Adım seslerim, kısık nefeslerim, hatta belki de zemine aralıklarla düşen göz yaşlarımın bile sesi kulaklarımda yankılanır olmuştu.Aceleciydi adımlarımız, benim adımlarım kaderimin seçtiği yolu kabullenemeyerek geri geri gitse de kolumdan sıkıca kavrayarak kıvranan bedenimi ardında sürükleyen Hoseok benimle aynı fikirde değil gibiydi. Herkesin derdi başkaydı, o görevini başarıyla yerine getirme aşkıyla tutuşurken ben korkularım yüzünden yerimden kıpırdamak dahi istemiyordum.
Hiç hayal ettiğim gibi değildi burası, yüzümün neredeyse tamamını kapatan kırmızı pelerin yüzünden çok merak ettiğim sarayın dışını pek inceleyemesem de şu anda geçtiğimiz garip mekanı gayet net görebiliyordum. Büyük ihtimalle sarayın diğer odalarına çıkan bir geçitti yürüdüğümüz alan. Taşlık ve dar alan sanki ne kadar yürürsek yürüyelim bitmek bilmiyordu ayrıca gizliliğinden olsa gerek hiç bir ışıklandırma olmadığından Hoseok'un elinde tuttuğu meşale sayesinde önümüzü biraz olsun görebiliyorduk.
Ben daha almış olduğum kararı sindiremeden kendimi ölesiye korktuğum bu devasa sarayda bulmam çok acınasıydı. Erkendi, kardeşimle aceleyle saçma sapan bir veda gerçekleştirmemiz için daha çok erkendi ama kızgınlığa giren bedenimi fırsat bilip anında beni saraya istemişlerdi. Onlar için ne canımın yanması ne de yarım kalan vedalarımın bir önemi vardı. Sadece kendi amaçları, halkın refahı adı altında alınan acımasızca kararlar.
Koskoca ülkenin kurtuluşunu minicik bir bebeğe bağlamak ne kadar da acınasıydı. Daha doğmamış bir bedene bu denli bir sorumluluk yüklemek, onu tabiri caizse kurban etmek.
Düşüncelerim benden bağımsız bir şekilde adeta bedenimden taşarken bir de yorgun bedenime acı bir sızı eklenmesiyle mağara benzeri geçide büyük bir inleme bağışlamıştım. Sesim defalarca yankı yapıp kulaklarımıza tekrar tekrar dolarken daha da acınası gelmişti halim, bu saraya bıraktığım ilk izim acı dolu mırıldanışlarım ve göz yaşlarımdan ibaret olmuştu.
"Y-yavaşla..." demiştim Hoseok'un kolunu sıkıp kendimi zifiri karanlık zemine gelişi güzel bırakırken.
"Az bir şey kaldı." Hoseok elindeki meşaleyi ucu bucağı gözükmeyen yola doğru tutup gösterirken söyledikleri hiç de doğru hissettirmemişti.
"Feromonların saraya daha fazla yayılmadan seni kralın odasına ulaştırmam gerek. Kimliğinin açığa çıkmasını istemeyiz."
Feromonlarımın yayılmasını istemeyen insanların beni kızgınlığımda sürükleyerek buraya kadar getirmesi ne kadar da ironiydi böyle.
Her şeyim gizli kalmalıydı, krallığın kaderi belki de benim ellerimdeyken ben gizli kalmalıydım. Dışarıdan izlemeliydim olanları, gerçekleri sakınmalıydım yabancılara karşı. Ben artık yalanlarla dolu bir yaşama mahkum edilmiştim.
"Yolumuz bitene kadar sana bazı kurallardan bahsetmem gerek, biliyorum çok hızlı ve acımasızca seni buralara kadar sürükledim pek de açıklama yapamadım ama zorundaydım, üzgünüm."
Karanlıktan dolayı eski dostumun yüzünü pek seçemesem de ne kadar mahcup hissettiği sesinin tınısından belliydi, eski dostum demiştim çünkü bu görevden sonra eskisi gibi olacağımızı pek de düşünmüyordum. Pişmanlıklarım kapıma dayandığında ilk kızdığım isim önce kendim sonra Hoseok olacaktı. Ona beni kandırıp, bu kadar acımasızca bir yola sürüklediği için çok kızacaktım. Dost kalmaya devam edersek eğer bunu yapamazdım, bir neden lazımdı bana sinirimi çıkarabileceğim bir isim.
"Öncelikle kızgınlığın boyunca Kral Park'ın odasında konaklayacaksın. İçeriye bizden başka hizmetkar girmeyecek, sadece ben ve Kralın sağ kolu Taehyung."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
La Douleur Exquise / yoonmin (ara verildi)
FanfictionPark Jimin zarif bir alfaydı, savaş meydanlarında boy gösteremeyecek kadar narin bir kraldı. Zayıflıklarının farkında olmak onu zaman geçtikçe çok daha korkak bir krala çevirirken bir anlaşma sonucunda sarayına adım atan omega, tüm tarihi baştan yaz...