Death is always there.
Aşk gerçeklerin önüne geçemez.
𓆙
Yaşadığım şeyden ciddi anlamda bıktığım andaydım. Artık hiç bir şeye takatim kalmamıştı. Fiziksel olarak zarar almasam da mental açıdan aklımı yitirmek üzereydim. Kolumu kaldırasım dahi gelmiyordu. Yaşama hevesim zaten çoktan bitmişti. Yatakta dizlerimi kendime çekip kollarımı bacaklarıma sararak sallanmanın nasıl bi his olduğunu ilk defa anlıyordum. Bok gibiydi.
Cama düşen yağmur damlaları sinirimi bozarken yatakta sallanmaya devam ettim. Bembeyaz olmuş yüzüm, kızarmış gözlerim kurumuş dudaklarım ve yatağımın ucunda ki kahverengi ayıcık da bana eşlik ediyordu. Yavaş yavaş yalnız kaldığım bu durumda hayatımda kalacak tek kişi oydu sanırım. Emin olamadım.
Gözlerimi yumduğumda sakince nefes alıp vermeye başlamıştım, bir nevi kendimi sakinleştirmeye çalıştırıyordum çünkü olduğum durum aklıma geldikçe deli gibi bağırarak çığlık atasım geliyordu. Neyse, dedim kendi kendime ve yarın her şeyi bitirecek olmama tutunmaya çalıştım. Artık ne bana ne de çevremdekilere zarar verebilecekti. Her şeyi kendi ellerimle bitirecektim ve onun yapabileceği hiç bir şey kalmayacaktı.
Vedalaşmam gereken biri olduğu aklıma geldiğinde istemsizce sallanmayı bırakmıştım yatakta. Yarından sonra kimse kalmayacaktı hayatımda zaten. En azından Haruto ile son kez yüz yüze konuşmam gerektiğini düşünerek ayağa kalktım. Kalktığım gibi aynada ki yansımamla karşılaşınca fark etmeden kendimi süzmüştüm. Ciddi anlamda bitmiş gözüküyordum. Birisi bu halimi görse muhtemelen mezardan dirildiğimi zannederdi. Histerik bi şekilde gülerek yere fırlattığım hırkama uzandığımda hareketlerimin yavaşlığı sinir bozacak türdendi.
Aldığım kumaş parçasını üzerime geçirdiğim de fermuarını da yarım yamalak çekerek telefonumu cebime attım. Paytak adımlarla evden çıktığımda aniden telefonum ötmeye başlamıştı. Saniyelik dursam da umursamayarak yoluma devam etmeyi seçtim. Kimden geldiği belliydi ancak artık zerre umurumda değildi. Yaptığım korkaklığın yettiğini düşünüyordum.
Başka zaman olsa sokağın ıssızlığı beni korkutabilirdi ama şuan sebepsizce rahat hissettiriyordu. Islanmaktan nefret eden ben, 30 saniye içerisinde ıslanan saçlarını ve kıyafetlerini dahi umursamıyordu. Umursayacak durumda da değildi zaten.
Yüzümden akan yağmur damlarına gözyaşlarımda karışınca anladım ağladığımı. Sanki yenisi eklenmeyecekmiş gibi elimin tersiyle yüzümü silmeye çalıştım, tahmin ettiğim gibi bi fayda etmemişti ancak yürüdüğüm yol boyunca tekrarladım bu hareketimi.
Halsizce yürüdüğüm yolun sonunda Haruto'nun eviyle karşı karşıya geldiğimde gözyaşlarıma hıçkırıklarım karışmıştı. Ona cidden değer verdiğimi bir kez daha anladığımda korkarak kapısına yaklaştım. Dizlerimin bağı çözülürken benden habersiz yere çökmüşlerdi. Ayağa kalkmaya gerek duymadığım için sırtımı kapının kenarına yasladığımda yumruk yaptığım elimi güçsüzce kapıya vurmaya çalıştım. Oldukça beceriksiz de olsa bi kaç saniye sonra açılmıştı kapı.
"Junkyu." dedi yanıma yavaşça çökerken. Sesinde ki endişeyi anlayabilmiştim. İki günde bana verdiği değer gidecek değildi zaten. Kafasını eğerek yüzüme bakmaya çalışırken gözlerimi kapatmıştım. Gözlerinde kaybolmak istemediğimden bu hareketim. Herkes gibi kahveydi gözleri ama hiç kimse de onda durduğu gibi durmuyordu.
Haruto elini çeneme götürüp gözlerine bakmamı sağladığında zaten titreyen vücudum daha çok titreme almıştı. Evin dışında öylece her şeyden soyutlanmak işime gelse de saçlarından akan yağmur damlalarını görünce "Gir sen içeri." dedim. "Islanmaktan nefret edersin."
Beni umursamayarak kafasını salladı ilk önce ardından daha da yerleşerek yanıma oturdu. Kafamı ona çevirdiğimde çoktan ıslanmış olduğumu fark ettim. Yüzüne küçük bi tebessüm yerleştirdiğinde beceriksizce onu taklit etmeye çalıştım. Sonra da önüme dönerek yere hızla düşen yağmur damlalarını seyrettim. Bir süre ikimizden de ses çıkmadı kapının önünde öylece ıslandık, çakan şimşekleri bile umursamadık. Soru sormadı, sormasını istemedim zaten.
Soğuktan dolayı her yerim titrerken ertesi günler hastalıktan gebereceğimi hissediyordum çünkü ciddi anlamda üşümekten beter bir haldeydim.Aramızda ki sessizliği telefonumun bi kaç kez ötmesi bozduğunda çıkarıp bakma gereği bile duymadım. Kimden geldiği belliydi sonuçta. Bu saatte bana mesaj atacak kimse yoktu.
"Seni öpmemi o istedi." dedim kafamı yanımda ki bedene çevirip ortamda ki saçma sessizliği bozarak. Bunu söyleyerek kendi ellerimle onu ölüme itsem de daha fazla içimde tutamıyordum. Yeterince yıpranmıştım.
"Ama biliyor musun?" diyerek devam ettim cümleme. Ne diyeceğimi merak ederek yüzüme bakıyordu. "Pişman değilim iyi ki öpmüşüm seni."
"Bu ne demek şimdi?" dedi kaşlarını çatarak. Sudan buruşmuş elimi yanağına çıkartıtken zorla gülümsemeye çalışarak "Görüşürüz demek." dedim. Anlamsızca yüzüme baktığında bu sefer hiç düşünmeden ona yaklaştım, dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda o bilmeden veda öpücüğü verdim ona. Haruto öpüşlerime karşılık verdiğinde kalbimin ritmi hem heyecanla hem korkuyla atmaya başlamıştı. Gözlerimden yaşlar akarken onunla son yan yana gelişimin olduğunu unutmaya çalıştım. O bilmiyordu ama ben onu çok seviyordum.