissetmiş gibi yazmaya devam ediyor.

-''Merhaba''

-''Hala yanıt vermemekte kararlı mısın?''

-''Bekliyorum hala''

Bu cümleler çekincesini arttırıyor kadının. Acaba kendini tanıyan biri mi? Ama, bu da olası değil. İlk defa burada ve herkes gibi kendi adını kullanmıyor. Aniden gelen bir korku ile elini çekiyor tuşlardan. Ama mesajlar devam ediyor, hiçbirini açmıyor. Kullanıcı adını aklında tutmalı ki bir daha yazarsa anlayabilsin. ''Karanlık'' adını okuyunca donuyor yerinde. Karanlığı bekleyen, seven birisi için çok anlamlı bir eşleşme. Bu tanımadığı alemin risklerini kestiremediği için çıkıyor sayfadan. Kimseyi yakınında istemiyor ama, aynı zamanda kendini anlayabilecek biriyle de konuşmak ihtiyacı taşıyor kadın. Daha önce hep aklı ön planda olmuştu.Bu sefer ruhuyla, iç sesiyle karşılamak istiyor hayatına yeni gelecek olanı. Bu kendisiyle yaptığı bir anlaşma oluyor o an ve sonrası için. Bu değişiminden memnun yeniden uzanıyor kanepeye ve düşünmeye başlıyor. Hislerine güvenerek aklında bir erkek canlandırmaya başlıyor. Israrlı mesajların sahibi. Gözünü ilk yumduğunda sarıya dönük kumralın hakim olduğu gür saçların çevrelediği bir yüz beliriyor karşısında. Bakışları biraz hınzır ve cesur. Bu tespitten rahatsız oluyor, gözlerini açıyor tekrar karanlığa ve canlanan görüntü yok oluyor. Yeniden kapatıyor gözlerini. Bu sefer buğday tenli, hafif dalgalı kahve saçlar ve düzgün hatlara sahip bir erkek yüzü canlanıyor karşısında. Bu oyun gibi bir şey ve oldukça keyifli. Sanki dünyadaki tüm erkekler kendine ait gibi. Zapt edemediği bir kahkaha atıyor. Bu kadar çok olurlarsa, sıkıntıları da çok olur. Dertsiz başa yeni gaileler gerekmez, deyip saati hatırlıyor, yarın yine erkenden işe gitmesi lazım ve çevresine verdiği aynı izlenimi devam ettirmeli. Nedensiz bir güven yerleşiyor varlığına. Oldukça rahatlatan bir his. Uyumalıyım, diye düşünüyor ve yatağına uzanıyor. Aynı sıkıntıları yaşamamakta kararlı. ''Benden akıllı olmadığı sürece hiçbirinden korkmuyorum.'' diye devam ediyor düşüncelerine. Hem acele etmek de anlamsız. Yarın akşam devam ederim yeni arkadaşlarımı tanımaya. Ve kendini oyalayabilmenin, unutmaya yönelebilmenin hazzında aylardır ilk defe kolayca uykuya dalıyor...

KARANLIĞA SARILMAK (+18) TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin