"Gökkuşağı."
-
Jeongguk'un Ağzından
Ufakça atıştıran yağmurdan korunmak için mavi ve yeşil beneklerle süslü şemsiyenin altında duruyorken, ellerimi mor renkli yağmurluğumun cebine sokmuştum. Hava soğuktu, burnum kızarmış olmalıydı ve şemsiyenin sahibi Taehyung; ellerinin üşüdüğünü biliyor olmama rağmen ne kadar ısrar edersem edeyim kulbu ondan alıp biraz da olsa tutmama izin vermiyordu.
Kendi ördüğünü bildiğim bir bereyle örtmüştü kahverengi tutamlarını, saçları arasına karışan ve kulaklarına doğru inen bu siyah-beyaz bere onu o kadar ufak göstermişti ki lisede ikinci senesini okuyor değil de daha çok ortaokula gidiyor gibiydi. Normalde aramızdaki boy farkı da fazla değildi, yine de ayağındaki beyaz yağmur çizmeleri ve boynuna çapraz taktığı çantasıyla birlikte ilk kez bu kadar küçük geliyordu gözüme.
Konuşmuyorduk pek, şaşırılacak bir durum değildi. Onunla son mesajlaşmamızın ardından arka bahçede buluştuğumuzda ve çimenler nemli olsa bile orada öyle oturduğumuzda da pek konuşmamıştık mesela. Anlamıştım ama, genelde neden olduğunu bilmediğim bir şekilde onu anlayabiliyordum. Kelimelerle aram çok iyi değildi, konuşmaktan da nefret ederdim ama o da benim sessizliğimi anlıyordu ve bunun bana hissettirdikleri hakkında düşünmeyi hep erteliyordum. Bu huyumdan nefret ediyorum.
"Gökkuşağı açar mı sence? Dün çok heveslendim ama açmadı, çünkü kaç gündür güneş çıkmıyor!" Mızmızlanırcasına konuştuğunda ve büzdüğü dudaklarıyla birlikte bana döndüğünde gözlerim kırpıştı. Reddetmek yorucu, Taehyung çok güzel.
"Açmaz bence." diye basit bir cevap verdiğimde ve ısındığını hissettiğim yanaklarımın içlerini ısırdığımda ofladı. Gökkuşağı açmayacak diye canının bu kadar sıkılmış olmasına inanamadım ilk başta, büzülü dudaklarını taklit ettim. Sonraysa aklıma bir fikir geldi, biraz etrafa bakınıp oyalandıktan sonra boğazımı temizledim. Yapabilirdim, çünkü böyle olmazdı artık. Bu kadar ilerlemişken, bunca şey konuşulmuşken kendimi geriye çekmeme gerek yoktu.
"Ablam, vitray almıştı. Ne olduğunu biliyor musun?" Sesimle birlikte heyecanlı bakışları bana döndü, "Elbette biliyorum, çok güzel!" diye şakıdı adeta.
Onun heyecanının bana da bulaştığını hissettim ve o heyecanla birlikte ilk kez binlerce kez üstünde düşünmeden hareket ettim. Bedenim usulca ona yanaştığında ve titreyen parmaklarımla birlikte şemsiyeyi tutan parmaklarını çevrelediğimde, gözleri yavaşça birbirine ne kadar da yakıştığını düşündüğüm ellerimize döndü. Temasla, yüzünde ufak bir gülümseme yeşerdi; eğdiği başını kaldırmadan sadece gözleriyle bana baktığındaysa ancak nefesimi tuttuğumu fark ettim. Taehyung öylesine güzeldi ki, yaşamak için nefes almak yerine ona bakmam yeterliymiş gibi hissettiriyordu.
Kıvrık kirpikleri, bazı günler gözlerinin çevresini süsleyen minik taşları, yüzünde çıkan birkaç sivilcenin üzerine yapıştırdığı yıldızlı, kirazlı ya da farklı şekilli stickerları, bal köpüğü saçları ve onları tutturduğu çıtçıtlı tokaları, rengarenk olan kıyafetleri... Sanki bu dünyadan değilmiş gibi.
Her bir mimiğini özenle izlerken, her bir kelimesini kaçırmamak adına pür dikkat dinlerken, temastan pek hoşlanmamama rağmen onunla ufak bir etkileşime bile heyecanlanırken; aslında nasıl da ondan hoşlandığımı fark ediyordum. Ve bu farkındalık başlarda beni korkutuyor olsa bile şimdi o kadar huzurla dolduruyordu ki içimi, bazen göğüs kafesime sığmamaya başlıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/231933270-288-k183891.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
be by my side
Fanfictiongazoz kapaklarından rozetler ve örgü kazaklar... -270221 [texting+düzyazı]