İnsanlar her çağda kendini biraz daha geliştirip çoğu şeye hükmetmeye başlamışlar. Toprağa yönetip el koymuşlar, o topraktaki insanlara hükmetmişler, güce, enerjiye, paraya canlılara, akla gelebilecek bir çok şeye.
Yalnızca tek bir şeye hükmedememişler ve bu şey onların en büyük zaafları olmuş.
Zaman...
Zamana bir türlü karşı gelememişler, yavaşlatamamışlar, durduramamışlar. Zamanın getirdiği değişiklikleri engelleyememişler.
Zamanı geri almamız mümkün değildi, istediğimiz gibi uzatamazdık ya da işkence gibi geçen olayları bir anda hızlandıramazdık. Zaman bizimle oyun oynamayı severdi, ulaşılmaz olmayı hep sevmişti.
Şimdi de öyleydi, bitmesin istiyordum. Kardeşimin önümde tüm iştahıyla yemek yemesini izlerken güneşin batışına takılıyordu gözüm, bizim daha fazla zamanımız yoktu.
Benim zamanı durduracak gücüm yoktu.
Yediğim yemek boğazımdan zorla ilerlerken belli etmemek istemiştim, durduramıyorsam en azından şu anın tadını çıkarmalıydım.
Özleme yenik düşeceğimin farkındaydım çünkü, şimdi her şey çok daha zorlu olacaktı. Kokusunu tekrardan hatırlamıştı ciğerlerin, varlığının sıcaklığını hissetmişti kalbim. Gittiğinde daha fazla üşüyecektim, ıstırabım ikiye katlanacaktı sanki.
Ben kendi kendime endişelenmeye devam ederken Jungkook bana nazaran çok daha rahat gözüküyordu. En azından benim gibi kendisini yiyip bitirmiyordu.
En sonunda duygusal düşüncelerimi yine bu düşüncelerin baş rolündeki kişi, kardeşim bölmüştü. Ağzıma zorla yediği her şeyi sokmaya çalışırken dertlenmem imkansızdı. Canım hiç bir şey yemek istemezken onun iştahı tam tersi bir şekilde açıktı ve bunu benimle paylaşmaktan asla çekinmiyordu.
"Şu etin yumuşaklığına bak hyung."
Ağzımdaki eti çiğnemek benim için bir işkenceyken onun bu kadar zevk alması bile midemi fena etmişti.
"Yeter..." demiştim dolu ağzım yüzünden dediklerim anlaşılmazken "Boğacaksın beni!"
Huzurlu soframız bir anda savaş alanına dönüşürken tek yapmaya çalıştığım her gün biraz daha güçlenen Jungkook'un kolları arasından kurtulmaya çalışmaktı. İki bacağıyla bedenimi sıkıştırmış bana kaçacak delik bırakmamıştı, ağzımı açmak istemedikçe de çubuk tutmayan eliyle iki yanağımdan sıkıştırıyor dudaklarımın zorla aralanmasını sağlıyordu.
"Bak şuna nasıl da sulu sulu."
2. Defa kocaman bir et parçası pilavın üstünde bana doğru ilerlerken daha fazla dayanamayıp avazım çıktığı kadar bağırmaya başlamıştım.
"İmdat! Cidden imdat."
Önüme gelen saçlarımı alnımdan çekip bana parlak gözleriyle bakınca sinirlenememiştim bile.
"Senin daha fazla yemen gerek ama, hadi az bir şeycik daha hyung. Bak bu son tamam?"
Tek bir lokma daha yemem için bana bu kadar yalvarması geçmişi hatırlatmıştı. Küçüklüğü boyunca Jungkook'a yemek yedirmek benim için her zaman bir işkenceydi. Ya yemeği bir oyuna dönüştürür, her yeri mahvederdi ya da tüm mızmızlığıyla benden köşe bucak kaçardı.
Şimdiyse ondan kaçan taraf ben olmuştum, küçük bir çocuk kadar savunmasız hissetmeme engel olamamıştım. Tarih gerçekten de tekerrür ediyordu.
"Buraya sadece yemek yemek için geldin değil mi, doğruyu söyle?"
Ona sataşmayı seviyordum, sinirlenince üzerime atlamasını, kahkahalarımız yüzünden karnımızın ağrımasını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
La Douleur Exquise / yoonmin (ara verildi)
FanfictionPark Jimin zarif bir alfaydı, savaş meydanlarında boy gösteremeyecek kadar narin bir kraldı. Zayıflıklarının farkında olmak onu zaman geçtikçe çok daha korkak bir krala çevirirken bir anlaşma sonucunda sarayına adım atan omega, tüm tarihi baştan yaz...