Death No More.
Yanında oturan psikopattan asla haberin olmaz.
𓆙
Sakin kalmaya çalışıp derin nefesler alıp verirken kalbim son 24 saatte olduğu gibi delicesine çarpıyordu. Vücudum titrerken ellerimi kendime doğru büktüğüm bacaklarıma daha sıkı sarıp koltukta beklemeyi sürdürdüm. Ağlamaktan gözlerim ve başım o kadar çok ağrıyordu ki, 2 gündür hiç bir şey yememiş olmam da bunu tetikliyordu. Yüzümün bembeyaz olduğuna yemin edebilirdim.
Hayatımda ilk defa bu kadar korktuğumu hatırlıyordum ki, korkmam çok normal kalıyordu. Ruh hastasının biri benimle uğraşıyordu çünkü, ve bu şaka falan değildi. Bana bunları yaşatan kişi sürekli benim bir şey yaptığımı söyleyip duruyordu ama benim bu zamana kadar hiç kimseye zararım dokunmamıştı. Sıradan bi hayatı olan lise son öğrencisiysdim ben.
Aniden salonda yankılanan kilit sesiyle yerimde sıçrarken hızlı hızlı nefesler almaya başlamıştım. Ellerim titrerken bayılacak gibi hissediyordum. Ancak ötesi olmamış sadece kapının kilidi açılmıştı. Sertçe yutkunurken gözlerimi saniyelik yumdum ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Tam ayağa kalkacağım sıra da telefonumun ötmesiyle kafamı hızla sehpanın üstüne çevirdim. Ard arda bi kaç kez titrerken o psikopattan geldiğini anlamıştım. Yavaşça telefonuma uzanıp gelen mesajlara baktığımda gözlerim dolmaya başlamıştı bile.
+98********
bugün büyük gün dediklerimi unuttuysan mesajları bir daha oku+98********
ve dediklerimi yapmazsan Jihoon'a küçük bi veda hazırla ihtiyacın olacak+98********
son olarak da kimseye bir şey söylemek yok.görüldü.
Telefonumu kapatıp halsiz bir şekilde ayağa kalktığımda kendi evimin içinde etrafı kolaçan ederek odama yürüdüm. Benden istediği şeyi yapmak zorundaydım, Jihoon en yakınlarımdan olsada ona bunu yapmak zorundaydım. Yoksa ona daha büyük bi zarar verecekti ve ben bunu göze alamazdım.
Halsiz bir şekilde üzerimi giyinmeye çalışırken istemsizce sürekli etrafı kolluyordum. Elimde değildi, sanki her an bir yerden bir şey çıkacakmış gibi hissediyordum.
Köşede duran çantamı alarak, ayaklarımı sürükleyerek kapıya yaklaştım. Ellerim hâlâ zangır zangır titriyordu. Kapı kolunu aşağı indirmemle kapa açıldığında yüzümde istemsiz bi gülümseme oluştu. Aniden koşarak apartmandan çıktığımda bir şey olur korkusuyla kalbim korkudan tekrar atmaya başlamıştı.
Sanki arkamdan biri kovalarcasına okula koşmaya başladım. Zaten okul çok uzakta değildi. Yaklaşık 10 dakikanın ardından okula geldiğimde ellerimi dizlerimin üzerine koyup soluklanmaya başladım. Ciğerlerim acıyordu.
Aniden "Junkyu," diye tanıdık kalın bir ses duyduğumda direkt arkama döndüm. Haruto'yu görmemle yüzümde gülümseme oluşurken istemsizce gözlerim dolmuştu. Bana yaklaştığında yerimden doğrulup bi kaç adım atıp Haruto'ya sarıldım. O da kollarını bana sardığında "Seni özleyeceğimi hiç düşünmemiştim Junkyu. İyisin değil mi?" demişti. Gülerek kafamı salladığımda yavaşça geri çekildim ve birlikte okula girdik.
☆
Haruto son kez kafasını sallayıp ağzını oynatarak 'yapma' dediğinde gözlerimin dolmasını engelleyerek bana doğru gelen Jihoon'a döndüm. Düşürmemek için büyük bi çaba sarf ettiği tepsisine baktım. İçimden binlerce kez özür dileyip ona doğru yaklaştım ve bir dakika bile durmadan alttan tepsine vurarak üstüne dökülmesini sağladım.
Jihoon ne yaptığımı sorgularcasına yüzüme baktığında etrafımdaki çoğu kişinin bakışları bize dönmüştü. Kendimi zorlayarak konuşmaya çalıştım. "Hayatımda senin kadar ezik birisini görmedim Jihoon. Şu haline bak tavırlarına davranışlarına. Rezilsin sen, bana karşı cevap bile veremiyorsun."
Jihoon sakinliğini koruyarak gözlüğünü düzeltti. "Ne yapıyorsun Junkyu?"
Bana kızmayıp karşı gelmememesi canımı sıkarken bağırmaya devam ettim. "Tek yapabildiğin it gibi ders çalışmak. Başka bi boka yaramıyorsun zaten."
Jihoom hâlâ yüzüme öylece bakarken gözlerimin dolduğunu görmemesi için hiç bir şey demeden yemekhaneden çıktım. Kalbim ağırırken gözyaşlarım akmaya başlamıştı. En yakın arkadaşlarımdan birisine bunu yapmak kendimi öldürme isteği uyandırıyordu.
Haruto yanıma geldiğinde kızarık gözlerle yüzüne bakarak "Eve gidelim, yalvarırım eve gideli Haruto." diyebilmiştim zar zor.
Haruto yavaşça kafasını salladığında birlikte okuldan kaçarak evime geldik. Her ne kadar buradan korksamda gelmek zorundaydım. İkimizde çantalarımızı bir köşeye bıraktığımızda Haruto ellerini omuzlarıma koyarak gülümsedi. "Hadi uyu sen, pek iyi gözükmüyorsun."
Halsizce bi elini tutup gözlerine baktım. Sesim titrese de konuşmaya çalıştım."Sende benimle uyu."
Haruto gülümseyerek kafasını sallayarak "Pekala." dediğinde birlikte odama geçtik. Daha sonra yorganın altına girdik. Vücudumu küçültüp sırtımı onun göğsüne yasladığımda Haruto elini belime sarmıştı. Aniden tanımlayamayacağım bir his kapladığında bedenimi, yüzümde istemsiz bi gülümseme oluşmuştu. Kalbimin hızı normali geçtiğinde gözlerimi yumarak bunu bastırmaya çalıştım.
O senin en yakım arkdaşın Junkyu, saçma sapan hislere kapılma.
İçimden bunu tekrar ettikçe kalbim daha da hızlı atıyordu. Ancak içimde ki duyguları bastıramıyordum. Şuan neden huzurlu hissediyordum? Neden ölene kadar bu şekilde kalmak istiyordum? Kafamda ki hiç bir soruya cevap bulamayarak uyumaya çalıştım.
-
bolum atmak icin yazilmis bi bolum cok sey etmeyin