Perta

646 44 19
                                    

Not: Bölüme geçmeden önce söylemek istedim; yorum yapan, okuyan, oylayan, göz atan herkese çok teşekkür ederim. Sizler sayesinde yazma isteğim arttı. Her türlü eleştirilerinize açığım . Umarım bu bölümü de seversiniz :)..

"Baba, daha ne kadar yürüyeceğiz? Çok yoruldum." diye halsiz bir sesle söylendi Diana.

"Şimdi duramayız tatlım. Açıkta olmamalıyız." dedi Richard. Bunu düşünmesi akıllıca bir hareketti. Savaş sonrası taş üstünde taş kalmadığından dolayı saklanacak yer bulmak veya sırtını koyacak bir duvar bulmak zordu. Fakat geceyi güvenli geçirmenin en iyi yolu bir yere sığınmaktı.

Hava kararmaya başlamıştı. Bu Richard'ı çok korkutuyordu. Eğer kalacak bir yer bulamazlarsa açıkta ateş yakmaları gerekecekti. Bu da bir hayli tehlikeliydi.

"Biraz hızlanmalıyız" dedi Richard. "Biliyorum tatlım yoruldun. Ben de yoruldum. Ama açıkta kalmamalıyız."

Yorulmuş olan Diana, istemediği halde başını sallayarak onayladı. Babasının endişesini anlayabiliyordu. Richard, çaresizce etrafa bakarak geceyi geçirebilecekleri bir yer arıyordu. "Orada bir araba var." dedi eliyle, yanmış ve çökmüş arabayı göstererek.

"Sanırım bu geceyi açıkta geçireceğiz. Ben nöbet tutacağım. Sen, arabanın arkasında küçük bir ateş yak."

Diana, çantasından şişesini çıkarttı. Havanın sıcaklığı suyu da ısıtmıştı. Böyle ılık bir suyu içmek istemese de buna mecburdu. Uzun yol yürümek onları gerçekten yormuştu.

"Baba sen de yorgunsun. Nöbeti değişerek yaparız." dedi Diana. Yaşam koşulları onu olgunlaştırmıştı. Richard, kızını böyle güçlü görünce mutlu oluyordu. "Tamam öyleyse ilk nöbet benim." dedi tatlı bir gülümsemeyle.

Diana, küçük ateşin yanında uyumaya hazırlanırken, Richard etrafı kontrol ediyordu. Gözleri çökmüş, yorgun, ayakları şişmişti. Uyumaması gerekiyordu ama gözlerini kapatmaktan kendini alıkoyamıyordu. Hava zifiri karanlığa dönerken, Diana'nın yaktığı küçük ateş biz buradayız der gibi parlıyordu. Richard ise yorgunluğuna yenik düşmüş ve uyuyakalmıştı.

"Hey uyanın!" diye fısıldadı bir ses rahatsız etmek istemiyormuş gibi.

Richard hızlı bir şekilde kalkıp bıçağına davrandı. Karşısındaki, genç, uzun saçlı ve orta boylarda bir erkekti.

"Hey hey hey sakin ol dostum. Ben sadece..."

"Kimsin sen?" dedi Richard. Diana gözlerini açıp babasını görünce hemen kalkıp arkasına geçti. "Dostum ben sadece sizi uyandırmak istedim...Be-ben Jackson. Benim yerime başkası gelseydi sizi öldürebilirdi." Gerçekten de öyleydi. Zaten kötü birisi olsaydı sabahı göremeyebilirlerdi. Richard, bıçağı yavaşça indirdi. "Nereye gidiyorsun? Neden buradan geçtin?" diye sordu Richard. İçinde onunda kuzeye gittiğini istermiş gibi bir his vardı. "Dostum, kuzeyde Perta Kasabası var. Ben oradan geliyorum. Topluluğumuz için bir şeyler arıyordum." dedi Jackson. Richard, Diana'ya baktı ve gülümsedi. Sonunda açlıklarını ve susuzluklarını giderebileceklerdi. "Aslında yeterince insanımız var ve yeni insanlar alamıyoruz. Erzağımız az. Ama senin küçük bir kızın var. İsterseniz benle gelebilirsiniz. Sizin için şerifle görüşebilirim." Richard ve Diana o kadar mutlu olmuşlardı ki yeni insanlar görecek olmaları onları heyecanlandırmıştı. "Gerçekten çok seviniriz. Sizinle geliyoruz." diye cevap verdi Richard. "Tamam o zaman, kasabamız çok uzakta değil. Bugün içerisinde orada oluruz. Hadi gidelim."

Onlarca kilometrelik yolu boşuna yürümemişlerdi. Kızının güzel bir hayatının olacağını düşündükçe yüzünde bir gülümseme oluşuyordu. "Yolumuzun üzerinde yıkılmış bir köprü var. Orada biraz dinlenebiliriz." dedi Jackson. "Peki senin adın ne dostum?" diye sordu. "Ah, ben Richard. Buda kızım Diana."

Çantasından bir parçacık çikolata çıkartıp Diana'ya uzattı. Diana babasına masum masum baktı. Küçük bir çocuk için çikolata vazgeçilmez bir zevkti. Richard gülümseyerek, alabilirsin anlamında kafasını salladı. Diana çikolatayı alır almaz ağzına attı. Acıkmış olduğu çok belliydi.

"Bir şey unutmadın mı Diana?" diye seslendi Richard uyarır bir sesle. "Teşekkür ederim Jackson." dedi Diana. Çikolatayı o kadar çok sevmişti ki etkisi altında kalmıştı. "Kasabaya vardığımızda daha fazlasını yiyebilirsin küçük kız."

Diana'nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bir an önce oraya gitmek istiyordu. "Burada biraz duralım. Bir bu kadar daha yolumuz kaldı. Enerjimizi toplamalıyız." dedi Jackson. Köprünün duvarına yaslanmışlardı. Richard bitkin bir haldeydi. Ayakkabılarını çıkartıp uzandı. Diana ise hâlâ çikolatanın tadını damağında hissediyordu. Richard derin bir nefes aldı. Rahatlamış ve devam edebilir hissediyordu. Hava sıcak ve nemliydi. Tişörtü üstüne yapışıyordu. Soğuk duş almak için sabırsızlanıyordu. "Hey Richard, saklanın." diye fısıldadı Jakson. Richard arkalarına baktı ve bir kaç motosikletli gördü. Diana büyük taş parçalarının arkasına saklandı. Richard ise köprü ayağının arkasında onları izliyordu. Motosikletliler hızlıca geçti gitti. "Kim bunlar?" diye sordu Richard. "Onlar yağmacılar. Kasabamıza gelip bizden erzak alıp giderler. Belli yerleri yoktur." dedi Jackson. "Bir şey yapamıyor musunuz?"

"Maalesef hayır. Çünkü daha fazlası var. Eğer onlarla tartışmaya girersek bu bizim için iyi olmaz." Bu yeni dünyanın düzeniydi. Zalimler ve acımasızlar istediklerini yaparlar, zayıflar ise onlara boyun eğerdi. "Yolumuza devam edelim. Kasaba dışında yakalanmamalıyız."

Güneş, yerini yavaş yavaş Ay'a bırakırken, kasabaya gelmek üzerelerdi. "Bakın işte orda." diye bağırdı Diana. Kasabanın girişini görmüştü. Richard kızının sabırsızlığının nedenini biliyordu. Çikolata yiyecek olması ve özellikle yaşıtını görme isteği onu heyecanlandırıyordu.

Girişte, eski ve taştan bir kulübe vardı. Richard etrafa bakınırken, kulübenin duvarındaki yazı dikkatini çekti.

"Ölü Dünya'ya hoş geldiniz."

2074, Ölü DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin