" Aldı mı? " simsiyah bir kadındı bu.
"Verdim Esin Hanım, merak etmeyin." uzun boylu, kumral, mavi gözleriyle kurtuluş denizini andıran bir çocuk konuşuyordu. Sözleri biter bitmez, kadının eliyle yaptığı işaretten sonra kapıyı kapatıp çıktı. İçeride kalan siyah takımlı adama döndü kadın ve sıkıntıyla nefes verdi,
"Biletleri ayarlayan adamı ne yaptınız?"
Adam ceketinin önünü düğümledi ve konuşmaya başladı,
"Konuşturmaya çalışıyoruz, ailesi ile tehdit bile ettik ama sağlam çıktı. Bir kaç saate pes eder diye düşünüyorum." sesi kalın ve boğuktu.
" Düşünmeyeceksin, yapacaksın. Akşama kadar konuşturun şunu. Yoksa iş yer altına döner!"
Adam kafasını sallayarak koşar adım dışarı çıktı. Kadın, ince ışıklar sızdıran pencereden dışarı bakarak, merhametini öldürmüş gibi fısıldadı;
"Nefesindeyim, İzem. Bana yaşattığın her şeyi bir bir ödeyeceksin."•••
" Kimsin sen?"
" Bildiğim her şeyi anlatacağım."
Gözlerimden okumuştu çok şey yaşadığımı. Hissetmişti belki de. Kendime hapsolmuştum ben, kafamın içine hapsolmuştum, aslında sadece kocaman bi boşluktum. Ve ne olursa olsun, bunu yenip şu an kim olduğumu anlatmam gerekiyordu. Ağlasam da, kırılsam da, hiçbir şey hissetmesem de anlatmam gerekiyordu. O manşet benliğime, sevdiğine hakaretti. Sadece birkaç kelime ama yitirilen saygı.O hâlâ yazı ve altındaki sarıldığımız fotoğraf ile bakışıyor, ben ise nereden başlayacağımı düşünüyorum ağlayarak. Bulamamışımdır da, atladım öylesine işte,
"Kayalar Holding." hayatımı mahveden şirket.
"Duymuşsundur, Esin - Salih Kaya." annem ve babam.
Başını kaldırdı, yutkundu çaresizce. Hıçkırıklarımın arasından çıkan 6 kelime, bir hayatı yerle bir etti diyemezdim, umutsuz kalmak yakışmazdı karşısında.
"Hayatım boyunca, korumalar tarafından baskıyla büyütüldüm. En ufak hatamda hapsedildim, parmaklıkların arkasında yaşadım. Kollarımdaki morluklarla sabahladım, ne kadar nefret varsa şu dünyada hepsini hissettim. Şimdiye kadar asla tamamlanmış hissedemedim. Kaçmak için sığındığım yerler başıma yıkıldı, evimin enkazında kaldım. Annemin sözleri hep içime oturdu, olmadığım birinin suçlamasıyla uyumak zorunda kaldım. Hiç sevilmedim."
Arada toparlanıp konuşmaya devam ettim, bazen duygularımı söyledim sadece, bazen olanı anlattım. Anlattıkça içimdeki ışıklar bir bir söndü, caddeler sustu, hayali binalarım yıkıldı, kül oldu. Ben dışarıda hiçbir şey yapamamışım aslında bu zamana kadar, izin vermemişler. Konuştukça her şeyin kafamın içinde olduğunu anladım ve yavaşça birer birer özenle kurduğum şehirlerimin içinde derin kuytularda kaldım. Sona gelmiştim artık,
"... Sonra da Tarih amca yanıma geldi işte. Adresini verdi, yanına geldim. Ben, ben çok özür dilerim İzmir. Seni seçtiğim için özür dilerim." Dolmuş gözleri ile tam gözlerimin içine baktı, o an hissettim yanımda olmak istemezse gidemeyeceğimi. Canını korumak isterse kalıp tehlikeye atamazdım, ama gidersem de sonum olurdu. Gözlerinde ufak umutlar aradım, çok çok ufak umutlar. Hep böyle oldum zaten, sadece baktığım gözler değişti. Sadece ben büyüdüm biraz daha. Aslında yaptığım hep aynıydı, kurtuluşumu arıyordum...
Konuşmaya başladı;
"Kayalar' ha? Zamanında çok duydum. Hatta birkaç iyi giden işimi batırdıkları da oldu." yere bakıyordum, utanıyordum anne - babamın adına, ama dikkatle dinliyordum, bir ara ağlayarak yüzüne baktım.
"Bakma öyle gözlerime, suçlu senmişsin gibi," başını öne eğdi, nefes aldı, geri kaldırdı ve devam etti;
"Gözlerimde değil aradığın şey, burada." dedi, kalbini göstererek.
"İki seçeneğimin var olduğunu düşünüyorsun; git demem ya da savaşalım demem, ama her zaman tek seçenek vardır İzem. Şu an bu ikisi de benim seçeneğim değil, sen karar vereceksin. Yaralı olan sensin, iyileşmesi gereken sensin. Ben sadece bir piyonum. Oyunu kazanmak isteyen bir piyon." Şok olmuş gibi baktım gözlerine, sağ elimi aldı, kalbine götürüp elinin üzerine koydu. Gözlerinden birer damla yaş aktı, konuştu, konuştu, konuştu...
"Tedaviye baştan başlayacağız. Neden belli, o zaman sonuca gitmeliyiz. Çok bilinmeyenli olaylar var. Ama baştan başlamak istiyorum çözmeye. Şimdi, olmayan bir şeyin haberi var, ve sen oradaki fotoğrafta değilsin. Buradasın, ne olursa olsun gitmeyeceğim senden."
Hayretler içerisinde gözlerine ve yavaşça üst üste duran ellerimize baktım. Tekrar yüzüne kaldırdım bakışlarımı.
"Eğer burada kalırsak, seni bulurlar. Yakalanırsın. Basit insanlar değiller, diğer yönlerini ben bile çok göremedim." Ne olduğunu yeni yeni anlıyor gibi yüzüme baktı, ardından gazeteye. Sıkıntılı bir nefes verdi.
"Haber... Haberi kim yapmış olabilir?" diye sordu.
"Bilmiyorum, yaptırmış olabilirler de. Emin değilim. Tek bildiğim bunu durdurmamız gerekiyor. Kimsenin senin burada olduğundan haberi olmamalı." Ayağa kalktı, telefonunu eline alıp birini aradı. Yine garip bir sabah, yine anlamadığım telefon konuşmaları.
"Ah, evet İzmir ben."
"Senden bir şey isteyeceğim Cemre."
"Anlıyorum, buraya ne zaman gelebilirsin peki?"
"Bekliyorum geldiğinde haber edersin, iyi günler canım."
Telefonu kapatıp yanıma geldi, karşıma oturdu.
"Cemre, tanıdığım en iyi gazetecilerden. Kimliğini yıllardır kimse çözemedi. Yakın arkadaştık İstanbul'da. Haberi tanıdığı tüm haber merkezlerinden kaldırmasını rica edeceğim. Telefonlarımızın dinleniyor olabileceğini söyledi, bu yüzden buraya geliyor yarın. Yorulacağız biraz sanırım."
Ama ben zaten yorulmuştum.
Yıllardır enkaz gibi yaşamaktan yorulmuştum.
Olayların benden bağımsız devam etmesinden, aldığım her nefeste boğuluyor olmaktan, yaşamaktan, annemden yorulmuştum. Gözlerine baktım, korkmuyordu yakalanmaktan. Uzun uzun yüzüme baktı; "Halledeceğiz İzem, korkma. Gitmeyeceğiz." yeterliydi. "Fotoğraftan, evin bulunduğu sitenin yerini bulabilirler." dedim korkarak. "Doğru, kaldırtacağız ve bitecek işte." gülüyordu. "Diğer insanlar bilse de bir şey olmazdı. Ama annemler bulmuşlardır çoktan. Karşımdakinin sen olduğunu bilmiyorlar sadece. Sana olan ilgimden nefret ediyorlardı..." dedim notu göstererek. "İzem, bulurlarsa... Gelirlerse buraya ne olur?", "Ben, ben bilemiyorum." Aslında tahmin edebiliyordum. "Sen gidiyorum dediğinde özenle uzattığın saçlarını saçlarını kesmişler, sandığımdan daha büyük bi' bataktayız galiba."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
Mystery / ThrillerYıllarca baskı altında büyümüş İzem ve onu her şeyden korumaya çalışan İzmir'in hikayesi... - "Ya sen Orman Gözlü Kuş, ne olduğunu bilmeden Kitaptan Fırlayan Aslan'a güveniyor musun, devam mı tamam mı?"