5

853 120 55
                                    

"Bir çift converse."
Jeongguk'un ağzından

Öğle arası, başım masaya yaslı bir şekilde uzanıp pencereden dışarıyı seyrediyordum. Hava bozuktu, yağmur yağmaya hazırlanıyor gibiydi ve kasvetli gökyüzüyle birlikte gelen kirli bulutlar, bunu doğruluyordu.

Blok yapılan fizik dersinden çıkmıştık daha yeni, başım ağrıyor ve göz kapaklarım kapanmayı diliyorlardı. Gece, kaburgalarımdaki ağrılar yüzünden istediğim ve rahat olacağım pozisyonu bir türlü bulamamıştım ve uykusuz kalışım nedeniyle bu hâldeydim şimdi. Tek dileğim, günün çabucak kapanması ve eve bir an önce varabilmemdi.

Dışarıda dolanan ve okulun geniş sayılabilecek bahçesinde volta atan kızları, basketbol oynayan oğlanları seçebiliyordum. Taehyung da oradaydı, bir anda ortadan kaybolmadan önce yaptığı şey çimenlere oturmak ve tıpkı benim gibi etrafı izlemekti. Şimdiyse nerede olduğunu bilmiyordum, tahmin de edemiyordum. Tek yapabildiğim kapanmak için dilenen göz kapaklarımı örtmekti.

Bugünün yorucu geçeceğini biliyordum, bu lisede üçüncü senem olsa bile diğerlerine göre yoğun olan temposuna alışmakta hâlâ zorlanıyordum. İstediğim şey her haftanın başında sınavlara girmek, bu sonuçların da aileme yollanması değildi. Hayal ettiğim lise hayatı en başından bu şekilde değildi hatta ama ne istediğimiz gibi oluyordu zaten?

Boş olduğunu bildiğim sınıfta birkaç yüksek olmayan adım sesi yankılandığında az önce kapanan göz kapaklarım titreşti. Kimse, yanıma yaklaştığını, hatta birkaç adım kala durduğunu hissettim. Daha sonra uyuduğumu düşünmüş olarak ki gidecek gibi oldu lakin ben gözlerimi araladım ve tanıdık ayakkabılarla karşılaştım. Bebek mavisi bir çift converse, beyaz bağcıklar, kirlenmiş ayakkabı burunları ve kumaş parçasının üzerine çizilmiş ufak, beyaz papatyalar...

"Uykunu bölmek istemedim, özür dilerim." diye bir mırıltı duyduğumda baştan aşağı emek kokan bu sevimli ayakkabılarda olan bakışlarım, sesin ve aynı zamanda da ayakkabıların sahibine çıktı. Dolgun dudakları, yüzüyle orantılı burnu ve artık kaçınılmaz bir şekilde gözlerini örten kâkülleri ile Taehyung karşımdaydı, bakışlarında suçluluk kırıntıları vardı.

"Hayır." diyebildim sadece. Onun bu utangaç ve en derinlerimde yaşadığım duyguları dahi biliyormuşçasına parlak olan gözlerine alışmak zordu benim için. Elim ayağıma dolaşmış gibi hissettiriyordu, nedensiz bir şekilde kendimi saklamak istiyordum. Jae onunla ilgili konuşmak istediğinde, sorguya çekilmiş gibi hissetmekten de alıkoyamıyordum kendimi. "Uyumuyordum. Ben, sadece gözlerimi dinlendirmeye çalışıyordum."

Kirpikleri birbirine kenetlenip ayrıldı ve dudaklarında ufak bir tebessüm peydahlandı. Gülümseyişiyle birlikte dolgun et parçalarının gerildiğine ve çıkık elmacık kemiklerinin yükseldiğine şahit oldum. Taehyung'un yanındayken ya da onun gözleri benim üzerimdeyken omuzlarıma binen bu utanç yüklü hırkayı taşımakta zorlanıyordum. Onunkiler gibi kaçırmaya başladığım gözlerime, yakın arkadaşlık kurmak istiyor olmama rağmen çekingenliğinden bir şey kaybetmeyen tarafıma da anlam veremiyor oluşum başımı ağrıtıyordu. Bundan istemsizce korkuyorum, alışık değilim. Daha önce böyle bir şey hissetmedim.

Masadan destek almaya çalışarak doğrulduğumda belime kadar vuran ağrıya rağmen yüzümü ekşitmemeyi, onu endişelendirmemeyi denedim. O ise cevabıma "Sevindim." diye karşılık verdi. Şimdi daha canlıydı sanki, bakışları ilk defa direkt gözlerime odaklıydı ve onun gözlerine tam anlamıyla bakma şansını daha yeni yakalamış birisi olarak söylüyordum ki bu kadar berrak olmalarından ötürü karnım kasılıyordu. Sıcacık bir kahve tonuydu irisleri, göz bebekleri ufalıp büyüdükçe farklı anlamlar yüklüyordum bakışlarına. "Felix ve Youngho'yu kantine yollayıp onlarla gitmediğini görünce tek başına sıkılacağını düşündüm. Sana eşlik etmek istedim, sen de istersin değil mi?"

Bu sefer gözleri kırpışan bendim. Parmaklarım, tahta sandalyemin kenarlarına geçerken ve dudaklarımı hafifçe ısırırken başımı salladım. "İsterim, isterim tabii ki."

Birkaç saniye daha bakıştığımızda sıranın etrafında dolandı ve yanıma, Felix'in ceketini astığı sandalyesine yerleşti. Çekingen bir şekilde dirseklerini sıraya koyup çenesini de avuçlarına yasladığında öylece onun yan profilini izledim, o ise tahtaya bakmayı sürdürdü. Tekrar başa döndük, diye geçirdim içimden. Az önce gözlerini kaçıran ben, ısrarla bana bakmayı sürdüren oyken şimdi tam tersiydi. Olması gerektiği gibi, onu izleyen ve onu anlamaya çalışan benim. Taehyung'u tanımak istiyorum, neden bilmiyorum ama onunla ilgili ayrıntıları öğrenmek istiyorum.

"Dün arkadaşlarından birisiyle tanıştım, biliyor musun?" diye başladığında istemsizce gerilen kaslarımla birlikte yüzünde dolanan bakışlarımı omzuna indirdim. "Profilim keşfetine düşmüş, ortak çok fazla takipçimiz olduğu için sanırım."

"Evet." dedim, kendimden beklemediğim bir heyecanla. Belki de foyamızın ortaya çıkacağından korkmuş olduğum içindi bu ani yükselişim ama yaptığımız hiçbir şey de yoktu aslında. "Jae söyledi, anlattı yani. Gerçekten de keşfetine düşmüşsün. Hatta mavi gömlekli resminmiş, gömleğini çok beğenmiş olmalı ki seninle konuşmak istedi."

Başını usulca bana doğru çevirdiğinde kıkırdadığını duydum. Titreyen omzu ve göğsü yüzümün nedensiz bir şekilde yanmasına sebebiyet verdiğinde kavradığım sandalyeyi daha da sıkı tutup dudaklarıma baskı uygulamaya devam eden dişlerimi serbest bıraktım. Gülmesine şaşırmıştım, Taehyung'u güldürmüş olduğumu fark ettiğim her an bu kadar şaşıracak mıydım bilmiyorum ama şimdilik şikayetçi değildim bundan.

"Evet, satın almak istedi ama bunu ticarete dökmediğimi anlattım ona. Biyografimde bir link var, açtın mı bilmiyorum, orada okuduğum okulun adı da yazıyordu ve oradan muhabbet açıldı işte. İyi birisine benziyordu, aynı zamanda da eğlenceli. Sevdim onu, çok uzun bir sohbet etmedik ama arkadaşlığı zevkli olmalı."

Gözlerim kırpıştığında yüzümü ona doğru çevirdim. Şimdi yüz yüzeydik onunla, o perçemleri arasından benim yuvarlak kürelerime bakıyorken yutkundum. Taehyung bana bir şeyler yapıyordu ama ne yapıyor olduğunu bilmiyor olmam, canımı sıkıyordu. Öğrenmek istiyorum, bunu da öğrenmek istiyorum.

"Böyle insanları mı yakın ve iyi buluyorsun?" Kaşları hafifçe kalktığında ve dudakları büzüldüğünde, "Nasıl insanları?" diye sordu. O an, çok kısa bir süreliğine gözlerim büzülmüş dudaklarına kaydı. Bu mimiklerini ilk defa görüyordum.

"Jae gibi olanları. Yani, bilirsin işte sıcakkanlı mı demeliyim? Evet, sanırım uygun kelime bu. Sıcakkanlı insanları mı yakın hissedersin kendine?" Havalanan kaşları eski hâline döndüğünde gülümsedi tekrardan. Yine gülümsettim onu.

"Neden soruyorsun?" Omuzlarımı silktim, o ise yanaklarını şişirdi ve onları desteklemeye devam eden avuç içlerini tıpkı benim gibi sandalyenin kenarlarına yasladı. Gözlerini, gözlerimden çekip ayakkabılarına indirdiğinde sandalyenin yüksekliği yüzünden yere temas etmeyen ayaklarını salladığını gördüm. Sevimli...

"Seninle iyi anlaşmak istiyorum, Taehyung. Ben, ben senin için sadece sınıf arkadaşı olmak istemiyorum. Bu yüzden nasıl insanlarla arkadaşlık kurmak sana iyi hissettirir bilmem gerek."

-
çok tatlı değiller mi🙄
sinir oluyorum buradaki taekook'a, yemek istiyorum çünkü ikisini de

be by my sideHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin