Efendim Efendim,,

413 43 32
                                    

Masa başında bana tekrar yolladığı raporun nedenini düşünüyorum. Alnım kırışıyor dişlerim gıcırdıyordu. Ne yaparsam yapayım bu herifle iyi geçinemiyorum.
Raporum tam ve gerektiği gibiydi. Bir de onu tatmin etmek zaten çok zorken aynı raporu tekrar masamda bulmak...

Sessizce ayaklandım, sabahın erken suları, acizce odasına çıktım.
Kapıyı spesifikleşmiş ritmimle tıklatıp içeri adımladım.

"Parton, raporu geri yollamışsın. Hata veya eksik mi vardı?"

İçerisi boş...

"Oi... lanet herif nereye kayboldun..."

"Uslubuna dikkat et Çuya. Hala burdayım."

Gölge gibi saklandığı karanlıktan dışarı adımlamak yerine panjurları yukarı çekti.
Oda aniden aydınlanınca kafamı çevirmek zorunda kaldım.

"Bu da neydi şimdi?"

"Hiç."

Masasında öylece oturuyordu, onu ayakta sanmıştım.
Nasıl açtı o perdeleri?

"Raporu mu sormuştun, hiç öylesine bir gözden geçirmeni istedim."

"?"

"Ciddiyim."

"Bundan bir şey çıkartmamı istiyorsun ama hiçbir sorun yok gibi de davranıyorsun. Çoğu zaman ne istediğini anlayamıyorum. Söylesene sen ne istiyorsun?"

"Bir bardak su istiyorum."

Sandalyesinde yavaşça dönerek bana çevirdi bandajlarından göremediğim lanet yüzünü.

"Git de kendin al."

Kısa ve öz~

"Kaba, çok kaba."

"Kişisel asistanın değilim, suyunu alamıycak kadar aciz olamazsın."

"Tch... bacaklarımı hissetsem senden istemem herhalde.."

"Bacaklarını kırarsam hissedersin belki?"

"Tch tch..."

Bazen bu tarz üslubu takınamıycağım bir ambiyans olduğunda ortada kötü bir şeyler döndüğünü hissedebiliyorum, o yüzden itaat edip aptal bandajın kibirlenmesine izin veriyorum.
Kendimi değiştiremem, ondan nefret ediyorsam nefret ediyorumdur.
Yalaka bile olsam bana karşı aynı tavrı takınırdı.

Masasından kalkarken öflüyor püflüyordu. Tam o an takılıp tökezledi.
Yüzünün aldığı ifadeyi gördüğüm sıra ağzımdan kaçan ufak bir kıkırtı onun dikkatini dağıtmaya yetmişti.
İşte ayvayı yedim..

"Güldün mü bakayım sen?!"

"Öhm... kesinlikle gülmedim efendim."

"... düşündüm de bana efendim demeyi kes. Yakışmıyor, aksine sinir bozuyorsun çuya."

Ne dememi istiyor, yine ne istiyor hatta...
Sorun değil, susmasını sağlıycaksa her şeye varım.

"Bacağım..."

Olamaz mırın kırın edicek... katlanamam.
Küçük bir velet gibi davranıyor, bir de Liman Mafyası'nın patronu olucak.

"Gel buraya ve beni taşı..."

"Ha? Ne zırvalıyorsun?"

"Duydun, yürüyemiyorum, üstelik gülmen kabaydı, derhal telafi et"

Ne bu, çocukça...

"Düşündüm de beni taşıyamazsın, tığ bacakların ve kürdandan kolların var." (Hebele hübele)

"Haa?!"

Onu taşırken düşürsem mi bilemedim...
Ne yapmalıyım?

Dostum yer çekimine karşı gelmeye gerek yok. [ 1 ]

Zırlamasını duymaya gerek yok, onu taşı. [ 2 ]

決める... 私は誰ですか?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin