Son 4 yıl.

34 3 0
                                    

Zamanın önemi yoktur bazen... Durur, nefes bile alamayız. Kırıldığımız, toparlanmaya gücümüzün olmadığı zamanlardan bahsediyorum. O gün de tam böyleydi. Zaman durmuş, sessizlik hakim...

İstediğim üniversiteyi kazanmıştım, büyük bir mutlulukla oturdum o masaya. Psikolog olabilmem için son 4 yıl... 'Psikolog, İzem Kaya'. Bekle beni Ege Üniversitesi! Annem ve babam önemli bir şirketin sahipleri, bilirsiniz patronlar egoist olur. Annemler; sevgisiz. Her zamanki gibi yemek masamızda alıştığım, kasvetli bir hava vardı. Muhtemelen öğrenmişlerdi, abim sırıtarak bakıyor, babam yüzüme bile bakmıyor, annem beni öldürecekmiş gibi. Elimde olmadan bağırdım;
"Ben gidiyoruum!" çıt çıkmadı. Nefes alışlarını düzenledi annem ve yutkundu;
"Gideceksin, öyle mi, İzem hanım gidecek?!" Kaşığını ve bıçağını masaya bıraktı, gözlerini gözlerime dikti o an yüzümdeki mutluluk söndü, bu kadar ileri gidemezlerdi, hayallerimi biliyorlardı, yapamazlardı bunu bana. Başımı salladım 'Evet.' anlamında. <Devam etti;
"Ha-ha-ha, küçücük boyunla gerçekten başka bir şehre gidebileceğini mi sanıyorsun? Hayır, yıkılırsın. Sen benim kızımsın ve beni dinleyeceksin. Bu kadar düşmanım varken seni yalnız bırakamam. Ee, İstanbul'dan başka bir şehirde yaşayacak da değilim. Yani gidemezsin!" Bir şeyler kırıldı içimde. Nefes alamadım, yüzündeki kinin altında ezilmek yerine  odama doğru koştum, eşyalarımı toplamaya. Ağlayacak gibiydim, yapamazdım çünkü beni güçsüz sanarsa- işte o zaman felaket olur.

Annem doğduğum günden beri kendini dünyanın en güçlü insanı sanıyor. Önceki fotoğraflarına baktım; gülermiş, şimdi tebessüm bile etmiyor. Onu hiç gülerken görmedim. Sarılmadı, bir kez bile, anne diyemedim. 'Esin Hanım'. Babam her şeyden habersiz, işiyle kafayı bozmuş, olaylardan bağımsız. Tek bir ortak özellikleri var, sevgisizlik. İlgiden bahsetmiyorum bile. Güzel duygular gereksizlik onlar için. Kavgaların ortasında büyüdüm, hiçbir konuda anlaşamazlardı. Boşanmaya kadar ilerleyen sorunları vardı, ama sırf şu şirket için beraberlerdi. Hala öyleler bence...
Odama geldiğimde annemin sesini duydum; 'Gitmesine izin mi vereceksin, Salih? Çok küçük o, daha 18 yaşında, karşıdan karşıya bile geçemez. Yanımızda kalmalı, okuyup ne olacak ki hem? Her şeyi var, her şeyi temin ediliyor. Sadece odasında oturacak? Bunu reddedemez!' Cevap gelmedi, babam suskun, abim suskun. Ne var ne yok koydum bavulumun içine. Üzerimi değiştim. Saçlarımı açtım ve siyah şapkamı taktım. Bavulu, telefonumu ve çantamı aldım, beni yansıtan o odaya, beni yansıtan ama girmeme izin bile verilmeyen o odaya, son kez bakarak çıktım. Çıkar çıkmaz dik dik bakan gözler ile karşılaştım. Annemin gözleri...
"Hazırlanmış bir de, duymadın sanırım beni küçük hanım? Gitmeyeceksin!" Nefes alıp yüzüne baktım;
"Neden gidemeyecekmişim, oradan bakınca çocuk gibi mi görünüyorum?" Abim kahkahalar ile bana bakıyordu. Yapamayacağımı, o kapıyı çarpıp gidemeyeceğimi biliyordu.
"Sen, çocuk değilsin ama salaksın!" Annem bunu söylerken o kadar garip bakıyordu ki. İlk kez o an bunu derinden hissettim, sevilmediğimi...  Bilirsin, hissedersin bazen ama duymak bir hissi gerçeğe taşır.
"Beni hafife almayın, Esin Hanım. Bu okul için ne kadar emek verdiğimi biliyorsunuz. Lütfen, sorun çıkarmayın, bırakın gideyim. Baba, sen de bir şey söyler misin?" Sessizlik.. Ve sonunda babamın sesi; "Anneni dinle, meleğim. İyiliğini istiyor." Ne beklediysen artık İzem. İçim de böyle diyordu.
Babam ağzına doladığı bu kalıbı söylerken annem bir kez daha haklı çıktığını düşünerek sinsice bakıyordu. Duruşumu dikleştirdim, yutkundum. Arkamı döndüm, abime baktım, belki bir kez olsun abilik yapar, destek çıkar diye... 'Yapamam.' der gibi başını eğdi. Sonra saçımda bir el hissettim. Kendine doğru çekti. İstemsizce bir çığlık attım. Annem, bunu da yapmıştı. Saçlarımdan tutarak beni yere yatırdı. Ağlıyordum ama canımın acısına değil, bir kez bile sarılamadığıma, 'Anne' bile diyemediğime. Ağlıyordum ama saçlarım gitti diye değil, annemin acımasız olmasına. "Yeter, bıktım senden." O beni tekmelerken hıçkıra hıçkıra ağlıyordum... Eline bir makas aldı ve saçlarımı kesmeye başladı.
"Yapmayın, Esin Hanım lütfen, lütfen yapmayın!" Abim dediğim, babam olacak o insan bozuntuları bakmıyordu bile...
"Bıktım, yersiz hallerinden. Defol git nereye gidiyorsan, defol!" Saçlarımdan sürükleyerek kapının önüne attı. Kapıyı yüzüme baka baka çarptı. Orada, o halde on dakika boyunca ayağa kalkmaya çalıştım. Mosmor olmuş kollarım. Gördükçe delirecek gibi oluyordum. Saçlarım, her gün biraz daha uzasın diye emek verdiğim, üşenmeden baktığım saçlarım... Kısacık kalmıştı. Yerden çantamı aldım ve yürümeye başladım. Ağlamaya devam ederken, insanlar yüzüme bakıyorlardı. Yirmi dakika kadar yürüdükten sonra sahilin kenarında bir banka oturdum. Dizlerimi kendime çektim. Ve hıçkırarak ağlamaya devam ettim. En az 10 yıl olmuştur ben o halde orda otururken.. Hayır, sadece yarım saat. Omzumda bir el hissettim. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.
"Hayırdır, küs müyüz kuzi? Yıkıldık mı, ha? Bitti mi hikayemiiiz???" Enes, kuzenim. Ya da bu zamana kadar beni anlayan tek insan. Az yardım etmedin ona be İzem.
"Ne olduğunu tahmin ediyorum, kasma kendini bu kadar. Bilmiyor musun sanki huylarını?" Gülümsemeye çalıştım o haldeyken nasıl gülünebilirse.
"Ne olduğunu anlatsam inanamazsın. Bu kadar ileri gideceklerini ben bile düşünemezdim." Dedim ama gelin bir de bana sorun. Bunu söyleyecek kadar, ya da bunu ağlayarak söyleyecek kadar üzülmüşüm, kırılmışım... "Ne olmuş olabilir ki en fazla?" Konuşmak için öne eğildiğim sırada şapkamdan çıkan bir tutam saçı tuttu. " Hayır, hayır. İzem,... Hayır. Yapamazlar kuzi bunu sana, yapamazlar. Abi ilkokuldan beri uzatıyorsun sen saçını. Kıyamazlar..." Beklemediğim bir şekilde fazla tepki verdi; ağlıyordu. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım, "Bir şey yok ben kestim, ben yaptım." dedim...
"İzem, saçmalama, sen yapmadın. Yapamazsın. Üstelik sen kesseydin bu halde mi olurdu? Gerçekten ne yaşadın eve dönünce, anlat, ne olur, anlat." Yutkundum başladım her şeyi anlattım. Hissettiklerimi, duyduklarımı, yaptıklarımı...Ama belli bir saatten sonra dayanamadı ayağa kalktı "Kalk ,kalk gidiyoruz!" deyiverdi. "Nereye?" dedim, bitmiş halde ve ağlayarak.. "Ya hesap soracağız ya da seni kurtaracağız." Ellerimden tuttu, ayağa kaldırdı. Omzuna yaslandım, arabaya doğru ilerledik. Arka kapıyı açtı. Bacaklarımı kendime çekerek oturdum. Derin bir nefes aldı ve o da bindi. Giderken uyumuşum. Bir ara uyandığımda telefonla konuşuyordu;
"Her şeyi biz hazırlayacağız."
"Aa hayır, çok geç, biraz daha erkene alın."
"Olmaz, gece daha iyi bizim için." 

Sorgulamadım. Sorgusuzca güvenebileceğim tek insan Enes. Araba durdu. Saat öğlen iki, iki buçuk civarlarıydı. Bana sorarsanız zaman durdu. Geçmiyor. Arabadan indim. Bir kuaförün önü. Enes gözleri ile içeriyi işaret etti. "Gir, işini hallet. Ben buradayım." Başımı salladım. İçeri girdim. Bir koltuğa oturdum, herkes bana bakıyor, gülüyor... Biri saçıma dokundu. Naif bir ses tonuyla;
"Ne yapacağız, bu güzelim saçlara?" Sustum, konuşsam ağlardım. O anlamıştı belki de ..
Eline bir makas alıp düzeltti, kısalttı. Deli gibi aynaya bakıyordum, gözlerimi kapattım. Ama görüyordum. Ne hale geldiğimi.
"Evvet bitti, bakın bakalım beğenecek misiniz?" Açtım gözlerimi, adam gereksiz enerjisi ile sırıtıyordu. Gözlerimi aşağı indirdim yavaş yavaş... Saçlarım, omzumun üzerinde... Ağlamaya başladım. "Bir sorun mu var?"
O sırada Enes girdi içeri. "Ben hallederim." dedi. Kollarımdan tutup arabaya götürdü. Adım atacak halde değildim. Geri girdi içeri. Telefonumu çıkarıp simsiyah ekrandan baktım saçlarıma... Islanmış kirpiklerim, kurumuş yanaklarımla adeta bir enkazı andırıyordum. Sonra Enes geldi, arabayı çalıştırdı. Bir kafeye geldik. Aklımda çözemediğim telefon konuşmaları, saçlarım, annem varken ne işimiz vardı burada? Girip arka masalardan birine oturduk. Karşıma geçip yüzüme baktı, baktı...
"Yakışmış, güzel olmuş gerçekten."
"Ya bir git Enes, zevksiz misin?" Ben mi söyledim bunu, o haldeyken bir de. Nefes alışım düzelmişti. Kendime geliyordum yavaş yavaş. Güldü ve;
"Alışman lazım yalnızlığa."
"Belki de katlanmam lazım?"
"Duman!, senden daha zevkli olduğumu söyleyebiliriz kuzi. Söyleyelim yani." Gülümsedim.
Gülüşümü izledi, neden sabahtan beri yeni buluşmuş aşıklar gibi davranıyordu bu çocuk? Belki de âşıktır İzem. He İç Ses he, Enes kuzenim benim ya. Olmaz öyle şey. Sana âşıktır demedim ki?

"Bak." dedi. Nefes alıp yüzüne baktım. Alışık olmadığım bir ifade vardı. "Senin daima yanında olamayacağım, gitmem gerek. Seni de burada bırakamam, kalamazsın. Annenler. Seni bulur. Geri dönmeni bekliyorlarmış. Annemi aramışlar, kızgınlarmış. O yüzden bırakamam bu şehirde seni, hatta bu ülkede. Bulurlarsa, bu sefer saçlarınla değil, canınla ödersin. Taşıdığın canla kalmayabilir, kalbin nerede atıyorsa onunla da ödetirler. Akşam saat 6'ya Rusya için bilet aldırttım. Hem belki onu da görürsün." Çünkü sen süper kahramanlık yapmaya alışıksın di mi Enes, İzem bu çocuk deli mi ne?  Çocuk bizi kurtarıyor sen ne diyorsun İç Ses? Her neyse.

 Onu göreceğim, beni büyüten insanı. Sesimi bile duymayan, varlığımdan haberi olmayan insanı. Evet, kalbimin içinde, derinlerde karakteri ile sımsıkı tutunan, bana hayatı öğreten biri var. Saçlarım yok belki ama kalbimde birileri var. Ruhum yorulmuş olabilir ama hayallerim var. Ve o hayalleri kurmama yardım eden insanı görebileceğim söyleniyor. 

İzmir Esen. Aslıma hoş geldiniz. Hayatımın özetine, büyükçe bir kısmına, hoş geldiniz.

SONSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin