Akşam yemeği tablosu

504 47 93
                                    

Lanet asansörden yukarı çıkmak beni aciz hissettiriyor.
Göğün (gökyüzü) istediğim kadar yukarısına çıkabilicekken lanet bir aletle çıkmak beni hem tembel hem de dediğim gibi aciz hissettiriyor...?
Kendisinin de bi o kadar üstte durması ve tüm şehri ayaklarının altındaymış gibi seyredebilmesi de ayrı sinirimi bozuyor.
Kendisi bu durumla kibirleniyor ancak bunu yalnızca ben fark edebilirim.

Şarabın etkisi hızlı değil ancak uyuşuğum.
Uykum var ama uzansam uyuyamam çünkü içimde huzursuzluk var.
Kapısının oraya geldiğimde tıklatmak için elimi attım.
Ses gelmedi ama gir demesi için değil girdiğimi haber vermek için tıklattım ben.
Girdiğimde panjurların bir kısmı açıktı.
Masasında oturuyor ve kapalı gözleriyle  harsket etmiyordu.
Hafif tebessüm ettiğini görebiliyordum.

"Hoş geldin."

İçeri adımladım. Kapıyı kapattığımdan emin olunca yanına yürüdüm ve dikildim, ne diycekse söylemesini bekledim.
Büyük ihtimal durumu sorar...

"Ah, hava ne kadar da kasvetli, yüyüyen insanlara bak, evlerine yetişmeye çalışıyorlar. Trafik oluşmaya başlamış, eminim kimi marketler brandalarını çekmeye başlar."

Gerçekten öyle...
Yağmur yapıcak gibi.

"Yağmur gibi duruyor. İnsanlar gelicek felaketi eğer önleyemezlerse o falaket kadar yıkılırlar. Tabi bu düşünce felaket olmadan önce kafada kurulan senaryodur. Yağmur daha yağmadan böylesine kaçışıyorlarsa, ya hava bunu bildirmeden direkt su damlacıklarının yeryüzüne düşmesine izin verseydi? Yağmur yağıcak sananlar bu sefer hiç hazırlık bile yapamadan ne yapıcaklardı. Aynı telaş elbette. Aynı trafik, aynı önlemler. Ancak ne değişti... Yağmur yağsa da yağmasa da, ortada olan telaş aynıyken, ne değişti?"

Soru direkt olarak bana iletilmişti, ancak ağzımı açtığım an devam edicekti.
Kısaca cevabını bildiği sorulardan birini doğrultarak beni konuya karşı aktif tutmaya çalışıyor. En azından zihnimi.

"Islaklık... kimse ıslanmıycak. Evlerine kuru ve temiz varıcaklar. Yollar tenha olucak, millet çoktan eve giricek."

"...."

"Sen bu durumu neye benzettin?"

"Bilemiyorum, sen ne düşünüyorsun?"

"Siz! Siz ne düşünüyorsunuz efendim, demen gerek."

"Siz ne düşünüyorsunuz efendim?"

"Ne hakkında?"

"..."

"Yağmur yağmadan önce ve sonra oluşan... panik halinin yansıttığı durumu..."

"Doğru."

Yerinden kalktı ve tüm camların panjurunu indirdi.
İçerideki hali hazırda yanan ışıklar ortamı aydınlık tutmuştu.

"İnsan psikolojisi fazla gariptir. Her an herhangi bir şey olabilir... bu yaşanan şey alakssız da olsa beyni yaşanan olaya kıyasla orantısız bir şekilde etkiler ne yazik ki. Ama sence, sence ne düşünüyorlardır. Evlerine kuru vardılar diyelim, ne değişicekti?"

"Panik durumu sıradındaki düşünceleri?"

"...işte bu..."

Bana doğru adımladı, omzumdan tuttu.

"Panik halindeyken kuru oldular, ancak diğer durumda ıslaklar... duygularına korku ve tedirginlik dışında bir de isyan durumu ve öfke eklendi. Artık ıslaklar, ve acele etmelerinin tek sebebi.... daha az ıslanmak..."

Beni itekledi ve cama yaklaştırdı.

"Hali hazırda birkaç durum daha söz konusu aslında. Saymadığımız onlarca olasılık bir köşede bekliyor. Peki ya... ıslanıcağını bilip de yağmurdan kaçmayanlar? Nasıl yorumlarsın bunu Çuya?"

決める... 私は誰ですか?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin